Karısı elindeki ejderhalı anahtarlıkla ona ne yaptığını sorduğunda adam düşündü. Karısı kollarını boynuna dolayıp yanağını ıslatarak öptüğündeyse adam, yüzlerce yıl önce bu dünyadan göçmüş Kant’ın Ürün Rotasyonu’nu denedi. Nükleer bombalarla altı üstüne getirilmeden önceki Bahama sahillerini getirdi gözünün önüne. Yanağındaki ıslaklığın karısından değil de okyanusun tuzlu suyundan kaynaklandığına inandırdı kendini. Tam kurtulacakken, yanağındaki ıslaklık kuruyacakken, karısı iki kat ıslaklıkla ensesini öptü bu kez. Adam sinirlenip kalktı oturduğu yerden. Gözü kayınpederinin ak sakallı fotoğrafına ilişince, bu fotoğrafın niye mutfakta durduğuna anlam veremeyişi daha da sinirlendirdi onu. “Ben kahveye gidiyorum.” diye gürledi. Ceketini alıp çıktı evden.
Yolda birkaç otçul sürüngen gördü adam. İyi gününde olsaydı onlara tavuk ciğeri verirdi ama iyi gününde değildi. Cebinden anahtarlığını çıkarıp uzun uzun baktı. Efkârlandı. 2620 model ateş kırmızısı bir ejderhaydı bu. Hesaplamıştı, dört yüz yirmi yıl asgari ücretle çalışırsa bu ejdere kavuşabilecekti. Çıkarıp bir sigara yaktı dertli dertli.
Kahveye girince selam verip oturdu. Önündeki gazeteleri karıştırdı. Bir gazetenin altılı ejder yarış ekini görünce duraksadı. Masada duran anahtarlığına takıldı gözleri. “Yapayım ulan bir kupon, belki tutar.” dedi. Görevliden kalemle boş kupon isteyip başladı eki incelemeye. Alevlihatun tüm listelerde favori gözüküyordu. Ardından Kibirliçark, Zıpkınejder, Şerlikanat, Nazarkuyruk geliyordu. Ekteki tavsiyenin tam tersini işaretledi kupona. Favori atı sonuncu yaptı. Oran yüksek olacaktı böylece. Zengin olacaksa tam olsundu. Kuponu teslim ederken “Yarış ne zaman?” diye sordu görevliye. Birazdan başlayacağını öğrenince bir sigara daha yakıp kuruldu sandalyesine. Bir anlığına içi geçti, dalmış bulundu. Rüyasındaki ak sakallının şunları söylediğini işitti:
Cenabet ki cenabet, gûslü vacib lâkin mümkünâtı olmayan bir kudurukluk halidür evlâdım bu para. Getürmez hâyur, şerdür her yerü. Kanludur, şerlüdür hele şevketlü ve devletlü değeldür hiç. Sakkın ha piç iblise güvenüp aileni zora sokmayasun. Adam olasun, isyan etmeyesun. Zınduk olmayasun. Uyanduğunda göresün paran çoktur, tamah etmeyesün, çayını içesün, hesabı ödeyüp evine gidesün. Karını ekseri öpesün gece boyu...
Adam gördüğü rüyadan güçlükle uyandı. Ak sakallının kendisini neredeyse esir edeceğini düşündü. Korkudan önündeki soğumuş çayı içti hızlıca. Kafasını kaldırınca herkesin onu alkışladığını gördü. Görevli yanına gelip “Muhterem, altılıyı tutturdun, uyurken yedi sandık altın kazandın, bizi de görürsün artık.” dedi. Adam zoraki gülümsedi. Ak sakallı gözünün önünden gitmiyordu. Eve gitmek için ayaklandı. Kahvedekilere, “Meraklanmayın sizi de göreceğim.” deyip ayrıldı yanlarından.
Eve gitmekten vazgeçip Beşiktaş’a geçti. Önünden her geçişinde iç çektiği galeriye gitti. Çok aramadı, showroomun en afili yerine bağlanmıştı hayallerini süsleyen ejderha. “Ay maşallah.” dedi. Modifiyeli kuyruğuna, hidrolik dizginlerine baktı. Sırtını dikleştirip içeri girdi. Önce kılık kıyafetine aldanıp ilgilenmediler onunla. Durumu anlayınca pervane oldular etrafında.
Dışarıdaki ejderhanın fiyatını sordu adam. Nakit öderse altı sandık altına işi bağlayacaklarını söylediler. Adam o gün eve giderken vicdan azabını bastırsın diye pirzola ve sucuk aldı. Karısı anlamasın diye de çok sevdiği ıslak öpücüklerden hediye etti ona. Sabah olunca gerekli yerlerde, gerekli evrakları imzalayıp gerekli kurumdan ikramiyesini aldı. Vergileri düşünce altı sandık altın kalmıştı elinde. Dün numarasını aldığı satış danışmanını arayıp ejderhayı bulunduğu yere, notere getirmesini istedi.
Çocuk ejderhayı getirince o da altınları teslim etti. Besmele çekip kuruldu ejderhasına. Dünyalar onundu artık. Karısını da boşardı. Kim ne diyecekti yani? Bir an içi geçip daldı. Rüyasındaki ak sakallıdan şunları işitti:
Ey eski evladu salihin. Bu mübarek zihnümden saçulan tomurcuklaru, tohumcuklaru reddedersün he. Bre ne hadsüz, ne cibilliyetsüz ermişsün. Tiz sana beddua fırlatayım da günün nicedür göresün. Cenab-ı Hak senden azizlüğünü alsun, bu dünyada azâb eylesün. Bindüğün kâfir iblis bineğiylen yanasunuz...
Adam uyanınca yine çok korktu. Daha önce böyle bir rüya görmemişti. Paçayı zor kurtardığını düşündü bu kez de. Ama sonunda rüyadır deyip geçti. Ejderhasıyla göklere süzülmeden bir sigara yakmak istedi. Sonra vazgeçti. Artık ejderhası vardı, puro içmeliydi. Ötedeki benzinliğin logosu gözüküyordu buradan. En pahalısından bir puro almak için oraya hareket etti.
*
Başka bir adam ejderha almak üzereydi. İki çocuğu vardı ve hayli şişman bir karısı. Ticari bir ejderhanın daha makul olacağını düşündü. Fiyat sordu, parası çıkışmayınca karısının annesinden kalma bileziklerini bozdu. Karısı duysa çok kızardı, kaynanası duysa mezarında yan dönerdi. Ama elden bir şey gelmezdi. Dört nüfusla İstanbul’da toplu taşıma kullanmak çok zordu. Bir deri bir kemik kalmış yolcu ejderleri hem çok konforsuzdu hem de büyük risk taşıyordu. Ejderler esnerken kuyruğu kafanıza çarpabilir ve iç kanamadan ölebilirdiniz. Bunları düşününce vicdanı rahatladı adamın. Sonuçta parayı ezmeyecekti. Ailesi için harcayacaktı.
Bugünlerde altının değeri fırlamıştı. Doğal olarak bu ejderha fiyatlarına da yansımıştı. Uçmak istiyorsanız bir ejderha almanız gerekiyordu. Çevrecilerin millete organik diye kakaladığı otçul sürüngenler pek iş görmüyordu çünkü. Balataları sık sık bozuluyor, ikide bir sanayiye gitmek zorunda kalıyordunuz. Çok yavaş olmalarının yanı sıra geviş getirirken de istop ediyorlardı. Beyaz koca ejderhasındaki vergi rekortmeni bir zibidinin, sizi sürüngeninizi bayır yukarı vurdururken görmesini istemiyorsanız kesenin ağzını biraz açmalıydınız.
Başka bir adamın gün boyu gezip almakta karar kıldığı ejderhanın değişeni ve kilometresi çoktu. Bunu önemsemedi, iniş takımlarındaki sorunuysa sonradan fark etti. Hayvanın tırnakları yanlış kesilmişti. Bu sebeple düzenli bir iniş yapamıyordu. Maslak Sanayi’deki Ejder Yetkili Servisi’ne götürdü onu. Oradaki usta müşterisinin mali durumunu gözeterek, protez bacak yada güçlü tırnak çıkarıcı yerine daha ucuz olan tekerlekleri tavsiye etti. Başka bir dünyadan kalmıştı bunlar ve pek çoktular. Zenginler bir süre onlara antika muamelesi yapsa da hevesleri geçmiş ve sokaklara atmıştı onları. Şimdi her çöp bidonunun yanında rast gelebiliyordunuz onlara.
Usta sigarasını tüttürürken kafasında sadece işten anlayanların bileceği şimşekler çakıyordu. Son şimşekle fırladı aniden. Ejderhanın kıçındaki tüyleri yolup halat yaptı. Dükkânın ucundaki, hurdacıya verilecek paslı profili iki Lassa tekerleğe bağladı. Bu parçayı da ejderhanın kalçalarına tutturdu yaptığı iple. Biraz öteye gidip eserine baktı. Gururlu gözüküyordu.
Başka bir adam dikkat çekse ve işlem çok uzun sürse de yeni iniş takımlarından memnundu. Borcunu ödeyip ayrıldı Sanayi’deki dükkândan. Fakat ne yazık ki sorunlar bitmiyordu. Ejderhaya ailecek bindikleri için tekerleklerin sürekli havası iniyor, bu da lastik şişirme hizmeti veren çok az benzinlikten birine uğrayıp durmalarını gerektiriyordu.
Ejderha bir gün benzinlikte hapşırana kadar sürdü bu. Böylelikle ailecek kül oldular. Yapılan araştırmalar neticesinde ejderhanın kıçından alınan tüylerin ejderhanın üşütmesine ve sık sık hapşırmasına sebep olduğu belirtildi. Görgü tanıkları, o saatlerde pahalı ejderhasıyla puro içen bir adamı gördüklerine yemin etseler de patlayan benzinlikte başka cesede rastlanmadı.
Tarık Tekoğul
Commentaires