Bir karasinek kirlenmiş perdenin kenarında, karanlık odaya yansıyan sokak lambasının loş ışığına doğru vızıldayarak uçuşuyordu. Nubar, sık dişli sarı tarağını alıp yatağının kenarına oturdu. Az önce banyodan çıktığı için hala ıslak olan saçlarını çeke çeke, yola yola taramaya başladı. Trikotilomani hastasıydı ama yaşadığı mezrada doktor olmadığı için (ki olsa bile kocası, doktor muayene ederken orasını burasını eller diye götürmezdi) cinci hocalara götürmüşlerdi. Cinci hocanın evine gizlenen kötücül ecinniler Nubar’ı görünce gözlerine kestirmiş ve o gün bugündür hiç susmadan kulaklarına fısır fısır konuşmaya başlamışlardı. Şimdi de Nubar saçlarını tararken yanına gelip kâğıt kesiği gibi incecik olan sesleriyle, “Saçlarını keselim, derisini yüzelim, sesini çıkarırsa, Nubar’ı öldürelim,” diye söylendikleri için sinirleri bozulan Nubar, kaşlarından bir tutam kılı tutup hızla çekip kopardı. Başını ürpertiyle iki yana salladı. Saçlarının uçlarında biriken sular pazen entarisine damladı. İki yandan örüp bağladı. Eteğine dökülen kılları topladı ve avucunun içinde dürdü. Pencerenin yanına gidip perdeyi hafifçe araladı. Güz rüzgârları başlamıştı. Çamurlu yağmur damlaları cama çarpıyordu. Eskimiş pervazındaki macun çatlaklarından içeriye soğukla birlikte toprak kokusunun doluştuğu pencereyi açıp elindeki saç kıllarını rüzgâra savurdu. Derken ahşap kapının gıcırtısıyla kocasının kocaman cüssesinin karaltısı odaya girdi. Elinde tuttuğu bahçe makasıyla Nubar’ın karşısına dikildi ve kabuk bağlamış sert elleriyle saçlarından tutup çekiştirmeye başladı. Ecinniler, “Bağırma Nubar kadın, kocana karşı sakın, cehennemdir bilesin, yeri ses çıkaranın,” diye söyleniyorlardı. Nubar sustu, sustu, sustu. İçine kocaman bir çığlık ekti.
“Sakallı derviş görmüş seni,” dedi kocası. Sustu.
“Hacı İzzettinlerin tarlaya gitmişsin,” dedi kocası. Sustu.
“Kör Meryem’in bohçasına bakmışsın,” dedi kocası. Sustu.
“Saçlarının kınasından koymuşsun,” dedi kocası. Sustu
“Senin ananı avradını,” dedi kocası. Sustu.
“Konuşmayan o dilini keseceğim,” dedi kocası. Sustu.
“Kime verdin saçlarının kınasını lan!” dedi kocası. Sustu.
Derken keskin makasın ağzı avını kıstırmış yemeye hazır bir hayvan gibi açıldı. Nubar’ın saçlarını kesmeye başladı. Kırt, kırt, kırt, kırt… Nubar’ın içine ektiği çığlık bir anda patlayıp dilinin kilidini kırdı. Ecinnilerin her biri bu patlamayla bir kenara dağıldı.
“Sakallı dervişin gözleri kör olsun,” dedi Nubar. Kırt, kırt, kırt, kırt.
“Hacı İzzettinlerin tarlası od olsun,” dedi Nubar. Kırt,kırt, kırt, kırt…
“Kör Meryem’in bohçası dürülsün,” dedi Nubar. Kırt, kırt, kırt, kırt…
“Saçlarımın kınası ağarsın,” dedi Nubar. Kırt, kırt, kırt, kırt…
“Asıl senin ananı avradını,” dedi Nubar. Şakkırt!
Nubar, kocasının elinde tuttuğu makasla birlikte yere düştü. Doğrulup makası aldı ve kendi kulaklarını kesip kocasının suratına fırlattı. Boynundan aşağıya doğru kanlar akarken dönüp ecinnilere baktı. Sonunda susmuşlardı. Sessizce odadan çıktı.
Hicret Birik
Comments