top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Gözen Esmer- Çizgi Hırsızı

I

“Aranıyor

Çizgi hırsızı, yakalayıp getirene 500 bin dolar ödül verilecektir.

Ayrıca bir haini ihbar etmek vatandaşlık görevidir.”

Kahraman Kor, kellesine konulan bu ödülü görünce hem güldü hem de ucuza gitmişim diye biraz hayıflandı. Kaçaktı artık. Bütün sokak çetelerine mesajlar atılmıştı. Bilboardlar, dijital reklam araçları her şey ama her şey kullanılmıştı.

O ise dünyanın çekirdeğinde olan biteni izliyordu. Dünün dehası, beceriklisi, yeteneklisi, peygamberi hatta insan-tanrısı şimdi birdenbire bütün kötülüklerin baş sorumlusu ilan edilmişti. Onun hakkında, ajan, terörist, lafları çoktan dolaşıma çıkmıştı bile.

Kor, bunlara hiç aldırmadı. Ne yaptığını biliyordu. Ölürse de alnı açık ölecekti.

Avuçlarının arasında tuttuğu bu hafıza kartı yüzünden olmuştu her şey. Elindeki bilgiler dünyayı yirmi gün boyunca sarsabilir, borsayı yerinden oynatabilir ve belki birkaç hükümeti düşürebilirdi.

Ama yetmezdi. Bu yirmi günlük etkiyi en doğru zamanda kullanmalıydı. Zamanlama çok önemliydi. Dün erken, yarın çok geç olabilirdi. Çok iyi biliyordu Kor bunu, ilk ezberlerinden biriydi. O hiç yaşamadığı eski tecrübelerden, hiç görmediği puslu, uzak fakat parlayan bir zamandan biliyordu. Eski bir Ekim’in kızıla çaldığı günlerden. Zamanlama bu işin yarısıdır.

Çare yok, gizlenecek.

II

Polis baskına geldiğinde evde sevgilisi Elpis’ten başka kimseler yoktu. Özel ajanlar kızın şakağına silah dayadıysa da Elpis açık etmemişti onu. Çünkü gerçekten Kor’un nerede olduğunu bilmiyordu. Bilse belki korkudan dökülürdü. Belki değil kesin dökülürdü. Ne olur ne olmaz. Ama Elpis henüz farkına varmadığı daha önemli bir sırrı biliyordu. Kor kaçmadan ona, “Ben ölürsem ya da bir şey olursa gardaki 629 numaralı kasaya git ve orada hafıza kartında bulunan bütün bilgileri talimatnameye göre yayınla,” demişti.

Kor, tek güvencesini sevgilisine emanet ederek doğru mu yapmıştı? Açıkçası başka çare yoktu. Çünkü onun yerini bulanlar, örgütün çekirdeğinde olan herkesi ya tespit etmişti ya da tespit etmek üzereydi. Fakat Elpis örgütten değildi. Onun bu işlerini bilmiyordu bile. Kredi kartı bilgileri çalan basit bir hacker zannediyordu onu, o kadar. Şimdi ise gizli ajanlar… Korkuyordu ve korkmalıydı da…

Ajanlardan biri silahını şakağına dayamıştı. Diğeri zalim sesiyle, “Söyle” diyordu, “Kor nerede? Konuşsana orospu.”

Bu sözler Hollywood repliklerine hiç mi hiç benzemiyordu. Zaten bizim Kor da o havalı, zeki, aykırı çocuklardan değildi. Zayıf vücudu ve ince boynu kafasını zor taşıyor gibiydi. Sanki başı dalına ağır gelen bir incir gibiydi. Taşıyamıyordu. Kalbi ise beyninin çarklarına tık nefes yetişebiliyordu ancak.

Öyle ki, Kor bir gün ansızın kalp krizinden gideceğini düşünüyordu.

Elpis’in nutku tutulmuştu. Kafasını salladı, “Bilmiyorum, bilmiyorum” dedi sadece. Zalim sesli ajan içerden su getirdi. O da biraz sakinleşmişti. Koltuğa oturttu Elpis’i. Önce bir nefes aldı, gözlerinin içine baktı, sonra babacan bir edayla

“Bak kızım” dedi, “neye bulaştığını, bizim kim olduğumuzu bilmiyorsun. Senin bu adamı tanımadığına da eminim. Ne yazık ki bir hainle birliktesin. İşte şimdi sana bir çıkış sunuyoruz. Ya bu herifin yerini söyleyeceksin ya da doğru hapse gidecek ve bir daha gün yüzü görmeyeceksin. Ayrıca bizi sakın oyalamaya, aldatmaya kalkma, durum senin için daha da kötüleşir. Gel bize yardım et, biz de bu yaşananları yaşanmamış sayalım. Bak sonra pişman olursun.”

Bugüne kadar pişman olmamıştı Elpis. Hatalarından da pişman olmamış, yüzleşmişti hepsiyle. Ama yüzünü kızartacak, boynunu eğecek bir şey de yapmamıştı. Yapar mıydı şimdi, üstelik Kor’u ele vererek. Evet kızgında ona, çünkü Kor gerçeği söylememişti.

“Bilmiyorum,” dedi Elpis. Kendine gelmişti artık. “Arayın, tarayın her yeri, bulursanız bana da haber verirsiniz,” dedi ve ekledi, “konuşacak bir şey yoksa lütfen gidin şimdi.”

Bu tepkiyi beklemiyordu yaşlı ajan. Ama kendisini zor tutuyordu gülmemek için.

“Öyle kolay değil,” dedi, “bizimle geleceksiniz.”

O sırada telefonu çaldı ajanın, telefondaki gizemli kadın Kor’un üç aydır Elpis’le görüşmediğini dolayısıyla kızın gerçekten de bilgisinin olmayacağını söyledi.

Yine de emin olamadı ajan. Sordu, “Doğru mu söylüyor?”

Başını salladı Elpis. “Peki o zaman niye en başta söylemedin de uğraştırdın bizi?” diye çıkıştı bu sefer. Çok da üstelemedi, ömründe silah görmemiş bir insanın şakağına silah dayamışlardı sonuçta. Devlet yetkilisi olmasa yaptığı haydutluktu.

“Gidelim,” dedi yanındakine ve hiçbir şey olmamış gibi çıkıp gittiler.

Çaylak olan bu neydi şimdi der gibi baktı ihtiyar olana. İhtiyar, “Bülbül yuvasına kondu,” dedi.

Yine anlamadı çaylak. “Ayşe tatile çıktı,” dedi ihtiyar.

Anlamadı. Anlamayacaktı da. Önemi yoktu. O tabancayı şakağa dayasın ve gerektiğinde eli titremeden tetiği çeksin yeterdi.

III

“Pandora operasyonunda sıcak gelişme yaşandı. İstihbarat görevlileri Kahraman lakabıyla bilinen Kor Şahyanmaz’ın sevgilisi Elpis’in evine baskın düzenledi. Gözaltına alınan Elpis, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.

Ünlü hacker Kor Şahyanmaz’ın terör örgütleri ve yabancı ülke istihbaratlarıyla ilişkide olduğu iddia edilirken hakkındaki arama kararı ise sürüyor. Yetkililer Kor’u yakalayana 500 bin dolar ödül verileceğini açıklamıştı.”

Radyoda haberler.

Trafiğe takılmıştı taksici Recep. Sinirli sinirli nefes alıp veriyor, arada bir aynaya bakıp homurdanıyordu. Ah şu Kor mudur, kör müdür bir binse de şu arabaya ödülü alsa. Kurtulsa şu trafikten, saatlerce direksiyon sallamaktan. Dile kolay 20 yıldır bu hiçbir yere varmayan yolların kahrını çekiyor.

Kime kondu ki o talih kuşu ona konsun.

Gidiyorlardı. Yolcu hiç ses etmiyordu. Nereye gideceğini de söylememişti. Dalgındı.

“Hemşerim nereye?” dedi Recep.

Kor sinirlenirdi bu lafa, elinde olsa penseyle sökerdi adamın dilini. Sırası değildi takışmanın. “Havaalanına çek abisinin,” dedi. Bıçkınlık sırası ondaydı. “Hemşerim hitabına böyle cevap verilirdi. Sınırları vardı Kor’un. O egemenlik sınırlarından pasaportsuz kimseyi sokmazdı. Bir tek Elpis. Bugüne kadar bir tek Elpis istisnaydı. Mülteciydi o da. Unutacaktı. Silecekti. Gerekirse öldürecekti.

Yol uzundu. “Çattık” diye iç geçirdi Recep, bu yol bitmezdi de. Yine de kendisini muhabbet açmaktan alıkoyamadı.

“Müzik rahatsız ediyor mu abi?”

“Yok,” dedi Kor, “kalsın”

“Memleket nere abicim? Almancı mısın yoksa? Nasıl oralar? Bizim yeğen de tutturdu gideceğim diye”

Canı sıkıldı Kor’un ama bozuntuya vermedi. “Yok,” dedi değilim, “fuara gideceğim Portekiz’e”

“Ne, aman be abi Portekiz’e fuara mı gidilir. Sizinki de iş vallahi. Biz havaalanına gitmeye uzak diyoruz.”

“Öyle” dedi Kor. İçinden güldü. Hayatına burnunu sokan insanları kandırmaktan zevk duyuyordu bazen.

Şimdi sıra ondaydı.

“Senin memleket nere”

“Biz İstanbulluyuz abi üç kuşaktır. Gelmişler zamanında Ordu’dan. Yerleşmişiz artık. Buralı olduk. E doyduğun yer sonuçta değil mi abicim?

Boşaydı.

“Öyle,” dedi Kor. Boşaydı. Akmıyordu söz.

Sessizlik daha iyidir böylesi zamanlarda. Zorakilikten daha elverişli. En azından insan düşünmeye fırsat bulur. Sessizlikle gittiler. Ordulu müzik dinledi, parmaklarıyla direksiyona dokunup ritim tuttu.

Kor dalgın dalgın düşünüyordu. Bu işin olmayacağını daha başında biliyordu. O her şeyi öngörerek çizgi hırsızı olmuştu. Evet, çizgi hırsızı. Bu bir görsel hackleme metoduydu. Harflerin, resimlerin, bütün şekillerin çizgilerini ve o çizgilerin koordinatlarını çalabiliyordu kurduğu yazılım. Güvenlik modellemelerinin hepsini böyle çalmıştı.

Geldiklerinde parayı verirken Kor bir de kartını uzattı.

“Dijital Uzmanı Kahraman Kor Şahyanmaz

523 10 81

Artık anlatacağın bir hikâyen daha var. Hem de 500 bin dolarlık”

“Dur abicim nereye gidiyorsun?” demeye kalmadan, Kor çoktan havaalanına girmiştir. Kafasını nerelere vursun. Olsun, Recep vatandaşlık görevini yine de yerine getirdi.

Sonuç elbette şaşırtıcı değildi. Elinde bir buz torbası nezarethanede avukatını bekliyordu. Böyleydi bu işler.

Ajanlar, polisler herkes seferber olmuştu havaalanında. Bizim muhteşem ikili de oradaydı. Gerçekten de apronda Portekiz uçağına binen ve tıpatıp Kor Şahyanmaz’a benzeyen biri vardı. Hatta onlara dönüp el sallamıştı.

Uçağı durdurmuşlardı durdurmasına ama Kor orda yoktu. Ona benzeyen hatta gülümseyip el sallayan adam da yoktu. Muhteşem İkili hayretler içindeydi.

Hemen dönüp kameralara baktılar. Evet orada el sallayan biri vardı. Ve bu tıpa tıp Kor’un aynısıydı.

Anlam veremediler.

IV

O sırada Elpis, merakına dayanamamıştı. Gar’daki kasada Kor’un anlatmadığı ne vardı? Biliyordu bu büyük bir riskti. Merakı onu doğru düşünmekten alıkoyuyordu. Ama er ya da geç bu kozmik sırlar açığa çıkacaktı.

Elpis Gar’a geldiğinde bir el kolunu yakaladı. “Dur yapma!”

“Sen de kimsin,” dedi Elpis, “ödüm patladı.”

“Kor’un arkadaşıyım ben Aaron. Korkulacak biri değilim. Ama lütfen o kasayı açma. Ayrıca buradan hemen çıkmamız lazım.”

“Hayır,” dedi Elpis, en az güzelliği kadar inatçıydı. “Neye bulaştınız bilmek istiyorum. Gerçek ne öğrenmek istiyorum.”

Havva da böyle mi demişti Adem’e, “Gerçek ne öğrenmek istiyorum.”

Ya da Prometheus’un arkadaşları, ateşi çalması için onu zorlamışlar mıydı? Cesaretini sınamak için. Hepsinin ucu meraktı. Merak. Oysa burnun var diye her şeyi koklamak zorunda değildin. Gözlerin görüyor diye her yere bakmak ve kulaklarınla her sesi, her sözü dinlemek. Yapmak zorunda değildin. Merak en bilinçli tercihtir. Sıcak bir demir. Merak eden insan bedelini öder. Kolayı yoktur çünkü.

Aaron ne derse desin, Elpis kasayı açmaktan vazgeçmedi. Ve açar açmaz alarmlar, ziller çalmaya, sağa sola bildirimler gitmeye başladı.

Şoka girmişti Elpis. Aaron ne olacağını bildiğinden kasadakileri alıp, peşinden Elpis’i sürükleyerek kaçmaya başladı.

Artık Reddit operasyonu erken başlamak zorundaydı. Hemen talimatnameye uygun olarak bilgileri yaymak zorundaydılar. Çünkü Gar’daki kilit sistemi Kor’un yakalanması durumunda devreye girecek bir alarmla donatılmıştı. Bu sayede Kor’un elindeki kozun ne derece sağlam olduğu ispatlanacak ve sorgucuların gözü korkacaktı. Kapağın açılması durumunda alarmla birlikte her yere bildirimler yağdı. Bilgiler 24 saat içinde yetkililere ulaşacaktı. Tabi bu esnada öngörülen Elpis’in ya da başka birinin aynı bilgilere kamuoyuna da duyurmasıydı.

Böylelikle hem anlaşma sağlanacak hem de herkes ne oyunlar çevrildiğini öğrenebilecekti.

Bu yirmi günlük sürecin başlatılmasına daha çok vardı. Elpis dünü yani erkeni seçmişti.

Ve Pandora’nın kutusu gerçekten açılmıştı.

V

Elpis, zavallı. Elpis, dünyanın en zayıf noktası. İnsan nerede başlar, nerede biter? Elpis’te. Elpis’in kalbindeki son beyaz noktada. Çünkü iradeyi yaşatan umut orada.

Şimdi yerin altında bir yerdeler. Başkent Ray’ın gürültüleri, paslı uğultular…

Burası küçük bir sığınak. Teknolojinin girmediği o son yer. Çelik bir kapı. Kâğıtlar, koordinatlar, haritalar, şifrelenmiş adresler, numaralar ve bir silah, yirmi günlük yiyecek, su, biraz da para.

Vaktiyle Kor, devletle çalışırken böyle bir yer yapmış kendine. Kimsenin haberi yok. İzlenme şansı yok. Varsa bile onu içerden destekleyenler açık etmeyecek. Biliyor. Hepsini tek tek, bütün yüz çizgilerine, kuyruk sokumlarındaki sivilceye kadar biliyor. Kalp atışlarını, oksijen sayılarını, arabalarını, evlerini, garsoniyerlerini, sapkınlıklarını. Kime ne verip, kimden ne aldıklarını. Hepsi birden yangın halinde gelemezler, biliyor.

Çıkarından vazgeçip ona yardım edecekleri de biliyor. Ama bunun için yıkılmadığını göstermesi lazım.

Aaron’ın lakabı Kara. Kara ve Yahudi. Amerika’da pek sevilmiyor. Burada bizden biri. Ona Kara denmesinin sebebi internet aleminin bütün karanlık noktalarını herkesten iyi bilmesi ve işini yaparken hiçbir iz bırakmaması.

Aaron bir intihar numarası çekip, ABD’den Sezgin adlı bir dolandırıcı sayesinde Türkiye’ye kaçmayı başarmış. Beş sene oluyor geleli, artık Türkçesi iyi.

Aaron her şeyi anlatıyor Elpis’e. “Dikkat et bundan sonra sen de ekiptesin ve bunun ne demek olduğunu umarım anlamaya başlamışsındır. Bundan sonra bir tane daha güvenlik ihlali yaparsan hepimiz biteriz. Her şey biter. Pandora biter. Reddit operasyonu biter. Ve zaten çekilmez hale gelen bu dünya bir daha asla düzelmez. Tek ve son şansımız bu. Anlıyor musun?”

Anlamıyordu. Korkuyordu Elpis. Uzun bir uykuya dalmak istiyordu. Bu kadar kısa zamanda yaşanan bunca şey onu yormuştu. Üstelik daha yeni başlıyorlardı. Bir sığınakta.

Elini kalbine götürdüğünde hissettiği o nokta gibi. Bir sığınak, dünyanın yeni merkezi. Şimdi onlar umudun yeni adı.

VI

Artık vakit gelmişti, prosedür yürürlüğe kondu. Pandora’nın büyülü sesleri dört yana, sonsuza koşmak için can atıyordu. Aaron, kodları yüklemeye başlamıştı fakat Kor Şahyanmaz ortada yoktu. Yer yarılıp içine girse teknik olarak şimdi burada, bu sığınakta, yeni dünyanın çekirdeği ilan ettikleri bu ihtilal karargâhında olmalıydı. Onları bu maceraya sürükleyen Kor’du.

Acaba başına bir iş mi gelmişti? Neler oluyordu? Elpis daha fazla dayanamadı. Yanında Aaron’a söylemediği bir telefon getirmişti. Açar açmaz önüne neler düşmüştü.

Pandora Terör Örgütü elebaşı olarak bilinen Çizgi Hırsızı Kor Şahyanmaz’ın istihbarat görevlisi olduğu ve küresel terörizme hizmet ettiği bilinen Aaron Reddit’i yakalamak için sahte bir komploya girdiği anlaşıldı.

Emniyet yetkilileri henüz bir yalanlamada bulunmazken Kor Şahyanmaz’ın ifadeleri büyük yankı uyandırdı. Asrın davasında yaşanan bu gelişme, acaba ülke yeni bir komplo sarmalına mı girdi sorusunu beraberinde getirdi. Sırayla bütün ajans haberleri bildirim olarak düşüyordu Elpis’in önüne.

O sırada güvenlik güçleri çoktan kapıya dayanmıştı. Çareleri yoktu ya kendilerini öldürtecekler ya da teslim olacaklardı. Yaşamak, ne olursa olsun uçurumun kıyısındaki bu dala tutunmak zorundaydılar.


Gözen Esmer

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page