top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Hümeyra Dutar- Fotoğraf

bıdı bıdı bıdı. küçük harflerle konuşmamız gerekti. gizli işler yaptığımızı ve bunların hiç anlaşılmadığını zannettiğimiz yılların fotoğrafı elimdeki.

Gözlerim doluyor. Hayır, hayır ağlamayacağım. Sol elimle ağzıma attığım cipslerin çıtırtısında Faruk’un annesinin sesi.

“Kemal, babaannen sana hiç öğretmedi mi? Cık, cık, cık. Sol elle yemek yenmez. Şeytanla yemek yiyorsun. Şeytanla.”

Pek aldırış etmemiş gibi görünsem de korkardım. Şeytan mı korkuturdu yoksa Faruk’un annesi mi, hiç anlayamadım. Şimdi o gıcık anne sesini de içime doğan ürpertiyi de geverek çatur çutur eziyorum. Bir çocuğun sessiz kalışının verdiği haklı gururla cümleleri birer lokma yapıp ağzıma atıyorum. Babaannemin sokaktan içeri girmeyince seni hantal küçük fırlama; yeter ettiklerin bize, öleyim de tek başına kal diye sızlandığı zamanlarda ölmediğim için lokmalar boğazımda sıra sıra diziliyor. Faruk’un annesine şimdilerde hak veriyorum. Sol elimle mideme gönderdiğim ekşi cümleleri hazmedemiyorum. O korktuğum şeytanı midemde yaşatıyorum. Yalnızlığımı da beynimde.

bıdı bıdı bıdı. küçük harflerle konuşmamız gerekti. gizli işler yaptığımızı ve bunların hiç anlaşılmadığını zannettiğimiz yılların fotoğrafı elimdeki.

Pötikareli gömleğimin çizgilerinde gezdirdiğim parmağımı takip ederken kol manşetlerimde dolaşan anılarımızı görüyorum. Üzerimde aynısından var. Hiçbir şey değişmemişçesine diktirip diktirip giyiyorum. Koskoca şehirde üç tane iyi terzi bulmuş olmam dışında pek bir sorun yok. Her yıl birine gidip tanınma olasılığımı da en aza indirmiş oluyorum. Bu hep böyle devam edecekti ve ben pötikareli üniformamla değişime kafa tutacaktım. Üniformanın resmiyetini bozmak için adlandırmıştım. Hep böyle değil midir? İnsanlar da tanımadıklarına karşı ciddiyet gösterirler fakat yakınlaştıkça laçkalaşan muhabbetlerin içinde buluverirler kendilerini. Gerçi ben istemeyince biz bir türlü o kutsal seviyeye ulaşamamıştık. Farkındaydım patron gibi davrandığımın, onları hiç dinlemediğimin. Hatta bu kararı verdiğimde de birlikte değildik. Ne Faruk’un haberi vardı ne de Aslı’nın. Onların beni terk ettiği gün aklıma kazımıştım. Sadece ben biliyordum bir de yazdığım şiir mısraları...

bıdı bıdı bıdı. küçük harflerle konuşmamız gerekti. gizli işler yaptığımızı ve bunların hiç anlaşılmadığını zannettiğimiz yılların fotoğrafı elimdeki.

Tek fotoğrafımız buydu. Özlediğimde, kızdığımda, ağladığımda, mutlu olduğumda baktığım tek fotoğraf. Aslı’yla yine kol kolayız. Yüzünde sakar bir çocuğun mahcubiyetiyle karışık gülümsemesi, omzumda hissettiğim küçük pembe ayıcıklı tokalarından sallanan ponponları… Aslı’nın bacağına koyduğum elimle sahiplendiğimi düşündüğüm yaşamımızın verdiği huzurlu, küçük aplak bir surat. Bu huzuru kaybetmiş olmak değişmek miydi? Arkasından çok koştum ama yakalayamadım. Yıllardır koşuyorum, hâlâ yetişemiyorum. “Yorulmaksızın devam eden mücadelem ne zaman son bulur?” Bu soru cümlesi en anlamsız şiirlerimin en anlamlı mısrası haline geliyor, beynimde tekrarlanıp duruyor.

bıdı bıdı bıdı. küçük harflerle konuşmamız gerekti. gizli işler yaptığımızı ve bunların hiç anlaşılmadığını zannettiğimiz yılların fotoğrafı elimdeki.

Değişmemeye karar verdiğimiz, yazılı kurallar koyduğumuz günden iki gün önce çekilmişti. Hatıralarımda canlı canlı duruyorlar; Faruk da Aslı da kendime kızmama sebep olacak cümlelerim de. Babaannem bazı konularda bana sinirlenmekte haklıydı. Sürekli fikirler üreten beynimin bir yerde durması gerek. Ama durduramıyordum işte. “Haydi herkes birbirinin sırtına şekiller çizsin, ne olduğunu tahmin edelim.” Aslı, “Oluurr,” derken mutlu olmuşa benzemiyordu pek. Ama Faruk’un çok hoşuna gitmişti. Yarım ağız gülümsemesinden anlamıştım. Faruk hep böyle gülerdi gerçi. Ben Aslı’nın arkasına geçtim. Bir kalem bir kağıt çizdim. Bir şeyler yazar gibi yaptım. “Yazarlık,” cevabını verdiğinde beni ne kadar iyi tanıdığını düşündüm. Fakat durum pek de benim zannettiğim gibi değilmiş. “Bir sürü kitap yazacağım, herkes beni okuyacak,” diye her gün, her an bahsediyordum.

“Off, hemen bildin be Aslıcan!” serzenişinden sonra başını gururla kaldırdı, el çırpmaya başladı. Küçük bir sessizliğin ardından Faruk’a geçti sıra. “Hazırlan geliyor küçük zımbırtıların çocuğu.” Ne dediğini anlayamamıştık. Ta ki Aslı’nın sırtına elleriyle çaldığı bir şarkının melodisini dokumaya başlayıncaya kadar. Aslı gülüyor, Faruk keyiflenip temposunu artıyordu. Ellerini indirip kaldıran hareketleri hatırlatmıştı. Babaannemin darbuka sesine gıcık olduğu için zımbırtı demesiyle bu gereksiz espriye maruz kalmaya başlamıştık. Faruk yine darbukasını çalarak beni çağırmaya geldiğinde kaşlarını çatan babaannem, “Şu zımbırtıcı çocuğun en yakın arkadaşın olacağından emin misin? Dost, kardeş gibidir. Bir zımbırtı uğruna yarı yolda bırakıverir. Yalnızlığında boğulursun,” demişti öğüt verici bir tonlamayla.

Ben babaannemle konuşmalarımıza gidip gelirken Faruk hâlâ kızın sırtında gümbürdemeye devam ediyormuş. “Ulan Allahsız çocuk, dur artık,” demeye kalmadan Aslı önümüze düşüverdi. Yüzü kıpkırmızıydı. Onu öyle görünce birbirimize ne yapacağımızı bilemez halde baktık. “Benim yüzümden oldu, benim yüzümden,” çıkışıyla kendimi suçluyordum. Böyle bir oyun kurmanın saçma olduğunu onlar düşünemezdi ancak ben düşünebilirdim. Babaannesiyle yaşayan bir oğlan çocuğu olmak, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünebilmekti. Ben ne yaptım? Düşünmediğim şeyleri de sırtıma alarak Aslı ve Faruk’u orada terk edip gittim. Bir daha dönmemek üzere. Babaannemin dediği olmadı. Onlar beni terk etmedi, ben onları terk ettim. Çünkü canlılar cansızları terk edebilir.

Şimdi ise aynı olan her şeyden kurtulmak istiyorum. Kaçmasın diye sıkı sıkı tuttuklarımdan özellikle. Fotoğraf karesindeki oyuncak bebeklerim Aslı ve Faruk’tan başlamam lazım. Ha bir de üniformalarımı unutmamalıyım. Sokaktaki çöpe doğru... Babaannem arkamdan bağırıyor. “Kemal çöpe kendini de at.” Değişimi başlatmıştı yüzü sırtlandığı görevlerden kırış kırış olan kadın. Kalınlaşmış sesiyle arkamdan seslenen o yaşlıya, “Canlılar cansızları terk edebilir babaanne. Tıpkı senin gibi, benim gibi…” diye mırıldandım.


Hümeyra Dutar

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page