top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Süleyman İyigündostu- Adige Orhan

Adige Orhan ile sahibinden.com üzerinden tanıştık. Profilinde büyük harflerle "Akordeon bilenden alınır." yazıyordu. "Merhaba hocam ilanınızdaki akordeon en son kaça olur?" soruma "554 431 10 42 Whatsapp’tan ara beni hemen!" yazması beni biraz korkuttu. İki gün boyunca bir şey yazmadım. İkinci günün sonunda normal telefondan aradım açmadı. Mesaj kutuma esrarengiz bir mesaj daha bıraktı. "Whatsapp'tan ara beni Vodafone’a tepkiliyim!"

Profiline girdim. Bu sefer "Akordeonu bilen alır," yazıyordu. Merakıma yenilip aradım, akordeonu ne yapacağımı sordu. Bu soru bardağı taşıran son damla oldu. Adige Orhan'ın bir deli olduğuna karar verip telefonu yüzüne kapadım. Diğer ilanları gezinirken mesaj kutuma bir mesaj daha düştü. "Onlar sana yaramaz. Şehit Muhlis Güngenci Sokak, No: 7/4 Hüseyingazi. Yarın sabah altıda burada ol." yazıyordu. Sabah altıda dediği yere gittim. Yolda defalarca vazgeçmek istesem de ilanındaki akordeon hem ucuz hem de çok temiz duruyordu. Çok yakın arkadaşım Kuvamadura'yı arayıp "Eğer on beş dakika içinde bana ulaşamazsan polisi ara, adresim bu," demiştim.

Henüz güneş doğmamıştı, köpekler bu saatlerde daha özgüvenli havlıyorlardı. Zili çaldım, merdivenleri çıkarken diğer daireleri süzdüm. Normal bir aile apartmanına benziyordu. Dört numaralı kapının önünde durdum. Kapının üzerinde "Akordeonu bilen bilir" yazıyordu. Kapı aralanınca Adige Orhan belirdi. Üzerinde giysi değil, sadece devasa bir akordeon vardı. Meme uçları dışında her yerini görebiliyordum. Ayaklarım geri geri gitti, insan yanlış karar verir ancak karara bir yerinde tepki vermesi de elzemdir. Merdivenlerden inmeye yeltendiğimde, "Çok afedersin, çalışıyordum o yüzden bu haldeyim, lütfen içeri gir, ben de üzerime bir şeyler giyeyim," dedi. Açıkçası sabah altıda kalkmış olmamdan daha üzücü bir şey varsa o da elim boş eve dönmek olurdu. İçeri girdim. Tütsü dumanından göz gözü görmüyordu. Pet bardakta yarım bardak şarap ve sehpanın altına saklanmış beş litrelik damacanadaki kırmızı şarap gözüme ilk çarpanlardı.

Bir müddet sonra üzerinde gömlek, altında pantolon ile salona geldi. Ancak üzerinde yine bu sefer farklı renkte bir akordeon vardı. Oturduğu yerden, "Akordeonu ne yapacaksın?" diye sordu. Neden sabah altıda buluştuk, neden Vodafone’a küstün ya da neden evin içinde çırılçıplak akordeon çalıyorsun? Sorulacak onca sorudan önce akordeonu ne yapacağımı soruyordu. Bu soruyu aşamayacağımı anlayarak, "Bir kız var," dedim, “ikimizin çok sevdiği bir şarkıyı ona çalmak istiyorum. Ciguli'nin Yüreğimin Sesi şarkısını." Adige Orhan ayağa kalkarak pantolonunu çıkardı. Yine başlıyorduk. Pencerenin önüne geçerek Ciguli'nin Yüreğimin Sesi şarkısını çalmaya başladı. O kadar güzel çalıyordu ki ister istemez pet bardaktaki şarabı diklemiş bulundum. Beni çok eskilere götürmüştü. Şarkı bitince pantolonunu giydi, yerine oturdu, şarabını tazeledi. "Kızın adı ne?" Sorusuna asla cevap vermeyecektim. Bu deliye daha fazla bilgi vermeden bir an önce akordeonu alıp buradan gitmek istiyordum ama sorularına cevap vermeden bunun mümkün olmayacağını biliyordum. "Zümrüt Apartmanı diyelim, " dedim. Bir pet bardak da bana çıkararak doldurdu. İçeride onlarca tütsü aynı anda yanıyordu. "Sevgili misiniz?" dedi. Bu durumu çok romantik bulmuş olacak ki birbirinize ne kadar da yakışıyorsunuz surat ifadesi ile bana bakıyordu. "Hayır on bir sene önce ayrıldık," dedim. Adige Orhan gibi bir deli bile bu durumun imkânsız olduğunu düşünerek akordeonu kutusuna koyup kaldırdı. Bir müddet susarak şarabımızı içtik. Dışarıda şafak söküyordu, tütsü dumanından fırsat bulan ışıklar salonun belli köşelerinde toplandı. Çok huzurlu hissettim. Kimseye söyleyemediğim ne varsa Adige ile konuşmak hatta pantolonumu indirmek istedim. "Biliyorum on bir yıl oldu. Ama sanki devran gibi ondan sonra her şey tepetaklak oldu. Elimde sadece Ciguli'nin Yüreğimin Sesi şarkısı var," dediğimde şarabımız bitmişti.

Derin ve eşsiz bir uykudan uyandığımda Adige Orhan'ı elinde bir bavul ile gördüm. "Yürü gidiyoruz," diyerek kolumdan tuttu, nereye demedim. Zümrüt Apartmanı’na gidiyorduk. Öğleden sonra İstanbul'daydık. Adige'nin bavulunda akordeon ve beş litrelik yeni bir şarap vardı. On bir yıl sonra ilk defa İstanbul'a gidiyordum. Saatlerce dolandıktan sonra Zümrüt Apartmanı’nı bulduk. Gece yarısıydı. Zümrüt Apartmanı’nı en son burada görmüştüm. Onu çok özlüyordum. Kapı açıldı, Adige Orhan ile içeriye daldık. Asansöre bindik, on beş numaralı dairenin önünde durduk. On bir yıl önce zaman dursa Zümrüt Apartmanı burada yaşıyor olurdu. Adige Orhan, akordeonu boynuna astı, pantolonunu çıkardı, ben de pantolonumu çıkardım. Ciguli'nin Yüreğimin Sesi şarkısını çalmaya, ben de söylemeye başladım. Teker teker tüm kapılar en son da önünde durduğumuz on beş numara açıldı. İçeriden kırk yaşlarında bir adam uykulu gözlerle bize bakıyordu.


Süleyman İyigündostu

1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1件のコメント


mselmandinler
2023年1月14日

Muhteşem :)

いいね!
bottom of page