top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Elmas Tunç- Yalı Sapkını

Sağlı sollu led lambalarla çevrili uzun koridorun sonundaki geniş kapıdan içeri adım atanları ilk olarak turuncu ve bordo renkli loş ışıklar karşılıyor.  İlerledikçe ince bir sis tabakası halinde sigara dumanı yayılıyor. Yetmişler esintisi taşıyan caz müzik, Sezen Cumhur Önal yumuşaklığında sarmalayıveriyor kulakları. Upuzun mermer tezgâhın arkasındaki dekoratif    raflarda envai çeşit içki şişesi ve meyve kokteyli mevcut. Barmen, kâh havada şişe döndürüyor, kâh müşterilerin boşalan bardaklarını dolduruyor. O sırada bar taburelerine iki adam yan yana oturmuş, kadehlerini yudumluyor. İçerisi tıklım tıklım...

Nokta. Hayır, üç nokta. Gerisi? Mekân tamam sayılır. Atmosfer desen eh işte! Tamam mı? Yok ya içime sinmedi gibi. Silip baştan mı... Of bilmiyorum. Mutfağa gitsem... Yavaş ilerliyor zaten. Kaydetmiş miydim? Kaydet de. Enter. Kervan yola düzüldü düzülmesine de... Daha ev temizlenecek, toparlanacak kedi eniğini bulamaz bu karışıklıkta. Cümle bir şey istiyor bir şey. Ama ne? Dolgu malzemesi. Yok. Botokslu dudak gibi sırıtır. Olmaz. Girizgâhı geliştirsem. Neyse kalsın şimdilik. Kızın da okuldan gelmesine daha var. Yetişir. Acıkır gibi oldum. Yok artık. Mola vere vere sonu mu gelir. Bitir rahat et işte. Kendi sonumu hazırlıyorum bu gidişle. Karaya vurmuş balinaya döndüm. İyice şiştim. Ay yaz da geldi. Hadi kışın lahana gibi kat kat giyinip... N'apayım. Aklıma düştü bir kere. Tost mu yapsam. Hem pratik. Bir de sütlü kahve. Telefondan da o sırada diziyi izlerim. İyi fikir. Yerken izlemenin nesi iyi fikir? Kilolar... Boş ver. Zaten düşün düşün nereye kadar. Dolapta sucuk kalmış mıydı? Bir parça olması lâzım. Aç ayı oynar mı? Oynamaz. İyice rüşvete bağladım ha.  Sanırsın ilham perileri boğazına düşkün. Ha babam ye babam. Amaan. Sonrasına sonra bakarız. Kaçmıyor ya.

***

"Hayırdır abi yüzünden düşen bin parça?"

"Yok bir şey."

"Vaar, var."

"Yook."

Gevşek gevşek güldü bar taburesinin üstünde oturan at kuyruklu adam. Derin bir soluk aldı. Ardından aldığı nefesi üflerken mekânın loş ışığı altında caz müziğin etkisiyle eğleniyor görünen insanlara göz gezdirdi. Tekrar arkadaşına döndü.

"Sabaha kadar var-yok diye mi uzatacağız? Dökül işte."

Demesi kolay tabii Kurtuluş Bey. Yapımcısıyla ayrı uğraş, yönetmeniyle ayrı uğraş. Senin tuzun kuru. Cast ajansında işler tıkırında. Ama denmiyor işte. Arkadaş ne de olsa.

Ulan göt herife bak. Kim bilir ne geçiriyor kafasından. Anlat deyince nazlanıyor. Sanırsın yeni yetme figüranların ağız kokusunu o çekiyor. Eski kurtlara girmiyorum bile. Ajansın mı var derdin var. Hem beni çağır, yeni projem kabul edildi gel de iki tek atalım de. Sonra da gönülsüz gelin gibi gerdeğe girme. Arkadaşım olmayacaktın ki Alper...

"Eee, seni bekliyorum bay ketum. O kadar yolu suspus oturup tekila yuvarlamaya gelmedik herhalde."

"Haklısın abi. Bugün epey canımı sıktılar."

"Oğlum ne canını sıkması, ne oldu? Neyi kaçırdım? Telefonda yeni projem diyordun..."

Buna da bir şey çıtlatmaya gelmiyor anasını satayım. Dedikoducu teyzeler gibi dikiyor kulakları, belertiyor gözleri. Anlat da anlat. Lan oğlum dur hele. Bir sinirim yatışsın. Benden istenenleri bir sindireyim, anlatırım elbet.

"Bakar mısınız"

"Buyurun!"

"Bize aynısından. Buzu fazla olsun."

Bu sefer de barmeni soktu araya. Şu Alper fıtık eder adamı. Set ekibi iyi dayanıyor buna.

"Bugün..."

"Evet bugün."

"Anlatıyoruz işte Kurtuluş! Ne sabırsız çıktın be oğlum!"

"Lan bendeki sabır kimde var acaba? Sikicem belânı. Fragmanı gösterdin. Ortada film yok. Mevzuya geleceksen gel. Gelmeyeceksen..."

"Gelmeyeceksem ne?"

"Senin için manitayı ektim işim var diye. Sevildiğini bil."

"Madem öyle. Lâfımı kesmeden sonuna kadar dinle!"

"Eyvallah!"

Dur şunu da fondipleyeyim. Hah, nerede kalmıştık?

"Başlamadık ki kalalım."

"Dur abi geliyorum. Bize iki tane daha."

"Hemen!"

"Benim senaryodan bahsetmiştim sana. Epeydir görüşmeler yapıyordum. Gitti geldi derken kabul edildi. Tabii ben paraşütsüz uçuyorum. Hemen seni aradım. Akşam Cihangir'e gel dedim. Yeni proje dedim. Fakat asıl mevzu bundan sonra başlıyor. Sevincimi kursağımda bırakacaklar ya."

"Eee"

"Beni aradılar tekrar, detayları görüşelim diye. Ufak pürüzler varmış. Pürüze bak sen! Tamam, dizi yalıda geçecekmiş. Amaa. Bu kadar mazbut karakter mi olurmuş? Ufak tefek değişiklikler olsa dizi daha ilgi çekici hale gelirmiş. Halk, kimin eli kimin cebinde durumlarını, fuck body'leri severmiş. Ulan, hani marjinal bizdik? Diyesim geldi malum şahıs gibi. Yutkundum. İçime attım. Olur, değiştiririz deyip kafa salladım.

Yapımcı şöyle bir sakalını sıvazladı. Karakter çapkın. Evet. Ama yetmeez! Neymiş. Herkes ona âşık olmalıymış. Evin hizmetçisi bile gizlice odasına girip havuçlu donlarını mıncıklamalıymış."

"Havuçlu don mu?"

Puhfff.

"Yavaş bee! Yüzüme ne püskürtüyorsun?"

"Pardon Alpercim. Kendimi tutamadım."

Kurtuluş'un işareti üzerine barmen hemen peçete uzattı. Alper yüzünü gözünü temizlerken bir yandan anlatmaya devam etti:

"Bildiğin havuçlu don işte. İzleyici de senin gibi kendini tutamayıp götüyle gülecek bize. Ulan herifteki fanteziye bak. Millet uzaya parasıyla çıkar, bizimkinin kafa havuçlu donda. Mevzu buzlu bademe gelecek diye ödüm bokuma karışıyor."

"Yok artık o kadar da değildir."

"Her neyse işte. Ona da tamam dedik. Yayınlanacak diye taviz üstüne taviz. Benim senaryo oldu sana sarı öküz. Ah ah! Onu vermeyecektik. Evin yengesi kaynıyla, evin torunu, önüne gelenle..."

"Aşçı bahçıvan da uşakla mı?"

"Sonra hepsi birden Alper'in... Anladın sen. Yapımcısı, yönetmeni senaristin kafasını siktiler."

"Arz talep meselesi Alpercim. Çok da şey etmemek lâzım."

"Hay ben arzının da talebinin de..."

"Yavaş gel koçum. Şöyle bir realite var. Beğensen de beğenmesen de hepimiz bu piyasadan nemalanıyoruz. Işıkçısı, sesçisi, kostümcüsü, oyuncusu, sen, ben..."

Arkadaşının sözlerine bozuldu. Yüzü kızardı bozardı. Barmene döndü. Dili epeyce peltekleşmişti.

"Aslanım içkilerimizi yenile!"

Buğday benizli, omzundan aşağıya doğru leopar dövmeli barmen, başıyla onayladı ve şişenin içindekini artistik bir hareketle önündeki kadehlere boşalttı.

"Bu kadar içmesen mi acaba?"

"Hayırdır abi rahatsız mı oldun?"

"Rahatsızlık değil de..."

Ulan anla işte! Ağzınla içmiyorsun. Önceki vukuatlarını anlatsam... Ohoo, buradan Fizan'a yol olur. Şimdi nasıl diyeyim? Alper içince sapıtıyorsun. Herkese ana avrat düz gidiyorsun, Yanaklarımıza mor gülleri taktırıyorsun. Mekândan bizi attırıyorsun. Magazine meze ediyorsun. Sonra piyasada tutun tutunabilirsen. Şerefsizim üç saatlik diziler, sürüncemede kalmış evlilikler gibisin. Sorunsuz ayrılamıyoruz seninle hiçbir yerden. Yüzüne söyleyince de çocuk gibi küsüyorsun.

"Barmen, senin adın ne koçum?"

"Kıvanç"

"Hadi hesabı isteyelim Alper. Bu gecelik tadında bırakalım."

"Kıvaanç. Bak bardaklar boş. Sen benimkine doldur. Beyimiz gitmek istiyormuş. Gü-le gü-le"

Hah. Sıçtın Kurtuluş. Korktuğum başıma geliyor. Herif zom oluyor haberi yok. İşin yoksa uğraş dur.

"Çekmesene bardağımı."

"Alpeer! Abi tamam. İçme yeter! Eve gidelim. Sen de güzelce uyu."

"Olmaaz. O içkiler buraya gelecek. Dimi K...?

"Neydi senin adın?"

"Kıvanç."

"Hayır. Bro dicem. Tazele bro!"

Allah'ım neydi günahım! Bu herifi başıma musallat ettin.

"Hadi abi gidelim."

"Hiçbir yere gitmiyorum. Hatta o yapımcı buraya gelecek. Onun ben var ya anasını, avradını..."

"Sus oğlum! Başımızı belâya sokacaksın."

"Belâsını sikerim. Sonra da yönetmeni. Hem de yalıda. Reyting alır bol bol."

"Alper derdin ne senin?"

"Derdim mi ne?"

Kafa gitti resmen. Herif iyice mala bağladı. Bunu eşek sudan gelene kadar kızılcık sopasıyla bir güzel döveceksin ki aklı başına gelecek. Kolunda bacağında kızıl goncalar, laleler bitecek. Yoksa bu gidişle bizim başımız derde girecek.

"Benim derdim ne biliyor musun Kurtuluş?"

"Ne?"

"Senaryomun içine ettiler. Esas karakter çapkının, karaktersizin tekine dönüştü. Oldu mu sana Yalı Sapkını. O fettan yenge var ya o, şeytanı taştan çıkaran..."

"Taştan değil baş..."

"Ne haltsa... Şiddet manyağı babasından Niran'ı isteyecekken yalının şımarık oğlu Viran'ı görünce onu isteyin diyecek."

"Tamam, sonra konuşuruz. Yeter, bırak o bardağı!"

Elini cebine attı.

"Ne yapıyorsun?"

"Konuşuruz dedin ya. Konuşacağız işte. O yapımcının yedi ceddini..."

"Gözünü seveyim arama! Bak ayılınca çok pişman olacaksın."

                           ***

"Nihayet uyandın problem çocuk."

"Dalga geçme abi. Hiç ima kaldıracak halde değilim. Başım çok ağrıyor."

"Ohoo, bu ne ki Alpercim. Esas başın bundan sonra ağrıyacak."

"Niye? Ne oldu ki?"

"Sahiden hatırlamıyor musun?"

"Neyi? Dur önce tuvalete gideyim. Acayip sıkıştım."

Git bakalım. Manzarayı görünce bakalım ne yapacaksın? Her yere sıçtın batırdın. Ayakkabılarını bile çıkarttırmadın. Oh iyi valla. Yap et. Sonra da hatırlama. Arada olan bana oldu. Taksiciyle kapıştım bir de senin yüzünden. Sen eşkıya mısın? Ne işin var taa orda? Posta koyduğun yetmedi, herifin hem arabasına sıçtın hem ağzına. Tam levyeyi indiriyordu ben girdim araya. Ulan Alper! Hangi günahımın bedelisin?

"Oğlum banyonun hâli ne öyle?"

"Sana sormak lâzım, bana değil. Yine küfelik olana kadar içtin? Dün gece seni taşıyana kadar anam ağladı. Hadi ağlamasını da geçtim. Meğer sen ne şeymişsin..."

"Neymişim?"

"Anla işte şeyy..."

"Müneccim miyim lan ben? Nerden bileyim? Geveleme de direkt söyle."

"Zavadak diye gir mevzuya diyorsun yani."

Oh be dünya varmış. İyi yedim ama. Neyse nerede kalmıştık? Tıklım... Ne? Yok artık! Aman Allah’ım! Neler olmuş böyle? İyi ki başıboş bıraktım. Mutfaktan gelene kadar neler olmuş böyle.  Çıldıracağım. Özellikle siz sayın senarist! Görüşeceğiz sizinle. Hadi bakalım.

"Artık bu konuya ben de müdahilim beyler. Alt tarafı bir ara verdim. Bu nedir ya? "Felekten Bir Gece" filmine çevirmişsiniz öykümü. Eril eril küfürler, içince kendini kaybetmeler... Yahu size yazdığım rolü efendi efendi konuşarak çözseniz ya. Adam gibi üstünüze düşeni yapsanız ölür müsünüz? Bilhassa lâfım size Alper Bey!"

Şerefsizim bu Kurtuluş'un da şirazesi iyice kaydı. Herif düpedüz benimle maytap geçiyor. İllâ ağzımı bozduracak yavşak.

Bir dakika! Az önce bir kadın sesi mi duydum ben? Kurtuluş duymadı mı yoksa? Duysa kesin tepki verirdi, kesin. Yoksa mumdan heykel gibi mal mal bakmazdı. Tövbe bismillah! Üç harflilere karışmış olmayayım?

Hadi bakalım yazar hanım! Madem bir öfkeyle bu işe dahil oldun. Ayıkla pirincin taşını! Yoksa bu budala, kendini ya şizofren ya da cinlere karışmış sanacak.

"Alper Bey, paniğe kapılmayın lütfen! Gayet normalsiniz. Sorun yok yani. Ben bu öykünün yazarıyım. Derdimi anlatmak için size ihtiyacım vardı. Kurtuluş Bey şu an uçak modunda. Rahat olun. Fakat rica ediyorum küfürsüz konuşun. Bir kadın olarak çok rahatsız oluyorum."

Yok ya! Ben sizin kuklanız mıyım? Öyle yap Alper, böyle konuşma Alper! Hayatımın içine et, senaryomu mahvet. Kadın resmen Truman Show kurmuş yaşantımızın orta yerine. Kurtuluş'u da uçak moduna almış. Güler misin ağlar mısın? Yok öyle yağma! Canım ne isterse yapar, paşa gönlüm ne isterse söylerim. Benim bedenim, benim karakterim.

"Öyle mi Alper Efendi? Olacaklardan ben mesul değilim. Al senin olsun ponçik bedenin. Karışmıyorum!"

"Karışmıyormuş pabucumun dilberi!"

"Aaa şuna bak! Terbiyesiz, indir çabuk! Kırarım o orta parmağını!"

Bir saniye... Mühür kimdeyse Süleyman o değil mi? Eee? İpler benim elimde. O kim ki. Klavyemde bir kukla... Oysa ben... Ben akrep kadınıyım. Bunun gibilere pabuç bırakır mıyım? Parmağı kalsın. Yaramaz. Başka bir son yazmalıyım. Ama ne? Biraz düşüneyim. Ne olsuuun. Hah. Budur. Vee motor!

"Alpeer, heey sana diyorum. Dondun kaldın. N'oldu oğlum? Hem nereye bakıyorsun öyle?"

"Uzun hikâye. Şimdi söylesem de anlamazsın."

"Bana kalın kafalı mı demek istiyorsun?"

"Ne alâkası var. Nerenden çıkarıyorsun böyle şeyleri?"

Alper yükselen sesini fark etti ve yüzünü kaşıyarak daha alçak tonda mırıldandı.

"Manyağın biri tarafından uçak moduna alınmıştın desem anlayacaksın sanki."

Kurtuluş anlamak istercesine boynunu öne doğru uzattı.

"Az önce ne dedin sen? Uçak mı? Ne uçağı ne modu? Ne geveliyorsun ağzının içinde?"

"Siktir et! Onu bunu boş ver de sen bana demin bir şey diyordun? Şey şey diye kem küm edip duruyordun? Neymişim ben?"

Arkadaşı derin bir nefes aldı.

"Sen kaşındın. Çıkar telefonunu."

"Telefonumu mu? Niye lan? Sokaktaki dayılara döndün iyice."

"Öyle değil Alper, beni çıldırtma da çıkar!"

"Al abi. Hah, oldu mu?"

"Galeriye gir, galeriye!"

Bu da iyice emir erine bağladı. Bir gizemler, bir heyheylenmeler. Galeride jelibon rezervi mi arayacağız anlamadım ki.

"Bak bakalım son çektiğin selfielere."

"Ne olmuş ki? Bakı... yorum. Oha, bu ne?"

"Yaa! Oğlum içinden resmen aygır çıktı."

"Kurtuluş, bi sus lan. Hıncımı senden almayayım."

"Gece öyle demiyordun Kazanova. On kaplan gücündeydin. Ben bile tutamadım seni yapımcının evine dayandığında."

Alper, hırsla fotoğrafları kaydırdı. Kaydırdıkça yüzü renkten renge şekilden şekle girdi. Arkadaşı bu durum karşısında kahkahayı koyuverdi. Senaristin canı daha da sıkıldı.

"Hassiktirr! Bu ne lan?"

"Ne oldu miden mi kalktı? Benim favorim şu fotoğraf. Herifin ensesinden tuttuğun gibi demek marjinal istiyordun ha! Al sana marjinal deyip kendine doğru bir çekişin vardı ki görmeliydin. O nasıl tutku, o nasıl şehvetti öyle! İliklerine kadar hissettirdin izleyiciye."

"İzleyiciye derken?"

"Çok kişi yoktu canım. Ben, sen, yapımcı. Ha bir de uzaktan bön bön bakan karısı."

"Öğğğ! Kapa çeneni Kurtuluş!

"Neden beni de mi öpersin?" Gerçi dün geceden sonra anladım, yaparsın. Dua et, adam rezillik çıkmasın diye polisi aramadı. Gerçi ben de az dil dökmedim. Ama seni bu piyasadan silerse hiç şaşırma. Abi yardım et dedin de pezevengin elinden ben kurtarmadım mı seni?"

"Komik mi şimdi?"

"Değil mi? Ben olmasam nezaretteydin beyefendi. Hiç boşuna atarlanma. Yalnız, adamın zehirli dudaklarına nasıl da yapıştın öyle Romeo? Suratı biraz kızarmış sanki. Öyle değil mi yalı sapkını?"


Elmas Tunç



0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page