Mahmut Bey, ellili yaşlarının ortasında, hafif göbekli, kısa boylu bir adamdı. Yuvarlak çerçeveli gözlükleri ve sürekli parlak duran papyonuyla mahallede tanınırdı. Kırlaşmış saçlarını her sabah özenle tarar ama rüzgâr ilk fırsatta bütün emeğini boşa çıkarırdı. Gömleğini pantolonuna sokmadan dışarı çıkmaz, pijamasıyla bile ütülü görünmeyi başarırdı. Mahallenin gülümseyen filozofu olarak bilinir, sürekli absürt ama felsefi yorumlar yapardı. Gömlek ceplerinde daima bir not defteri taşır ve dünyayı anlamak için bilimsel yöntemler geliştirdiğine inanırdı. Ancak bu yöntemler genelde kimseye mantıklı gelmezdi. Mahmut Bey’in en belirgin özelliği ise, her konuda kendine göre tuhaf ve gereksiz detaycı olmasıydı. Cebinde sürekli termometre taşırdı mesela. Çayı tam seksen yedi derece sıcaklıkta severdi; seksen altı dereceyse soğuk, seksen sekiz dereceyse çok sıcak ilan ederdi.
Bir pazartesi sabahı kendi çapında bir maceraya atılmak istedi: bir market alışverişi. Ancak bu sıradan bir alışveriş olmayacaktı. Mahmut Bey’in amacı macera yaşayıp kendini eğlendirmekti. Alışveriş listesi şöyleydi:
1. Sihirli Fasulye
2. Fısıldayan Ekmek
3. Zamanı Durduran Çaydanlık
Market kapısında içeri adımını attığında büyük bir ciddiyetle market arabası aldı ve işe koyuldu. Etrafında dönüp duran görevliye gözlerini kısarak baktı. “Bu görevli eğitilmiş mi yoksa müşteri kovmak için mi buraya koymuşlar,” diye düşündü.
Mahmut Bey listeyi market görevlisine gösterdi. Görevli, kâğıda bir süre boş boş baktı ve sonunda “Beyefendi, bu listeyi yazan kişiyle konuşmak ister misiniz?” Mahmut Bey gururla cevap verdi.
“Ben yazdım.”
Görevli derin bir nefes alarak, “Anlaşıldı, size yardımcı olmaya çalışacağım,” dedi.
Görevli Mahmut Bey’i bakliyat reyonuna götürdü. Mahmut Bey fasulyelere baktı ve sordu.
“Bunlardan hangisi sihirli?”
Görevli ciddi bir yüz takınarak “Şu tarafta organik fasulyeler var. Organik olan her şey biraz sihirlidir,” dedi.
Mahmut Bey bir paket aldı ve fısıldadı: “Eğer büyümüyorsan, sana yazıklar olsun.”
Mahmut Bey daha sonra ekmek reyonuna gitti. Görevliye yeniden seslendi.
“Bana bir ekmek lazım. Ama öyle sıradan bir ekmek değil! Fısıldayan bir ekmek. Yani yerken bana hayatın anlamını anlatmalı. Yetiştiği toprağı, toprağında olan bitenleri. Veyahut şahit olduğu şeyleri. Anladınız mı?”
Görevli şaşkınlıkla başını kaşıdı.
“Efendim burada susamlı, çavdarlı, kepekli ekmekler var ama fısıldayanını hiç duymadım.”
“Demek ki siz doğru reyonu açmamışsınız.”
Eliyle ekmekleri yokladı. Bir tanesini kulağına götürüp dinledi. Görevli artık ne yapacağını bilemez hâle gelmişti. Mahmut Bey sonunda bir tam buğday ekmeğini aldı ve görevliye döndü.
“Bu ekmek sessiz ama görünüşü güven veriyor. Umarım ileride fısıldamaya başlar.”
Son olarak mutfak eşyalarının olduğu reyona gitti. Raflardaki çaydanlıkları dikkatle inceledi. Birini aldı. Ters çevirdi. Uzun uzun baktı. Görevli yanına geldiğinde hiç istifini bozmadan sordu.
“Zamanı durduran çaydanlık hangisi?”
Görevli şaşırdı. Ama profesyonel bir şekilde -biraz da sinirlenerek- “Beyefendi, buradaki çaydanlıkların çoğu sadece çay yapar. Aradığınız çaydanlık bizde yok.” Mahmut Bey ciddi bir ifadeyle, “Nereden biliyorsunuz, hiç denediniz mi? Belki zamanı durduruyorlardır ama siz farkında değilsinizdir,” dedi.
Görevli biraz düşündükten sonra bir çaydanlığı işaret etti.
“Şu vintage model zamanı durdurabilir. Geçmişten geliyor gibi bir havası var.”
Mahmut Bey çaydanlığı aldı ve gözlüklerini düzelterek mırıldandı. “Evet, bu kesinlikle zamanla ilgili bir şeyler biliyor.”
Mahmut Bey eve döndüğünde, aldığı malzemelerle bir sofra hazırladı. Güzel bir fasulye yemeği yaptı, ekmeği dilimledi, çaydanlıkta çay demledi. Ancak sofraya oturduğunda bir an durdu. Yemeğin kokusu, çocukluk günlerini; ekmek, eski taş fırınları; çay ise annesiyle geçirdiği akşamları hatırlattı. Kendi kendine mırıldandı.
“Gerçek sihir, anıların içinde saklıymış. Fasulye büyümese de, ekmek konuşmasa da bu sofra bana çok şey anlattı.”
Mahmut Bey bu düşüncelerle çayını yudumlarken bir kez daha anladı. Hayatta sihir, küçük detaylarda, geçmişin bizde bıraktığı izlerdeydi. Mahalledekilere bu hikâyeyi anlattığında herkes gülse de derin bir sessizlikle dinlediler. Çünkü herkesin içinde Mahmut Bey’in bulduğu o sihirden bir parça vardı.
Aziz Erdoğan
Comments