Günlerdir yoktu. Ne rahattım. Hani daha uzun kalacaktı? Çıktı geldi nursuz. Bozdu huzurumu. Sanki onun evi. Benim evim burası. Eski karısından boşanınca rahatlamıştım. Sandım ki beni bırakmaz bu oğlan. Benim tekne kazıntım. Ne zaman gittim İsveç-Norveç gezisine, o zaman bulmuş bir ekşimiş yoğurt. Oğlum. Bana Nevzat’ın yadigârı. Ah, iflah olmaz çapkın! Yalnız yapamaz ki bu salak. Korkar. İçi falan sıkılır. Bak, dedim, ben hep varım. Ne yiyip içeceksin ki şimdi sen? Benim paşa oğlanım. Ben bakarım sana.
Ne güzel yaşayıp gidiyorduk. Azgın teke. Derdin ne? Ne diye evleniyorsun bi daha? Yanmadı mı ağzın? Şapur şupur yemiş oğlanım bu ekşimiş yoğurdu. Sütü de pek severmiş bu sarı haspa. Ondan öyle kemikleri kazık gibi. Bir vursa bana, karşı evlerin çatısına uçarım alimallah. Karışmam işlerine.
Be anacım, diliniz tat almaz olmuş sizin. Bir kere üfleyin be içerken. Yanmadı mı ağzınız? Sabah akşam içiyorlar o sütleri. Eve inek alıp beslese bana baktığından iyi bakar hayvana. Saygısız, çokbilmiş gelin!
Havalar soğudu. Denizin dibindeki evde daha ne kadar kalabilirim ki? Alsalar ya beni! Bir oğluşum var bana yakın da bu belalı yüzünden diyemiyor bir şey. Biliyorum. O şırfıntı olmasa, oğlum benim tek beyim.
Bulanıyor beynim. Bir zamanlar her odası dolu olan bu evde tek bir başıma kalınca.
Panayır rüzgârları başladığı zaman durmaz öteki dünyalarda, geliverir Nevzat. Yirmi beş senedir bu böyle. Be adam; bu evin iki kapısı var. Sen niye balkondan geliyorsun? Nevzat balkona düşüverince aydınlık dünyamda ışıklar sönüyor. Karabasan gibi çöküyor azıcık olan uykularıma.
Düğünlere bile gidemezdim sağlığında. Kıskanır sanırdım beni. Güzeldim be! Kuğu gibi bir boynum vardı. Kimselere eğmediğim. Senin her dediğini yaptım. Ananın yanında oturdum yıllarca. Soğuk sulardan çıkmadı ellerim. Gelin kızıyor şimdi bana. Her yerde bulaşık eldivenleri varmış. Yok sanıp alıyorum bir çift daha. Alsam ne olacak ki? Niye kızıp duruyor. Anlamıyorum. Onlar benim güzel ellerim. Koruyamadım yıllarca. Ne kadar uğraştım.
Nevzat gidince iyileştirebilmek için yüz liralık kremlerle ovdum. Beyazları yıkamak için ne ateşler yaktım o bahçelerde. Kollarım yamuldu. Güzel yüzüm kavruldu. Beynimin suyu aktı.
Nevzat, girmedin mi sen o kara toprağa? Mezar taşını ben yaptırdım. Şiir bile yazdırdım taşına. Gençliğimin baharını kış eyledin. Ne diye sokuyorsun burnunu ikinci baharıma?
Oğlun sana benziyor. Sen gibi bir omuzdan bi omuza boğaz köprüsü gibi. Hele o yemyeşil deniz gözleri. Bir tek ben boğulayım onların içinde. Öyle isterim. İlk gelin boğuldu gitti. Başardım. İkincisi domuz gibi. Nereye boğulacak? Bar bar bağırıyor içeriden. Duyuyorum. Dayanamayacağım. Mutfakta oturuyorlar. Ben yokmuşum gibi. Bir de bira açmış benimki. Giriyorum içeri çat diye. Gözleri dönüyor kahpenin.
“Süt ısıttığım büyük cezve yerinde yok valide hanım.”
“Buzdolabının yanındaki çekmeceye koydum ben onu.”
“Hayır, orada da yok! Niye değiştirip duruyorsun benim düzenimi?”
“Ne bileyim nerede? Okan, oğlum, senin bu dolapta atıştırmalıkların vardı. Bi bakayım”
“Okan’ın haberi bile yok o atıştırmalık dolu dolaptan. Ben ne alsam onu yer. O narin ellerinizi sokmadan bir soruvereydiniz. Atıştırmalık ne var diye.”
“Rahatsız etmek istemedim sizi.”
“Mutfak kapısı kapalıydı valide hanım. İki vuraydınız kapıya müsait miyiz diye? Siz öğretmen okulunda adabımuaşeret dersleri almış insansınız. Bu nasıl destursuz girmektir içeriye? Rahatsız etmekten bahsediyorsunuz bir de.”
“Karnım acıktı benim. Bir bardak süt içsem. Bir de yanına midem kıyıldı, bir kek, biraz kraker falan?”
İstediğimi alırım istediğim dolaptan. Sana ne be? Sen mi vardın beş sene önce? Kime üstlenip duruyorsun dünkü çocuk?
Sütü çıkardı dolaptan, mecburen küçük cezvede ısıttı. Ben de hatırlamıyorum ki nereye koydum büyük olanı? Bulamıyor. Söyleniyor ama denileni yapıyor yetmiş yedinci kuma. Yedirip içireceksin beni sen. Köle! Ölesiye yorgun olsan da. Ben onun ilk geliniyim be! Sen ikinci mi sanıyorsun kendini? Ben, ben birinciyim. Sen belki de beşincisin belki de elli beşinci! Ara da bul bakalım. Bulabilecek misin çok sevdiğin büyük cezveni?
Daha büyükmüş, süt cezvesiymiş. Aman ne önemli. İstediğim yere koyarım istediğimi. Dedim ya, duymuyor musun dışarıdan gelen? Ben onun ilk zevcesiyim.
Gökçe Çiçek Gönülaçar
Comments