top of page

Öykü- Ozan Demir- Sarraf

Yazarın fotoğrafı: İshakEdebiyatİshakEdebiyat

Gördüğü rüyanın etkisi, uyandığından beri hiç eksilmemişti. Öyle ki, işlediği demirleri zaman zaman gözü kör edecek kadar parlak, sarı levhalar olarak görüyordu. Demir ustası olduğu halde kendisini altınlara şekil verirken görmüştü. Kesme ve bükme aletleriyle bu defa altınlarla çalışıyor, onlarla sanat yapıyordu. Her zaman yaptığı işlerden farkı olmadığı aşikârdı. Yine de kendisini elinde altın varken gerçek bir sanatçı, demir varken sıradan bir demirci olarak görüyordu. “Sanatı sanat yapan, kullanılan malzeme midir?” diye sorulsaydı muhtemelen kendisine saygısızlık edip, “Evet,” diyecekti. Hâlbuki o güne kadar kim bilir kaç paslı demirin ayıbını örtmüştü. Kimisi rüyada altın görmenin iyiye işaret olmadığını düşünse de elinde demir olmasını, altın olmasına tercih ederdi.

Ertesi gün yatağa girerken aklında yalnızca bir şey vardı. Bir önceki gece gördüğü rüya… Bütün akşam gözleri ne eşini ne de çocuklarını görmüştü. Yemek yerken eline aldığı çelik çatala bakıp altın olduğunu hayal etti. Metal bir tasta çorba içerken de durum farksızdı. Şimdi yatağa girmiş, gözlerini tavana dikip dokunduğu herhangi bir şeyin altın olduğunu hayal ediyordu. Akşam yemeğindeki yaşadığı yanılgının gerçek olmasını dilerken kendisine iyice sokulan karısını fark etmedi bile tıpkı yemekte, kilodan gözleri açılmayan oğlunun okulda top oynarken attığı golü nefesi kesilip ara vererek anlattığını fark etmediği gibi. Her ne kadar dokunduğu herhangi bir metalin altına dönüşmesi kulağına hoş gelse de birden sahibi olmadığı altınlara karşı güçlü bir kıskançlık hissiyle titreyerek dönüştürme işleminin kontrollü bir şekilde gerçekleştirilmesinin daha iyi olacağını düşündü. Bu sayede gayriihtiyari dokunduğu herhangi bir metal altına dönüşüp başkasına yar olmayacaktı.

İstediği rüyayı görememenin hayal kırıklığıyla uyanan adam, işe gittiğinde ruh hali önceki günden farksız, o gün yapması gereken işleri yapmaya koyuldu. Eline aldığı demirin uzunluğunu ölçüp keseceği yeri işaretleyerek demiri sabitledi. Kesim gerçekleştikten sonra elinde kalan ufak parçanın bir an için altına dönüştüğünü diledi. Metal parçasına düşen ışık huzmesinin gözlerini kaçırmasına sebep olacak kadar yansımasıyla dileğinin gerçekleştiğini gördü. Bu, bir illüzyondan ibaret olabilirdi. İyice inceledikten sonra altın olduğundan kesin olarak emin oldu. Sevinçten çığlık atmak üzereydi ki kendisine zorlukla mâni oldu. Başkalarına bunu nasıl açıklayabilirdi ki? Elindeki işi bırakıp bir sandalyeye oturdu. Uzun uzun inceledi. Bir önceki gün o kadar çok istemişti ki bunun gerçekleşmesini, bunu kendisine verilmiş bir ödül olarak düşündü. Evet, evet kesinlikle bir ödüldü. Kim ondan daha istekli olabilirdi ki? Bunu hak ettiğinden emindi. Ödülüyle ilgilenirken yapması gereken işlerden geri kalmasını ona hiç rahatsızlık vermiyordu. Daha büyük parçanın altın olmasını dilemediği için kendisine kızmadan edemedi. En büyük parçanın ya da kesmeden önce onu sıkıştırdığı koca demir yığınının… Belki bir hazinenin içinde yaşıyordu ama o ufacık bir parçayla yetinmek zorundaydı şimdi. Az önce gözünde servet olan altın, şimdi bir teneke gibi görünüyordu. Bu ufak metal parçası onu zengin etmeyecekti. Sabah uyandığında hissettiği hayal kırıklığından daha büyüğüyle baş etmek zorundaydı şimdi. Üstelik azımsanamayacak kadar çok zaman kaybetmişti. İşine başlamadan önce kestiği demirin büyük parçasını eline alıp iç çekti. Onun da altın olmasını dileyecekti ancak bir defaya mahsus bir hak olması korkusuyla cesaret edemedi. Daha büyük bir hayal kırıklığını kaldırabilir miydi, bilmiyordu. Tutkusu ağır basan adam, gözlerini kapatıp elinde bir altın olduğunu düşünerek açtığında ödülünün bir defaya mahsus olmadığını gördü. Sevinçten atmak üzere olduğu çığlığı yine bastırıp kapıya koştu. Gündüz vakti dükkânın kapısının kapalı olması esnaf için kötü düşüncelerin doğmasına sebep olsa da bunu çoktan unutmuştu. Artık zengin, çok zengin hatta belki en zengin kişiydi. Bir dilek hakkı olduğunu düşünüp o zaman kullanmadığı için pişman olduğu koca demir yığınının yanına gitti. Onun da altın olmasını dileyecekti ki son anda kendine engel oldu. O hâliyle altın olsa ne işe yarayacaktı? Kesmesi gerekliydi. Peki, dönüştürmeden önce mi yoksa sonra mı kesmeliydi? İlk olarak kesmenin daha doğru olacağına karar verdi. Kesim esnasında etrafa saçılan ufak demir parçalarının kaybolmasına üzülmezdi ama kaybolacak bir altın tozu bile ödülünü boşa harcaması demekti. Hemen bir plan yapmalıydı. Hangilerinden başlaması gerekiyordu? Nasıl bir şekil vermeliydi? Derken akan zamanın aleyhinde akıyor olabileceğini düşündü. Ya sadece o gün hatta o saat yapabileceği bir işlemse! Hemen eline aldığı başka bir parçayı daha dönüştürdü. Bu biraz da olsa içini rahatlatmıştı. Yine de kısıtlı zaman ihtimalinden korkarak büyük demir kütlelerinin hepsini düşüncesizce altına çevirdi. Artık kendisini güvende hissediyordu. Süper gücünü, evet önceden ödül olarak gördüğü yeteneği şimdi süper güçtü, kaybetse bile çok zengin olduğu kesindi. Gücünün süresiz var olduğundan emin olana kadar en zengin olma hayalini ertelemek zorunda kaldı. Her ne kadar kendisini garantiye almış olsa da kaybedecek vakti yoktu. Demirleri ufaltıp vakit kaybetmeden altına çevirmeye başlamıştı. Rüyasında yaptığı sanatla hiçbir alakası olmayan biçimsiz altın parçaları üretirken bunları nasıl pazarlayacağı, muhatap olacağı sorulara nasıl tatmin edici cevaplar vereceği aklının ucundan bile geçmiyordu. Tek düşündüğü şey, çalışmadığı her an zarar ettiğiydi. Enerjisi ve isteği varken akşama kadar bir an bile durmadan elindeki demirlerin yarısını ufak parçalara ayırıp altına çevirmişti. Telefonunun sesiyle kendine gelen modern simyacı, karısına işlerinin yoğun olduğunu ve eve gidemeyeceğini söyleyip daha fazla zaman kaybetmeden işinin başına döndü. Altına dönüştürülmeyi bekleyen bir yığın demirle sabaha kadar servetini ikiye katlayacaktı. Telefon görüşmesinden kaynaklanan birkaç saniyelik vakit kaybı bile kadına sinirlenmesi için yeterli bir sebepti. İşlerini henüz bitirmemişti ki yorgunluğu, işini yapmasına engel oldu. Uyumak en büyük korkusuydu. Ya uyandığında süper gücünü kaybetmiş olursa? Bu riski göze alamazdı. En azından elindekileri bitirmeliydi. İşte o zaman uykuyu hak ederdi. Son parçayı da altına çevirmesiyle uykusuzluğa daha fazla direnemeyeceğini kabul edip evin yolunu tuttu.

Derin ve rüyasız geçen bir uykunun sonunda gözlerini aniden açtı. Dün yaşanan her şey rüyaysa? Hemen gidip kontrol etmeliydi? Hem ne cesaretle onları o halde bırakıp ayrılmıştı ki oradan? Mesafe gözünde çok büyüdü. Hem gecenin bir yarısıydı. Evdeki bir demir parçasını altına çevirip gücünün hala yerinde olduğunu kontrol edebilirdi. Eline geçen ilk demir parçasını altına dönüştürerek tekrar dünyanın en mutlu adamı oldu ve en zengin kişilerin arasına girdiğinin hayallerini kurmaya başladı. Tekrar yatağına döndü ve huzurlu bir şekilde uykuya daldı.

İş yerine gidince yanından geçen bir hurdacı arabasını durdurdu. Bir demir parçasını alıp altına dönüşmesini diledi. Bu başarısız girişim ilk etapta onu korkutsa da çok geçmeden kendisine ait olmayan bir şeyi dönüştüremediğini anlamıştı. Demire para vermeye devam edecek ama çok daha değerli bir metal olan altına, yani mücevhere dönüştürecekti. Servetini bir şekilde paraya dönüştürüp demir satın almaya başlaması gerekiyordu. Acaba süper gücüyle ilgili henüz bilmediği başka bir şey var mıydı? Bu sorunun üzerinde pek fazla durmadan işe koyuldu.

Altınları nakde çevirip demir satın almaya, sonra da altına çevirmeye başlayalı epey olmuştu. Artık şehrin bütün hurdacıları demiri ona satıyordu. İşleri büyüdükçe zamanı daha da azalıyordu. Kimseye güvenemediği için tek başına çalışıyordu. Bir süre sonra hurdacılar, yalnızca şehirden değil komşu illerden demirleri toplayıp ona satmaya başladılar. Aradan seneler geçtiğinde demir krizi ulusal bir mesele halini aldı. Servetine servet katan adam, artık demir ihtiyacını gidermek için ithalat yapmak zorunda kalmıştı. Bu, maliyetleri artırmıştı elbette ama ne önemi vardı ki? Hâlâ Karun gibi zengindi ve gücünü kullanmadan edemezdi. Öyle ki küresel bir soruna dönüşen demir krizi, maliyetlerin daha da artmasına sebep olmuştu, hatta onu zarar ettirmeye başlamıştı. İş artık şu noktaya varmıştı: Demir ve altının değerleri tam anlamıyla yer değiştirmişti.

Dünyanın en zengin adamı olduğu günü dün gibi hatırlıyordu. Her geçen gün zararı daha da büyüdüğü halde kendisine mâni olamıyor, servetini ender bulunan bir metal olan demir satın almak için harcayıp altına çeviriyordu. Servetiyle başlayan kaybetme sürecinin ikinci kurbanı ailesi olmuştu. Çalışmaktan yüzlerini bile görmediği eşi ve oğlu onu terk ettiğinden bu yana saçları dökülmüş, kalan üç beş tel beyazlamış, yüzü de kırış kırış olmuştu.

Elinde servetinin geri kalanıyla aldığını ufak bir demir parçası vardı sadece. Derken iş yerindeki alıcısı olmayan altın yığının arasına son eserini de fırlatarak kapıyı kapatmadan çıkıp gitti.


Ozan Demir

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page