top of page

Öykü- Tuğba Kocaman Bulut- Koleksiyonun Eksik Parçası

Yazarın fotoğrafı: İshakEdebiyatİshakEdebiyat

Gözlerimi aralıyorum. Zifiri karanlık. Zamanla gözlerim karanlığa alışıyor, sol tarafımdan minik bir ışık sızdığını fark ediyorum. O tarafta bir pencere olmalı. Işığın yardımıyla etrafı inceliyorum, pencerenin yakınında bir lambader, onun yanında bir komodin, üstünde birkaç çerçeve. Fotoğrafları seçemiyorum, gördüklerim yabancı. Neredeyim? Neden buradayım? Nasıl geldim buraya? 

Sağ yanımda bir gölge beliriyor, hırıltılı sesler çalınıyor kulağıma. Gölge biraz daha yaklaşıyor. Kalp atışlarım hızlanıyor, içim korkuyla doluyor birden ama yine de bakıyorum gölgeye. “Kimsin sen?” Yaklaşıyor. “Kimsin, gelme üstüme!” Pencere tarafına yöneliyor, lambadere dokunuyor. Gözüm acıyor aydınlıktan. Yavaşça açıyorum gözlerimi. “Merhaba tatlım.” Tanıdık ses midemi bulandırıyor. “Bir ara yemeğe çıkarız diye söz vermiştin, baktım tutacağın yok, gelip ben seni alayım dedim.” Sinirden yüzüm alev alıyor, dişlerimi sıkıyorum. “Ne o, aç değil misin?” Doğrulmak için sertçe ayağımı çekince feryadı basıyorum. “Elin kolun yatağa bağlıyken sert hareketlere gerek yok. Ben yedireceğim yemeğini.” Odadan çıkıyor. İplerden kurtulmak için can havliyle çabalıyorum ama işe yaramıyor. Zorluyorum kendimi, bileklerimin kesildiğini hissedebiliyorum. Acıyla çığlık atıyorum. Sesim odanın içinde yankılanıyor ve zihnime bir çivi gibi saplanıyor.

Birkaç dakika sonra elinde bir tepsiyle beliriyor kapıda. Tepsiyi kapının yanındaki tekerlekli masaya koyup yatağın yanına getiriyor. Göz ucuyla bakıyorum, iki kişilik servis hazırlamış, ortada mum bile var. “Ne yaptığını zannediyorsun geri zekâlı, çıkar beni buradan!” Duymamış gibi tabağa yemek koyuyor. “Çıkar dedim, hemen.” Kafasını kaldırıyor, dik dik gözlerime bakıyor. “Bu sefer benim dediğim olacak hanımefendi, yok öyle yağma.” Uzaktan bir telefon sesi geliyor. Tanıdık bir melodi, benim telefonum olmalı. “O arıyor değil mi?” Cevap vermek zorunda hissetmiyorum kendimi. Yemeği kaşıklayıp ağzıma yaklaştırıyor, dudaklarımı kenetliyorum. Üstüme dökülüyor yemek. Peçeteyle siliyor üstümü, telefon ısrarla çalmaya devam ediyor. Yüzünde öfke beliriyor, kaşığı tabağa sertçe bırakıp bir hışım kalkıyor. Koşar adım koridora çıkıyor, çıkan sesten duvara bir şey fırlattığını anlıyorum. Telefon susuyor. 

İplerden kurtulmak için yeniden çabalıyorum ama öyle bir bağlamış ki kurtulmak imkânsız. Başka bir yol bulmalıyım. Dediklerini yaparsam belki beni serbest bırakır. İçeri giriyor, biraz daha sakinleşmiş gözüküyor.  Gülümseyerek dolu kaşığı uzatıyor. Uslu uslu yemeğimi yiyorum. Ağzımı siliyor. Cesaretleniyorum. “Hadi şimdi elimi, kolumu çöz de iki medeni insan gibi konuşalım.” Beni duymamış gibi tepsiyi alıp koridora çıkıyor. Çıkan seslerden bir şeylerin öteye beriye savrulduğunu duyuyorum. Telefonumdan arta kalanlar olmalı. Geri geliyor, elinde bir makas. Kollarımdaki ipleri kesiyor. “Ayakların bağlı kalsın şimdilik.” Başımla onaylıyorum. “Neden bana bir şans vermedin?” Direkt konuya girmesi şaşırtıyor. “Biliyorsun sevgilim var.” Yüzünü buruşturuyor. “Şirkette yönetici diye mi onu seçtin?” Aralarında seçim yapmışım gibi konuşması beni şaşırtıyor. “Sen şirkette çalışmaya başladığında biz zaten Kenan’la sevgiliydik.” 

“O zaman niye o kadar ilgilendin benimle.” İlgilenmek derken neyi kastediyor anlamıyorum. Onunla iş yerindeki rutin sohbetlerden öteye gitmedim şimdiye kadar. “Her sabah gülümseyerek neden günaydın dedin, neden her gün içimi ısıtan o gülüşünle sen de kahve ister misin diye sordun, servise bindiğimde benim yanım boş diye neden çağırdın? Neden, neden, neden?” Söyledikleri daha da şaşırtıyor, art arda bu kadar cümle kurduğuna da ilk defa şahit oluyorum, sessiz sakin dediğim iş arkadaşım psikopatmış meğer.

“Bak Tolga, biz iş arkadaşıyız, aramızdaki diyaloglar bunun sonucu, fazlasını düşündürdüysem çok özür dilerim.” 

“Daha önce çalıştığım yerlerde de senin gibi kadınlar vardı, bak komodinin üstüne.” 

Şaşkınlıkla her bir çerçevede eli ayağı bağlı kadın fotoğrafları olduğunu görüyorum, en sonda ise boş bir çerçeve. Gözüm, boş çerçeveye takılı kalıyor, korkudan titremeye başlıyorum. 

“Koleksiyon mu yapıyorsun?” 


Tuğba Kocaman Bulut


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page