top of page

Öykü-Ümit Ahmet Duman- Bir Yazarın İtirafı

Yazarın fotoğrafı: İshakEdebiyatİshakEdebiyat

01.01.2025 günü, bir önceki akşam televizyon programlarının halkı evde tutan ekonomik zorunluluklardan yeterince doyurucu programların yapılıp yapılmadığı tartışmaları sırasında, kırmızı alt yazıyla geçen yazı önceleri pek dikkat çekmese de akşam üzeri sosyal medyanın da katkısıyla tüm ülkenin bir numaralı meselesi haline geldi. Neydi altyazının içeriği, “Türkiye'nin birçoğu ödüllü öykü ve roman yazarı Necdet K. bu akşam birçok kanalın ortaklaşa vereceği bir röportaj yayınıyla çok önemli itiraflarda bulunacağı.” haberiydi. Akşam ana haber bülteninin hemen ardından, ünlü Sunucu Demir M. ye vereceği röportajı tüm televizyon kanalları ortak verecekti.

Televizyon kanalları 2025’in bu en önemli olayları arasında anılmaya aday olacağı kesin röportajı kaçırmak istemiyor. Yerli ve yabancı kanalların yayının yapılacağı kuruluşa dudak uçurtan paralar ödemelerinin yanında, reklam şirketleri de müşterilerini o yayın kuşağında yayınlanmaya ikna etmek ve inanılmaz reklam gelirlerine imza atmak amaçlı sabahın dokuzundan bu yana harıl harıl çalışıyorlardı. 

Yayıncı kuruluş, bu fırsat her zaman gelmez diyerek yazarı tanıyan Avrupa ülkeleri ve ABD Televizyonlarıyla da yüklü yayın parasıyla anlaşmış, yayın saatini heyecanla bekliyordu. E kolay değil tabii neredeyse ülkenin ikinci Nobelli yazarı olmaya aday bir yazarın, hem de yılın ilk günü yapacağı itiraflarının kamuoyunda derin izler bırakacağı şüphesizdi. Tüm kanallar diken üstünde, çeşitli kanallar da spekülasyon olabileceği üzerinde daha röportaj yayınlanmadan yaptıkları özel programlarla reyting üzerine reyting kırıyorlardı. Edebiyat dünyasında yazarı çekemeyen yarışta kısa sürede öne çıktığından kıskançlıklarını gizlemeyen ve her daim edebiyat dergilerinde ne yazarsa ne söylerse karşılığında tersi söylemlerde bulunan meslektaşları da boş durmuyor. Hazır fırsatı yakalamışken kanal kanal gezerek yeni yeni komplo teorileri üreterek yazarı kamuoyunun gözünden düşürmek için ellerinden ne gelirse yapmaya, dillerine ne düşerse söylemeye var güçleriyle çalışıyorlardı. Yazarın itiraflarından ziyade, en çok da sabahtan beri ülkede esen reklam rüzgârından yazarın kazanacağı para dert olmuştu meslektaşlarına. Dağ fare doğuracak ve giden paralarla öküzün trene baktığı gibi bakacaklar diye Televizyon kuruluşları ve sermayedarlarla dalga geçiyorlardı. Ortalık bir cadı kazanına dönmüş, fokur fokur kaynıyordu adeta. Neyse çok da uzatmayalım beklenen saatler geldi. Ben hatırlarım tek kanallı siyah beyaz yayın döneminde 78’te Falconetti’nin yakalanacağı akşam nasıl sokaklar bomboş herkes evine çekilmişse, bu akşam da aynı kaderi yaşıyorduk. Ana haberlerde sunucu başında, ortasında ve sonunda olmak üzere üç kez röportaj saatini yineledi. Sanki özel reklam parası ona yazıyordu. Haberlerin ardından, tam on beş dakika kesintisiz reklam kuşağından sonra nihayet beklenen saatler geldi.  Yazar ve sunucu eskinin beyaz ekranında, şimdinin renkli dünyasında afili bir stüdyoda karşı karşıya geldiler. Kısa bir selamlaşmanın ardından gazeteci " Sizi herkes tanıyor ama yine de kısaca biraz kendinizden bahseder misiniz?"  Olmazsa olmaz klasik açılış sorusunu sordu.

Yazarımız ışıl ışıl parlayan gözlerle, “Ben Necdet K. çocukluğumdan beridir yazmaktayım. Yazmak benim ve sevgili eşimin adeta tutkusuydu. Hayatımızın neredeyse son yirmi yılında yazısız, okumadan geçen tek bir günümüz olmadı. İkimiz de edebiyat bölümü mezunuyuz. Orada tanıştık evlendik, bir de kızımız var.” dedi.

Sunucu, "Ben biliyorum ama izleyicilerimize hafızaları yenilemek açısından yazılarınızda, öykülerinizde ve son günlerde yayınlanan en çok satanlar listesinde yer alan romanlarınızda her zaman temel konu kadınlar, hatta diğer konularda yazsanız dahi edebiyat eleştirmenlerinin birleştikleri temel ortak nokta kadınsı bir dil kullanmanız. Size daha rahat bir yazma olanağı verdiğinden mi neden bu üslubu kullanmaktasınız?"

Yazar, “Açıkçası pek farkında olmadığım ancak eleştirmenlerce fark edildikten sonra fark ettiğim bu üslubumun nedeni hakkında şimdilik bir şey söyleyebilecek durumda değilim. Hatta birçok meslektaşım bu dilim nedeniyle cinsel tercihim konusunda akıl almaz yorumlarda bulundular. Ama ne yaparsınız siz de biliyorsunuz, bizim toplumda biraz başınızı öne çıkarmanız demek, düşmanlarınızın kılıçları bilemeye başlaması demek aynı zamanda. Ben bu süreçte alıştım bu duruma."

Sunucu, "Televizyonlarda meslektaşlarınız çok yer bulamazken siz biraz şanslısınız hemen hemen her ay bir Televizyon kanalında röportajınız, birkaç dergide ve günlük gazetede hakkınızda olumlu ya da olumsuz bir haber yayınlanmakta bunu neye bağlıyorsunuz?" 

Yazar, "Valla ne diyeyim, meyve veren ağaç silkelenerek meyvesinden daha çok yararlanılmak istenir, bu da öyle bir şey olsa gerek diyorum."

Sunucu, "Yeri gelmişken sorayım fırında yeni çıkacak bir şeyler var mı? Biraz ipucu verebilir misiniz?"

Yazar, "Olmaz olur mu her zaman art arda bir şeyler olur, daha bir roman piyasaya çıkmadan bir diğerinin çatısı kurulur. Şu anda çekmecede üç dört roman sabırsızlıkla çıkacakları günün sırasını beklemekteler. Konulara gelince yılda üç dört yüz kadının öldürüldüğü ülkemizde yine kadın, yine kadın başkasını yazmayı beceremiyorum ve biliyorum. Belki de böyle yumuşak söylemlere toplum olarak ihtiyacımız vardır ne dersiniz. Trafikte kavgalar, aile içi anlaşmazlıklar gibi gibi sorunlarımızı azaltmaya katkıda bulunur da ben de mutlu olurum."

Sunucu, "Konu aynı olsa da, orijinde kadın olsa da hiç bir kitabınızda ya da metninizde tekrara düşmemeniz de inanılmaz bir durum. Başarılar diliyorum. İsterseniz şimdi tüm ülke ve ülke dışı izleyicilerin beklediği önemli itiraflarda bulunacağım sözünüzün altını doldurmaya, neler diyeceksiniz bu konuda serbestçe derinlemesine açıklamalarınızı hepimiz merakla bekliyoruz."

Yazar, "Şimdi demin biraz değindiğim yazma sürecimiz de bahsettiğim eşimin rolüne girmem gerek. Dediğim gibi biz üniversiteden bu yana aynı sıralarda dirsek çürütüp mezun olduk ve akabinde hızlıca evlendik. Takdir edersiniz ki evlilik yaşamımızın ilk yıllarında bir şey yazmak yayınlamaktan ziyade gazete ve dergilerde karın tokluğuna ne olursa yapan faaliyetlerle başladık yazı çizi hayatımıza. Bilirsiniz ki her meslekte öyledir belki ama bizim meslekte kamuoyu önünde birbirini yermek, yerden yere vurmak, aşağı çekmek her zaman övmekten, yüceltmekten ve yükseltmekten önde gelir. Bu nedenle bu meydan muharebesinden sağ çıkmak ne benim, ne de eşim için çok da kolay olmadı. Terbiyesizliğe varan hayasızca eleştiriler beni değil ama eşimi derinden yaralıyordu. Medyada adımız duyulmaya başlar başlamaz, yazdığı birkaç yazıdan, öyküden ötürü bu bahsettiğim tavırlara maruz kalan eşim yaratıcılığını zedeleyen bu işlere cevap vermekle vakit harcamaktansa yazdıklarının altına benim adımı yazıp yazmama sorumluluğumu alabilir miyim diye sordu. Ben de ikiletmeden elbette neden olmasın dedim. Ve artık benim yazdıklarımın, yazdım dediklerimin gölge yazarı aslında eşimdi. Yazılanların, yayınlananların piar çalışmaları, imza günleri, Televizyon/yazılı basın röportajları falan derken zaten bir oturuşta iki satır yazmaya vakit kalmadığından, bu yeni durumdan en az eşim kadar memnuniyet duyuyordum. İkimizin de hesabı, bugünden sonra bir iki kitap daha yayınlar, köşemize çekilir, silinir gideriz idi. Ama çarşıdaki hesap eve uymadı. Her yazdığı ses getiren eşimin kitaplarının yüzü beni tüm Türkiye’ye ve Avrupa’ya tanıttı. Ne yalan söyleyeyim, kendi yazdıklarım olmasa da aldığım tepkilerden her geçen gün zafer sarhoşuna dönüyordum, adeta müptelası olmuştum. Ekranlarda, yazılı basında röportajlar, tanışmalar, sırtımı okşuyor göğsümü kabartıyordu. Eşim yazdıklarının gördüğü ilgiden memnun sevgiyle aşkla ilelebet yazacağını, elini kalemden çekmeyeceğini gururla bildiriyordu bana. Ama gelin görün ki her şey bizim planımıza göre şekillenmiyor. Yukarıdaki planını yapıyor ve sizde tıpış tıpış uyuyorsunuz. Yani nasıl desem bilmiyorum şu ışıkların yüzümde yansımasının verdiği albeni ve cesaretle kendimden on altı yaş genç bir yazara âşık oldum. Uzun bir süre saklamamıza rağmen tesadüfen bir olay sonunda eşime suçüstü yakalandık. Çok ama çok yıkıldı. Bir adım dahi geri gitmeden boşanma kartını önüme sürdü. Ama bir şartla, dedi."

Sunucu, "Eyvah dediğiniz kadar varmış efendim neydi o şart ben çok heyecanlandım, eminim ki şu an tüm izleyicilerimizde benzer duygular yaşıyorlardır." 

Yazar, "Evet aslında karımı çok seviyordum, halen de çok seviyorum ama ne yapayım, yeni kız arkadaşım da gönlümü çelmek için çok uğraştı, çok çaba sarf etti, ağından kurtulamadım. Gelelim eşimin şartına yani boşanma şartına; davayı benim açmamı, ancak bu itiraf programını yapmam ve tüm yayınevlerindeki telif haklarını kendi üzerine geçirmem ve yeni baskılarda kendi adını kullanmaları anlaşmaları ardından boşanacağını bildirdi. Şart koştu. Çaresiz kabul ettim. Bu itiraftan sonra yeni sevgilimin de beni kabul edip etmeyeceği meçhul. Falcılara sorsaydım, burç haritama baksalardı 2025’te beni ne bekliyor? diye bu kadar karanlık bir gelecek okuması yapacaklarını sanmam."

Sunucu, "Samimi itirafınıza teşekkürler ve düştüğünüz duruma da üzüntülerimi bildirir, tüm merak eden bizi izleyen seyircilerinize de iyi yıllar ve iyi geceler dileriz." 


Ümit Ahmet Duman

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Komentarze


bottom of page