Ruhsal enerji eğitmenim bir seferinde, “Uyku bir sanattır, uyuma şekli de kişilik karakterini yansıtan çok önemli bir bulgudur,” demişti. O gün bugün değişik ve özgün uyuma şekilleri hep radarımda oldu. Hele de bu tecessüs, insancıkları biraz da tanıyıp zihnimde karakter örtüşmesi yapabildiğim anlarda bende inanılmaz bir heyecan, eğlence ve tatmin duygusu meydana getirir, deyiş yerindeyse keyfimi zirveye vurdururdu.
Gece yarısı yola çıkmıştık. Ben de muhtemelen herkes gibi bayram günlerinin ziyaret ve kabul koşturmacalarına ek olarak yaptığım yolculuk hazırlıkları yüzünden oldukça yorgundum. Şehri çıkar çıkmaz iç lambalarını karartan otobüsümüz otoyolda fısır fısır yol alırken, bazıları testere sesi, bazıları vapur düdüğü eşliğinde mışıl mışıl uyumaya çoktan başlamıştı. Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama yatağımda bile sanki diken üstündeymişim gibi zar zor uyuyan biri olarak artan senfoni tadındaki horlamalar beni hemen uyandırdı. Yorulan bacaklarımı, boynumu, belimi ve sırtımı biraz olsun dinlendirmek amacıyla pozisyonumu değiştirdim. Sol yanıma dönerken, adını sonradan “Gordion Defnesi” olarak koyacağım karşı çaprazımdaki gür saçlı, ince ve uzun yüzlü genç kadın dikkatimi çekti.
Asıl ismini hiç duymadığım bu insana neden “Gordion Defnesi” adını taktığımı merak edenlere ise maalesef verecek net bir cevabım yok. Hani bazen nereden geldiğini bilmediğiniz ama bir şeylerin size muhakkak fısıldandığını, sufle verildiğini hissettiğiniz olur ya. Ona bu ismi takmam da böyle bir şeydi sanırım. Ancak şu kadarını itiraf edeyim ki ilginç, karakteristik ve egzotik kadınlara, sebebini bilmediğim halde, öteden beri “Defne” ismini pek yakıştırmışımdır.
Gordion Defnesi oldukça orijinal bir biçimde uyuyordu ve bu bana göre muhteşem bir manzaraydı, görülmeye değerdi, anlayacağınız tam tabloluktu. Daha önce toplu taşıma araçlarında sayısız şehirlerarası ve milletlerarası yolculuk yapmış biri olarak ilk defa böyle bir uyuma şekline tanık oluyordum. Koltuğu benim gibi koridor tarafında olan genç kadın, yarım yüz boşluğa doğru dönmüş, kolçağının iç dibinde bacaklarını dizlerinden kırık vaziyette göğsüne yapıştırmış, kendini tıpkı bir salyangoz gibi içine çekebildiği kadar yuvarlamıştı. İri sayılabilecek bedenini yuvarlağımsı bir topaca dönüştürebilmiş olması oldukça şaşırtıcıydı. Kadının 1.90’lık boyuyla kendini ustaca büküp kıvırmayı başarabilmesi karşısında iç sesim “bu şekilde uyumayı becerebiliyorsan vallahi bravo sana,” diye mırıldandı.
Gün içinde ara ara kaçamak bakışlar attığım yüzünde ve kollarında gördüğüm yer yer kızarıklıklar ve dökülmeler psikolojisinin biraz sorunlu olduğunu düşündürttü. Son yıllarda zaten kimin psikolojisi bozuk değildi ki? Şartlar, öyle ya da böyle herkesi bunaltıyor, ister istemez stres dolu bir yaşam sürmeye mahkûm ediyordu. Şu zaman dilimi tek kelimeyle tanımlansaydı eminim bu ancak “depresyon çağı” olurdu.
Yolculuğun başında rehber, az da olsa uyuyabilmenin gün boyu yapacağımız yoğun gezi için gerekli olduğunu, aksi taktirde ciddi anlamda yorgunluk hissedeceğimizden yeterince zevk alamayacağımızı söyleyerek tura katılan bizleri uyarmıştı. Nitekim günün ışımasıyla birlikte birer birer gözlerini açanlara da biraz olsun uyuyup uyuyamadıklarını sordu. Muhataplarından biri de Gordion Defnesi’ydi. Ne cevap vereceğini çok merak ettiğimden ağzından çıkacak cevabın tek kelimesini bile kaçırmamak için can kulağıyla dinledim:
“İyi bir uyku çektiğimi söyleyemesem de bir ara içim geçmiş, dalmışım. Ama uykusuzluğa dayanıklıyımdır, gezide benim açımdan bir sorun olacağını düşünmüyorum” deyip teşekkür ederek sözlerini bağladı. Sesi yumuşak, güçlü, kararlı ve güven vericiydi.
Gordion Defnesi hakkında kurguladığım sanal legolar yuvalarına oturmaya başlıyor gibiydi. Zihnimin depresyon, egzama, stres, kötü uyku ve otantik uyuma şekilleri platformunda yarattığı düzenek tıkır tıkır işliyordu sanki.
Gün içinde fırsat buldukça Gordion Defnesi’ni gözlemeye devam ettim. Birisi kendisine laf attığında veya bir şey sorduğunda verdiği kısa ama dolgun cevaplarında harmanladığı anlam ve şefkat dolu gülümseme bende oluşan ilk intibasına sevgi dolu, sempatik bir insan olduğu imajını da güçlü şekilde ekledi.
Gezi esnasında rehberimiz antik yapılar önünde açıklama yaparken, koltuk arkadaşıyla birlikte hemen gölgelik ve serin bir yer bularak her seferinde zulaya sızmayı başarması akıllı, tedbirli, işini bilen biri olduğunu da gösteriyordu ayrıca. Hatta bir keresinde sızdıkları gölgeliğe ben de sığmaya çalıştım ve Gordion Defnesi’nin tam da gözlerinin içine bakarak “artık ben de akıllı kardeşleri takip etmeye karar verdim,” diye fısıldadım gülümseyerek. O esnada rehberimiz önünde durduğumuz tarihi Celsus Kütüphanesi hakkında derin açıklamalar yapmaya başladığından sözlerime sadece anlam dolu gülümsemesiyle karşılık verdi. Aynı zamanda iyi bir öğrenciydi anlaşılan.
Rehberin otantik ve turistik bir köy gezisinde verdiği serbest zaman bağlamında sarf ettiği “sokakları hep birbirine benzer, dikkatli olun kaybolabilirsiniz,” şeklindeki hatırlatmasını duyar duymaz telefonuna buluşma yerinin konumunu atmış olması garantici, dikkatli ve temkinli olduğunu gösteren bir başka işaretti. Oysa ben bırakın kendime konum atmayı akıl etmeyi, telefonumu yanıma almayı bile unutarak koltuğumun filesinde bırakmıştım.
Biçimli ve uzun bacaklarıyla ölçülü bedeninin yarattığı çekici görünümü, rahat ve kendinden oldukça emin bir stilde taşıyabilen Gordion Defnesi, başta rehberimiz ve kimi gezi arkadaşları tarafından da fark edilerek ilgi odağı olmayı başarmıştı. Uyuma şekline ilaveten sergilediği tüm tutum ve davranışlarının zihinlerde çizmeyi başardığı görüntü, onun soylu ve saygın bir leydi kişiliğine sahip olduğu izlenimini pekiştiriyordu.
Gün boyu grupça yaptığımız planlı gezileri başarıyla tamamlamanın yarattığı yorgunluk, memnuniyet ve de tatlı huzurla otobüsümüze adım atar atmaz koltuklarımıza yayılıvermiştik. Bu dinginlikte, nefis bir akşam yemeğinin otelde bizleri beklediğini bilmenin oluşturduğu rahatlık ve sevinç duygusunun etkisi de yadsınamazdı. Nasılsa önümüzde otelimize kadar kat etmemiz gereken bir buçuk saatlik yolumuz vardı ve herkes bu esnada şöyle bir mini istirahati fazlasıyla hak ediyordu.
Bir ara gözümü açıp yan tarafa döndüğümde Gordion Defnesi’ni sıkıntılı ve darlanmış bir hâl içinde sağa sola bakınırken gördüm. Önündeki genç evli çift koltuklarını düşüncesizce, belki sadece gece hoş görülebilecek biçimde, sonuna kadar yatırmıştı. Anlaşılan bu durum Gordion Defnesi’ni ve arkadaşını eni konu bunaltmıştı. Çevresine bakınıp durduğunda ise hiçbir koltuğun geri yatırma pozisyonunda olmadığını tespit etmesi daralışını daha da artırmış olmalıydı. O sırada bakışlarımız karşılaşınca, serzenişi duyulmasın diye fısıltıyla “herkesin önünde en az yarım metre mesafe var, bizimkinde ise sadece beş santim,” diyerek beş parmağıyla birlikte elinin iç kısmını bana doğru kaldırdı ve üzüntüsünü ifade etti. Mimiklerimle durumunu anladığımı, kendisine hak verdiğimi belli ettikten sonra önüme döndüm. İçimden “Gordion Defnesi ve arkadaşı için acaba öndekilere, koltuklarını düzeltmeleri ricasında bulunsam mı, nasıl olur bu?” diye düşündüm. Sonra da böyle bir adım atmam halinde her iki taraf için sıkıntılı bir başka durum oluşabileceğini ve ayrıca sorununu bizzat kendisinin dile getirebileceği bir özgüvene sahip olduğu değerlendirmesini yaparak olaya müdahil olmaktan vazgeçtim ve gözlerimi yumdum.
Karaca Sineması’yla aynı ada ve aynı lokasyona sahip olan otelimiz gerçekten de çok ferah ve rahattı. Ilık bir duşun ardından mis gibi bir uyku çekerek tüm yorgunluğu attık. Yanı sıra akşam yemeklerimiz ve kahvaltılarımız da kusursuzdu. Yeni günde planlanan gezmeler için bize verilen hareket saatinden birkaç dakika önce otobüsteki yerlerimizi almıştık. Rehber, gezicilerin yerinde olup olmadığını kontrol etmek amacıyla koridorda gezinirken Gordion Defnesi’nin önündeki koltukların boş olduğunu fark etti ve ona “bu arkadaşlar yoklar mı?” diye sordu. Gordion Defnesi, onların bugünkü gezi programına katılmayacaklarını, bunun yerine şehir içinde gezip eğleneceklerini söyledi. Rehber, konudan bizzat kendisinin haberdar edilmemesini bir miktar garipsemiş görünmekle birlikte yine de bunu çok da dert etmeksizin kaptana seslenerek hareket komutunu verdi.
Geziye gelmeyen çiftin daha önce Gordion Defnesi ile konuştuklarına hiç denk gelmemiş olmam nedeniyle bu haberi ben de biraz garipsemiş olsam da benimle ilgili bir mesele olmadığından kendi işime baktım ve yol boyu geçtiğimiz şehir ve doğa manzaralarının tadını çıkarmaya yoğunlaştım. Geçtiğimiz yolları, binaları, villaları, denizi, balıkçı teknelerini, kordon boyunu ve orman manzaralarını bu şehirde ilk defa görüyordum ve meraklı bir çocuk hükmünde etkileyici bulduğum hiçbir kareyi kaçırmamaya çalışıyordum.
Yola çıkalı bir saat olmuştu ve bir ara hâlen otelinde kaldığımız kentin sınırlarından bir türlü çıkamadığımızı fark eder gibi oldum. Sanki İsrailoğulları’nın Tih Çölü’nde dönüp durdukları gibi şehrin içinde dolanıp duruyorduk. Bunu aynı binaların ve aynı yol levhalarının önünden geçtiğimizi hissettiğimde fark etmeye başlamıştım. Ne ki rehberden de bir başkasından da bu yönde herhangi bir açıklama gelmediğinden bunun sadece bende meydana gelmiş zihinsel bir yanılma olabileceğini düşünerek manzaranın tadını çıkarmaya devam etmeyi tercih ettim. Fakat bir müddet sonra kanaatim iyice kesinleşti. “Evet evet bu yerlerden daha önce de geçtik, eminim bundan” diye düşünerek eşime “bak biraz sonra otelimizin önüne geri geleceğiz,” dedim. Buna hiç ihtimal vermeyen eşim, “Haydi canım!” diyerek tepki verdi.
Gerçekten de otobüsümüz birkaç dakika sonra otelin bulunduğu sokağın başında durmuştu. Genç evli çift görünmez olmayı dilercesine bir anda sessiz sedasız ve mahcup halde kendilerini içeri atıp koltuklarına gömüldüler. Koltuklarının orta kapıya çok yakın olması, bu durumda onlar adına oldukça iyi bir talih sayılabilirdi. Kimseye ne bir “günaydın” ne bir “özür dileriz, geç kalmışız” türünde tek kelime etmeden koltuklarında ufalıvermişlerdi. Onların “ne olur kimse bize kızmasın, bir şey de sormasın, bir laf da etmesin; biz ettik siz etmeyin, yaptık bir kabahat işte” anlamı taşıyan yoğun duygular içinde koltuklarında kaybolarak unutulmak istedikleri açıktı.
Bu esnada Gordion Defnesi’ne doğru attığım kaçamak bakışta, sanki hiçbir şey olmamış gibi başı dik ve mağrur vaziyette önündeki koltuğun kafalık kısmında seçtiği bir noktaya gözünü hiç kırpmadan odaklandığını fark ettim.
Rehber de dahil kimse bu konuyu ne o anda ne sonradan gündeme getirdi. Ama yaşanılan bu enstantanenin Gordion Defnesi’nin bir tür intikam girişimi olup olmadığı benim iç dünyamda eni konu hep yer etti ve iç gıdıklayıcı bir sır olarak kalmaya devam etti. Gordion Defnesi de dahil kimseye bu takıntımdan ne bahsettim, ne bir soru sordum, ne bir imada bulundum. Tam beceremesem de olanı biteni düşünmemeyi tercih ederek kendimi ilk defa geldiğim bu güzel kenti ikinci defa turlayacak olmanın zevk ve neşesine bırakmaya karar verdim.
Gezi boyunca gördüğümüz antik kentler, hayranlık ve şaşkınlık içinde “Sizden önce böyle nice hayat tarzları geldi ve geçti. Öyleyse yeryüzünde gezip dolaşın da hakkı yalanlayanların sonlarının ne olduğuna bir bakın hele,” diyen ilahi fermanları hatırlattı bana hep. Bu ibret verici deyişleri her seferinde nakarat kıvamında mırıldanarak eşime de aktardım.
Artık evlerimize kavuşmaya doğru yol aldığımız gecenin son saatlerinde bir ara uyanıverdim. Hafif soluma dönüp Gordion Defnesi’ne baktım. Bu kez de bir başka otantik uyuma şekline girmişti ve uyku sersemliğime rağmen sesli gülmemek için kendimi zor tuttum. Böyle bir uyuma şeklini, ne yalan söyleyeyim bu yaşıma geldim, daha önce ne görmüş ne duymuştum. Koltuğunun uç tarafına oturmuş, yönünü yarım halde koridora doğru vermişti. Beline kadar uzanan lüpür lüpür saçlarını kafasının ortasında topuz yaparak toplamıştı. Saat 09.30 yönünde çizdiği bu özgün uyuma modunda kafasını tabana doksan derece diktiği dizlerinin ucuna uzatmış, kollarını ise elleri topuklarını kavrar vaziyette sarkıtmıştı. “Gordion Defnesi sen ne kadar değişik, tuhaf, tatlı ve unutulmaz bir gezi arkadaşısın böyle!” cümlesi zihin çeperlerimde yankılandı hafifçe. Hâlâ gülümsemeye devam eden yüzümü cam tarafına çevirerek bıraktığım yerden tekrar uykuya dalmaya çalıştım.
Tüm fiziksel rahatsızlığıma rağmen yorgunluğun etkisiyle uykuya teslim olmuş biri olarak Ankara’ya yaklaşırken gözlerimi açtığımda Gordion Defnesi’nin ve hanım arkadaşının koltuklarında olmadıklarını fark ettim.
Sanki zihnimden ve yüreğimden bir kişilik koltuk koparak kaybolmuş, yerini garip ve tanımlanamaz bir hüzne bırakmış gibiydi.
Mustafa Ünver
Comments