top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Gözde Güler- Haydi Yavrum Bir Daha Vur

Anlattıkça anlatıyordu. Ağzından çıkan kelimeleri pür dikkat, heyecanla dinliyordum. Boynuna doladığı kırmızı ipek fularını gevşetti.

“En son komşunun zilini değiştirdim cik cik ötmesin diye. Her şeyin makamı var. Ben sırf güzel ötsün diye Latife’m, sabahtan akşama bant çalıyorum. Güzel öten kuşların kaydını dinletiyorum ona. Komşunun zilinde ne makam var, ne ahenk. Boşuna mı emek veriyoruz burada? Neyse parası gittim aldım, değiştirdim zillerini. Cevher Bey’in kuşu kötü ötüyor dedirtmem ben kimseye.”

“Siz de emekli olduğunuzda mı başladınız saka yetiştirmeye?”

“Ben erken emekli oldum. Kuş merakım yüzümden biraz da. Zahmetli iş kuş yetiştirmek. Uğraşmak, titizlenmek gerek. Yoksa bu kuşlar güzel ötmez. O zaman sal kuşu gitsin. Boşa kürek çekme. Bebek gibi uğraşacaksın güzel şakısın istiyorsan. Komut verdim mi başlar Latife’m ‘çipetpet’ demeye. Ciki ciki çıııkııır derse bil ki hayır gelmez o kuştan.”

Haberin bana verildiğini öğrendiğimde biraz gönülsüzdüm açıkçası. Gazetenin en genç muhabiri olarak nerede haber değeri olmayan bir olay varsa beni yolluyorlardı. Nerelere göndermediler ki? Bir oturuşta otuz hamburger yiyen adam, yuttuğu sineği öldürmek için zehir içen kadın, kabızlığa çare bulan şifacı. Başkası olsa çoktan basmıştı istifayı, ama bu işe tutkundum ben. Sabredecektim.

“Yasak değil mi saka avlamak peki?”

“Biz can almıyoruz ki, can vermeye çalışıyoruz. Biz ötücüyüz. En fazla iki tane ötücü beslerim. Fazlası iyi değildir zaten. Birinden biri kötü ötse, öbürünü bozar. Ta Rumlardan kalma gelenek bu. Kolay mı bir geleneği yok saymak?”

“Kahvelerde yarışmalar oluyormuş. Katılıyor musunuz Latife ile hâlâ?”

“Olur. Her sene dernek yapar yarışma. En sonuncusu Arnavut Fikret’in kahvesinde oldu. Kuş dinlemeye geliyor insanlar. Biz stresimizi bu yavrular ile atıyoruz. Körünü, topalını buluyoruz. Bir hayat veriyoruz onlara.”

Elinde çaydanlığı ile Mahide Hanım girdi salona. Boşalan bardaklarımızı tazeledi bir kez daha.

“Cevher Bey’in eşi değil, kuşu olmak lazım. Geçen sene kızın evini görmeye gidelim Çeşme’ye dedik. Benle oğlanı uçakla gönderdi. Kendisi Latife’yi alıp otobüsle geldi. Ben desem ki şuradan eczaneden bir aspirin al, gitmez. Latife’nin karaciğeri rahatsızlanmış. Eş, dost soktu araya da Amerika’dan ilaç getirtti.”

“Mahide Hanım bir kuş ile mi mukayese ediyorsunuz kendinizi? Aşk olsun yani!”

“Bak evladım. Cevher Bey emekli olduğunda aldığı ikramiyeyi eve yatıralım, kendimize ait bir tapumuz olsun dedim. Dinlemedi. O zamanın parası ile Akdeniz Caddesi’nde ev alırdık. Ne oldu o para? Latife’ye gitti hep.”

Cevher Bey koltuğunda dikleşti.

“Aman Mahide Hanım! Nerelere gittiniz? Hangi konulara girdiniz? Harcadıysak da boşa harcamadık. On üç şampiyonluğu var Latife’min. Altın kancası var.”

Saatime baktım. Bilge ile buluşmama az kalmıştı. Mahide Hanım dertliydi belli Cevher Bey’in Latife tutkusundan. Bilge de dertli değil miydi benim gazetecilik sevdamdan? O değil mi her işim uzadığında, şehir dışı habere gittiğimde, "Girsen bir masa başı işine. Belki bir ajansa. Saatlerin belli olsa," diyen.

“Şunca yıl oldu evladım. Bir entari hediye aldığını dahi bilmem bana. Ama Latife’sine öyle mi? Bayram yerine gider gibi süsler onu. Ben iki çift laf edeyim çok konuştun, kafam kaldırmıyor der, susturur beni. Latife ile ise sabahtan akşama çipetpet. Gıkı çıkmaz. Bir arkadaşı var Ferit Bey. O karısını boşamış, karısı kuşları istemiyor diye.”

“Aaa Mahide Hanım! Ne doluymuşsunuz, kafasını şişirdiğiniz çocuğun. Ferit Bey ile beni mi mukayese ediyorsunuz şimdi? O ötücülükten uzaklaşmış, işi ticarete dökmüştü. Oturduğu villayı kuşlarla doldurunca, o kadar kuş ile baş edemeyip karısı kaçıp gitmiş. Bak lafa daldık, Latife’nin ilacını unuttuk.”

Gömleğinin ön cebinden ilaç kutusunu çıkardı Cevher Bey.

“İçkim yok, kumarım yok. Bize eğlence bu kuşlar. Birkaç gündür keyifsiz Latife’m. Geceden sarımsak suyu hazırlayıp içiriyorum her sabah. Bir de şu Amerika’dan gelen ilacı veriyorum. On güne bir şeyi kalmaz, Safiye Ayla gibi şakır kızım.”

Evden çıkmadan önce kıymetlisi Latife ile tanışmamı istedi Cevher Bey. Latife’sini benimle tanıştırırken gözlerinin içi ışıldadı. O kadar mutluydu ki, o an onun da bir kuş olduğunu düşündüm. Latife ve Cevher Bey karşılıklı çipetpet cibili cibili konuştular. Cevher Bey kahkaha atarak, “Hadi yavrum bir daha vur,” diyordu. Latife bir daha başlıyordu. “Çipetpet cibili cibili şak şak şak.” Cevher Bey, Latife’ye tutkundu.

Cevher Bey’lerin evinden tuhaf bir hafiflemeyle çıktım. Merdivenleri inerken cebimden telefonumu çıkardım. Bilge’ye, “Beni bekleme, gelemiyorum,” diye mesaj attım. Ardından gazeteden Ebru’yu aradım. Renkli bir haber çalıştığımı, buluşup anlatmak istediğimi söyledim. Haber deyince o da çok heyecanlandı. Bir saat sonrası için Moda’da sözleştik. Karaköy iskelesine yürürken kafamda kuş cıvıltıları, dilimde ise Latife’den çipet çipet cibili cibili şarkısı vardı.


Gözde Güler

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


bottom of page