Adige Orhan ile sahibinden.com üzerinden tanıştık. Profilinde büyük harflerle "Akordeon bilenden alınır." yazıyordu. "Merhaba hocam ilanınızdaki akordeon en son kaça olur?" soruma "554 431 10 42 Whatsapp’tan ara beni hemen!" yazması beni biraz korkuttu. İki gün boyunca bir şey yazmadım. İkinci günün sonunda normal telefondan aradım açmadı. Mesaj kutuma esrarengiz bir mesaj daha bıraktı. "Whatsapp'tan ara beni Vodafone’a tepkiliyim!"
Profiline girdim. Bu sefer "Akordeonu bilen alır," yazıyordu. Merakıma yenilip aradım, akordeonu ne yapacağımı sordu. Bu soru bardağı taşıran son damla oldu. Adige Orhan'ın bir deli olduğuna karar verip telefonu yüzüne kapadım. Diğer ilanları gezinirken mesaj kutuma bir mesaj daha düştü. "Onlar sana yaramaz. Şehit Muhlis Güngenci Sokak, No: 7/4 Hüseyingazi. Yarın sabah altıda burada ol." yazıyordu. Sabah altıda dediği yere gittim. Yolda defalarca vazgeçmek istesem de ilanındaki akordeon hem ucuz hem de çok temiz duruyordu. Çok yakın arkadaşım Kuvamadura'yı arayıp "Eğer on beş dakika içinde bana ulaşamazsan polisi ara, adresim bu," demiştim.
Henüz güneş doğmamıştı, köpekler bu saatlerde daha özgüvenli havlıyorlardı. Zili çaldım, merdivenleri çıkarken diğer daireleri süzdüm. Normal bir aile apartmanına benziyordu. Dört numaralı kapının önünde durdum. Kapının üzerinde "Akordeonu bilen bilir" yazıyordu. Kapı aralanınca Adige Orhan belirdi. Üzerinde giysi değil, sadece devasa bir akordeon vardı. Meme uçları dışında her yerini görebiliyordum. Ayaklarım geri geri gitti, insan yanlış karar verir ancak karara bir yerinde tepki vermesi de elzemdir. Merdivenlerden inmeye yeltendiğimde, "Çok afedersin, çalışıyordum o yüzden bu haldeyim, lütfen içeri gir, ben de üzerime bir şeyler giyeyim," dedi. Açıkçası sabah altıda kalkmış olmamdan daha üzücü bir şey varsa o da elim boş eve dönmek olurdu. İçeri girdim. Tütsü dumanından göz gözü görmüyordu. Pet bardakta yarım bardak şarap ve sehpanın altına saklanmış beş litrelik damacanadaki kırmızı şarap gözüme ilk çarpanlardı.
Derin ve eşsiz bir uykudan uyandığımda Adige Orhan'ı elinde bir bavul ile gördüm. "Yürü gidiyoruz," diyerek kolumdan tuttu, nereye demedim. Zümrüt Apartmanı’na gidiyorduk. Öğleden sonra İstanbul'daydık. Adige'nin bavulunda akordeon ve beş litrelik yeni bir şarap vardı. On bir yıl sonra ilk defa İstanbul'a gidiyordum. Saatlerce dolandıktan sonra Zümrüt Apartmanı’nı bulduk. Gece yarısıydı. Zümrüt Apartmanı’nı en son burada görmüştüm. Onu çok özlüyordum. Kapı açıldı, Adige Orhan ile içeriye daldık. Asansöre bindik, on beş numaralı dairenin önünde durduk. On bir yıl önce zaman dursa Zümrüt Apartmanı burada yaşıyor olurdu. Adige Orhan, akordeonu boynuna astı, pantolonunu çıkardı, ben de pantolonumu çıkardım. Ciguli'nin Yüreğimin Sesi şarkısını çalmaya, ben de söylemeye başladım. Teker teker tüm kapılar en son da önünde durduğumuz on beş numara açıldı. İçeriden kırk yaşlarında bir adam uykulu gözlerle bize bakıyordu.
Süleyman İyigündostu
Muhteşem :)