Pişman değilmiş !
Kapıyı vurup giderken söylediği bu iki sözcük tırnakları aylardır kesilmemiş bir ev kedisinin iki patisi gibi bir sağdan bir soldan tarıyor kafasının içini. O kedinin rüyasında olup bitmiştir her şey belki de. Birazdan uyanacak. Ne uyanması akşama vurdu gün. Sabahın kapı gümleten o anından bu yana kalbi olağan atışının iki katı hızıyla atıyor. Denizlerin suyunu içse soğumayacak gibi içi.
Daha az duymayı, daha az görmeyi istemeye korkuyor. Elden ayaktan düşmeden füc'eten ölmeli. Başka türlü kimseler fark etmez yokluğunu.
İnce belliden çayını yudumlarken karanlığı ne çok sevdiğini düşündü. Televizyonun ışığı gözlerini acıttı. Elinden bırakmadığı kumandayı kullandı. Karanlıkta umutluydu. Dikkatini hiç bir şeyin dağıtamadığı, bütün duyularının keskinleştiği karanlıkta ayırt edebiliyordu salon camını titreten araba homurtusunu. Kaşıkla karıştırıyormuş gibi duyuyordu metalin cama değen şıngırtısını. Tadını alamadığı için şeker kullanmadan içer oysa çayını. Bardağın içindeki kaşığın üç yüz altmış derecelik girdabını bile görmüş olabilirdi. Belki de sadece iki yüz derecesini, abartısız.
Hepsi için o güzelim karanlığa şükran duydu. Tansiyonunu ilaca gerek olmadan dengeliyordu kararan gün. Baş ağrısı kalmıyordu Sızlayan eklemleri geceleri susuyordu. Yatak odasındaki komodinin en üst gözünde, sağ alt köşede kırılan kalbi ancak gökte yıldız yokken iyileşiyordu.
Evinin ezberi adımlarında, yatak odasına yöneldi. Adamın yirmi iki yıl önce bir uzun yol sonrası yatağa girmeden önce eline tutuşturduğu üç bin lira ile yenilemişti bu takımı. Şifonyerin pufunu çekip oturdu. Kanatları titreyen burnunun ucu benzersiz buz kesmişti. Aynadaki yansı canını yaktı. Kırk yedi yıl paylaştıkları yatağın egzoz kokusuna dikti bakışlarını. Pişman değilmiş… Boğazı tıkandı.
Karyola gıcırtısını komşular duymasın diye iniltisini yutarken hamile kalmıştı ilk çocuğuna. Öyle özlemle buluşurdu ki gencecik kasıkları, karyolaya sinmezdi hiç yol kokusu. Bu ahşap takım odaya kurulduğundan beri çıkmıyor üzerinden yalnızlık.
O takım bir kum saati gibi yerleşti aralarına. Sonrasında hiç kısa sefer olmadı. Patron başkasına güvenmiyormuş. Sınırdan geçişlerde uzun kuyruklarda haftalarca bekliyorlarmış. Hiç bir doğumunda yanında ol(a)madı adam. Dördüncüde, tüplerini bağlatmak ister misin, diyen doktora, tövbe haşa, diye çıkıştı. Allahın verdiği cana mâni olmak kimin haddine?
Yedi senede bir oğlan üç kız. Oğlan kapı önünde oynarken kamyon tekerinin altında kaldı. Gençsiniz, yine olur, dedi komşu kadınlari Araları birer yıl üç kızdan sonra çocuk istemedi adam. Kasıkları kurumuştur, dedi cinci hoca. Üçgen muska kar etmedi. Yataklarındaki her sefer bir öncekinden hızlı akarken saatin kumu, uzaklara çıkılan her seferin saatiyle çöleyazdı ev.
Yatak odasındaki komodinin en üst gözünde, sağ alt köşede oldu olan. Dört köşe bir zarfa saygısız tepiştirilmiş yarım asırlık yorgunluk. Fotoğraftaki kadının kocasına bakışındaki sevdaya isim bulamadı bildiklerinden. Her sefer sonrasında uykusuz kalmasın diye dokunmaya kıyamadığı yüzünü kadına çevirmişti adam. Alnına düşen kâkülü hep kelimesiz davetkâr. Çekyatta oturuyorlar yan yana. Aralarında bir oğlan çocuğu. Saçlarının dalgası babadan, gözleri mavi. Kendisinde(n) olmayan.
Azad liseye başlıyor; her gün seni soruyor, dön artık, diye yazmış kadın. Adamı sevmekten hiç pişman değilmiş. Onun kocasını.
Radyoda, bir gece ansızın gelebilirim’i dinleyerek öğrenmişti gecede umut etmeyi. Küçük kızı söylemişti. Ümit Yaşar’ın şiiriymiş. Doğruldu. Odanın girişindeki duya uzanıp ışığı yaktı. Pufu şifonyerin altındaki boşluğa ayağıyla itti. Sızlayan dizlerini sıvazladı. Saçlarını fırçaladı. Fırçanın kopardığı bir kaç teli olağan titizliğiyle toplayıp banyo çöpüne attı. Abdest aldı. Ayak ucuna açtığı seccadede iki rekat şükür namazı kıldı. Madem, dedi, ikisi de pişman değilmiş. Uzun seferlerin tozunda boğulan ümidine bir Fatiha okudu. Işığı kapatmadan yatağa uzandı. Gözlerini tavana dikti. Boşlukta salınırken uykuya vardı. Kırk yıl uyuyan güzeli öpen olmadı.
Fatma Esin Kalyoncu
İnsanın içinde bir hüzün yaratıyor. Öte yandan ana karakter öyle hoş tasvir edilmiş ki empati kurup aynı hisleri birebir yaşıyorsunuz.