top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Evşen Yıldız- Sobe

Ses… Bir ayağın koridordaki halının kısacık tüylerini ezdiğini söyler. Ezilen her şeyin sesi vardır, bazen duyulmaz. Ayaklar, onların bittiği yerde başlayan bacaklar, gövde, kollar… Derken hareketsizlikten bunalan vücudun tamamından küçük eklem çıtırtıları gelir. Sesi duyar, söylediğini dinler ve emin olur Zeliha: Baba salondan çıkıyor. Farkında olmadan durdurur yaşama dair her şeyi, hareketsiz beklemeye başlar.

Koridorun ortasınadır babanın çıkışı. Sağa döner, Zeliha’nın odasına doğru. Zeliha’nın odasına varmadan banyonun kapısı. Normal bir yürüyüşle dört beş adım. Babanın küçük adımları on kez atılır banyoya varmak için. Kaç kez sesleri saydı Zeliha. Yolun ortalarında bir yerinde öksürür baba. Kendini tutamaz gibi. Yürümek onu öksürtmüştür sanki ve vücuduna dair pek çok şey gibi bu öksürük de onun elinde değildir. Mazur görülmeyi bekleyen kaba ve buyurgan bir tonda öksürür. Zeliha, babaya dair pek çok şeyden rahatsız artık. İçinde adını koyamadığı bir duygu.

Banyonun kapısının kapandığını duyar, kilit sesi gelmez. Banyonun içinde, kapıda takılı duran anahtarı yalnız Zeliha kullanır. Odasının içinde kapıda bir anahtar yok. Yerine çiğnenmiş koca bir sakız sıkıştırmıştır Zeliha. Yetmemiş, siyah karton parçası kesip üstüne yapıştırmıştır. Ne zaman izlediğini bile hatırlamadığı bir film sahnesi canlanmıştır gözünde bunu yaparken. Köroğlu’nun babasının gözlerine mil çekmişlerdir. Köroğlu’nun babası kör olmuştur. Zeliha’nın babası sakattır, kör değildir.

Zeliha çocukken şimdikinden daha büyük bir evde oturuyorlardı. Koridorun başındaydı babanın hep oturduğu salon. O zamanlar daha yavaş yürüyordu baba, yataktan kalkalı az zaman olmuştu, duvarlara tutuna tutuna gidiyordu banyoya kadar. Kaç adım? Zeliha saymamıştı. Yine öksürür müydü yolun ortasında, Zeliha hatırlamıyor.

O zamanlar odasının kapısını kapatmazdı Zeliha. Eski çamaşır sepetini anca dolduran, çoğu kırık birkaç parça oyuncak ve -artık kanaviçe işlenmeyen evin kasnağı gibi- oyuncak olabilecek gerçek hayat artıklarını halının üstüne yayar, saatlerce oynardı. Baba koridorun başından yola çıkıp Zeliha’nın oynadığı odanın yanındaki banyoya geldiğinde, “Gelsene Baba, beraber oynayalım,” derdi, kimse duymazdı. En çok saklambaç oynamayı özlerdi babasıyla. Zeliha ebeydi, baba yine olmadık bir yere saklanmıştı. Bilindik yerlere bakardı önce, evdeki sessizlikten ve babanın ortadan kaybolmuş olmasından dolayı içine bir ürperti düşer sürekli konuşup kendini teskin etmeye çalışırdı. “Nerede olduğunu biliyorum baba.” derdi sık sık, babası onun korktuğunu anlamasın, kızının korkak olduğunu düşünmesin diye sesini inadına güçlü çıkarmaya çalışarak. Saniyeler geçtikçe evin büyüyen sessizliği babanın gerçekten ortadan kaybolduğu ihtimalini güçlendirir, Zeliha’nın aklına bir akşam ailece izledikleri filmde kızının ona oyun oynadığını zannedip bütün evi arayan anne Türkan Şoray gelirdi. Bütün bu gerilimin iyice büyüyüp katlanılmaz hale geldiği anda Zeliha’nın gözlerinin dolması an meselesiyken hiç umulmadık bir kapı arkasında, bir dolap içinde, kaldırılan yorganın altında görünürdü baba. Baba’nın kahkahası mı daha kuvvetliydi, Zeliha’nın bütün gerginliğini mutluluk olarak boşalttığı çığlığı mı, kimse bilemezdi.

Sabahları babayı uyurken bırakırlardı. Öğlen olup da annenin dersleri bitince dönerlerdi, o zamana kadar uyurdu baba. Evden çıkışlar çok özel anlardı Zeliha için tam o vakitlerde biten ve başlayan şeyler olduğunu sezerdi. Bir yolunu bulsa da gözlerini evde bıraksa. Herkesin pür dikkat beklediği şeyin gerçekleşmesi için Zeliha’nın bunu yapması gerekirdi ama bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Bu kireç gibi suratlar işini kolaylaştırmıyordu. Her sabah evden çıktıktan hemen sonra eve dönmeleri için bir bahane uydururdu Zeliha, kimsenin görmediği gizli kapıyı açacak anahtar buymuş gibi. Anne, bunun histerik bir oyuna dönüşmekte olduğunu görüyordu, bir de bununla uğraşacak hali yoktu, artık dinlemiyordu bile. Kapıyı sertçe çekerdi her seferinde.

Banyo kapısının açıldığını duyduğunda tekrar durdurur zamanı ve ancak o zaman fark eder baba banyodayken biraz da olsa gevşediğini. Elindeki kitabın yaprakları titreşir, sesini duyar, babanın duymamasını umar. Kitaptaki sözcüklere gözü kayar, Benjy bağıra çağıra ağlıyordur, onu susturmak için kaçırır hemen gözlerini. Banyo kapısı kapanıp da adımların uzaklaştığını duyana kadar içine çekip de salıveremediği bir nefese dönüşmüş olarak bekler. Salon kapısının önünde tekrar öksürür baba. Zaten annenin işten gelmesine de az vakit vardır. Tekrar kitabına döner Zeliha.

Bir gece günlüğüne “Çocukken ne aptalmışım.” yazdı Zeliha. Babanın artık yarım bir insan olduğunu, artık saklambaç oynayamayacaklarını kabullenmek yeterince zorken bir de Zeliha’ya bir yabancı gibi bakması yok mu... Buna alışmak istemedi Zeliha ve bir hayal kurdu. Bir gün annesiyle birlikte okula gitmese ama babası onun evde olduğunu bilmese veya sokak kapısını çekip de evden çıkmışken bir bahane olsa da kapıyı tekrar açsalar, babayı eskisi gibi sağlıklı bulsalar karşılarında, bir anda. Sobe! Herkes şaşkınlık, mutluluk ve günlerin yorgunluğunu bir kahkahaya, bir çığlığa sığdırsa ve inletseler üç kişilik aileleriyle dünyayı. O akşam baba yine kestane yapar sobada, şakacı babaya şakacıktan kızarlar, filmin sonunda Türkan Şoray kızını bulur. Bunun olabileceğine gerçekten inanır ve olması için planlar kurardı Zeliha. Hızlı hızlı yazdı “Aptal.” çocukluk hayallerini günlüğüne, çirkin bir yazıyla, yazarken her zamankinden daha çok bastırıyordu, iki kez ucunu kırdı kalemin, “Ne aptalmışım.” diye bitirdi. O gün ilk kez günlüğünü kilitleyip koydu dolabına. Bir anda aklına gelivermiş gibi ağzındaki sakızı çıkarıp odasının anahtar deliğine tıktı yatmadan önce. Bu haliyle eksik bulsa da sonra bir çözüm düşünmek üzere, zihninde Köroğlu’ndan sahnelerle uyudu.

O gün kilitlediği günlüğünü tekrar eline almadı Zeliha. Uzun zamandır aynı kitabı okuyor, çoğunlukla anlamadan. Ama içinde adını koyamadığı duyguyu bu kitapta da duyuyor sanki. Yeni alışkanlıklar yarattı kendine, daha önce hiç kullanılmayan anahtarları kullanmaya, kapıları kilitlemeye başladı. Çok seviyor anahtarın yuvada dönerken çıkardığı sesi. Çocukluğunda hayalini kurduğu gibi babasıyla evde yalnızlar ve bunu unutmak için odasına kapanıp sürekli okuyor. Baba, Zeliha’nın evde olduğunu unutup da bir gün eski sağlıklı haliyle dolaşır mı evin içinde? “Ne aptalmışım.”

Baba, Zeliha’nın evde olduğunu hiç unutmadı. O gün, günlüğüne aptal çocukluk hayalini yazdığı gecenin gündüzünde, unutan Zeliha’ydı. Zeliha yine odasında oturmuş kitap okuyordu, sesi duydu, baba salondan çıkıyor. O gün zamanı durdurup da huzursuzca beklemedi. Adımların yaklaştığını duydu, öksürüğün sesini de. Banyonun kapısının açıldığını duymadı. Önce biraz bekledi, tuhaf sessizlik uzayınca içinde bir huzursuzluk büyümeye başladı. Kalktı yataktan, kapıyı açıp da çıkmak yerine eğilip de kapının -henüz sakız tıkılmamış- deliğinden baktı koridora, nedensiz. Baba’yı yandan görüyordu, banyo kapısının önünde eğilmiş duruyordu baba. Gözü anahtar deliğinin hizasında. Banyonun ışığını açık unutan Zeliha’ydı.

Öfke… İçinde birikenin adı bu mu? Elinde anlamadığı kitapla yatağında oturup kapının mil çekilmiş anahtar deliğine bakarak bir gün tükenip bitmesini umduğu şey bu mu?


Evşen Yıldız

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page