De mi ki eklerinden nefret ediyorum neymiş ayrı yazacakmışım yazmıyorum arkadaş varmı bir diyeceğiniz hatta mis gibi yeni kelime icat ettim demiki muhteşem olmadımı bence oldu bundan sonra yazdığım senaryolardaki karakterler artık demiki diyecekler isteyen anlar istemeyende yan cebine koyar ben İmparatorunuz Haydutyus noktalama işaretlerinide iptal ettim noktaya doksan virgülede yüz elli yıl ceza verdim gitti Perec amca E harfi olmadan roman yazmış benim ondan ne eksiğim var bende gider A harfi olmadan senaryo yazarım İmparator Haydutyusun yeni emridir bundan böyle halkım yazarken ve konuşurken A harfini kullanmayacak aksi davranışta bulunanın kellesi vurulacak üzerinede toprak yerine demiki tozlarından atılacak
Of be sıkıldım yaz yaz nereye kadar geçmişte yani yüce İmparator Haydutyus döneminden önce kendimce bir şeyler yazardım ama sonra nasıl olduysa oldu bu lanet olası senaryo işine bulaştım halkım bunun için bir şey diyordu neydi neydi hah hatırladım ekmek parası şimdi ekmek dedimde midemde acıkmış gurulduyor evde yenecek doğru düzgün bir şeyde yok buldum evreka beyin salatası çok severim en güzeli kendi beynimi yiyeyim ama kafatasımı neyle kırsam şurada bir alet çantası vardı yok vazgeçtim hem benimkisi karttır en güzeli şempanze beyni bulup yemek onlarınki daha taze olur ama koskoca İmparator Haydutyus hiç hayvanların bahçesine gidermi gitmez tabiiki yenecek başka bir şey bulmam lazım havada güzelmiş en iyisi dışarı çıkayım
Günlerdir yeni yazdığı dizi senaryosu üstünde çalışıyordu. Kaç zamandır gönüllü bir hapis hayatı içindeydi. Takvim on altı haziranı gösteriyordu. Doğa bütün canlılığıyla insanları kollarına çağırıyordu. Kafasına taş mı düştü bilinmez, adamımız evinden çıktı. Yüzünde büyük bir şaşkınlık vardı. Sanki kafesinden serbest bırakılmış bir vahşi hayvan gibi ne yapacağını bilemiyordu. Bir süreliğine hareketsiz güneşe bıraktı kendini. Sonra yönünü bulmuş birinin kararlılığıyla yürümeye başladı. Fakat adım atarken acele etmiyor, bunca zamandır kapalı yerde bulunmanın acısını çıkarıyordu. Ayakları onu sahile doğru götürdü. Ve uçsuz bucaksız güzelliğe hayranlıkla bakakaldı.
Şu hayatta en sevdiğim şey denizin morluğuna bakmak ama bak bak nereye kadar koskoca İmparator Haydutyusun midesi dolmuyorki yemek dedimde karşıdan güzelim deniz moru renkleriyle Bay ve Bayan Bostan Patlıcanı geliyorlar ah ah şurada bir mangal olsaydıda şunları bir güzel pişirseydim arkadaş sahil dediğin yerde mangal nasıl olmaz bir türlü aklım almıyor acaba benim buraya geldiğimi duyup korkudan kaçtımı halkım neyse yemek faslını şimdilik boş verelim hem yoruldumda şurada bir bank görünüyor en iyisi oturayım gerçi banktada bir adam var yüce imparatorun halktan biriyle oturması yakışık almazki adamın görünüşüde bir garip elinde makaslar saçlarını kesmeye çalışıyor ama bir türlü beceremiyor gerzek herif tamam şimdi anladım bu zavallı insan bir kaçık o zaman İmparator Haydutyus olarak yanına gidip yüceliğimi göstermeliyim ne güzel ona inayet edip saçını kesecektim ama aptal adam benden korkup hızlıca yanımdan uzaklaştı hakikaten bu deli milletini anlamak mümkün değil ne varsa yine akıllılarda var
Bankta bir süre yalnız başına oturup denizin mis gibi kokusunu içine çekti. Biraz sonra günlerdir doğru düzgün oksijen görmeyen vücudu kendini yavaşça uykuya bıraktı. Rüyasında neyle mücadele ediyorsa yüzü şekilden şekle giriyordu. Suratı o kadar korkutucu bir görünüm aldı ki adamımız sanki sahilde değil de cehennem ateşinin içindeydi. Tam bu sırada aniden uyandı. Şaşkınlıkla etrafa bakındıktan sonra kendine geldi.
O ne biçim bir rüyaydı öyle başta Bay ve Bayan Bostan Patlıcanı olmak üzere yüzlerce çeşit patlıcan birlik olmuş beni kazana koyup kaynatıyorlardı birde üzerime patates havuç doğruyordu şerefsizler tam haşlanmaya başlamıştımki şükür neyse uyandım var ya bir daha yolda patlıcan görürsem önce bir kafa göz dalacağım sonrada ceza olsun diye çiğ çiğ yiyeceğim yine karnım gurulduyor imparatorlar için fanilere özgü ihtiyaçların kaldırılması lazım açlık duymak uyumak çişe gitmek ne gerek var bunlara koskoca imparatorun karnımı acıkırmış ama ne yazıkki acıkıyor işte neyse kalkayımda bari yol üzerinde yemek yapan satıcılardan birine denk gelirim belki
Yiyecek bir şeyler bulma umuduyla hızlıca yürümeye başladı. Ne kadar gitti bilinmez sahilde balık ekmek yapan bir adama denk geldi. Izgaradan yayılan nefis kokuyla karnını biraz olsun doyurdu. Kısa bir süre geçtikten sonra da balıklar pişip ekmekle buluştu. Çok acıkmış olmasına rağmen törensel bir edayla çantasından cüzdanını yavaşça çıkarıp ödemesini yaptı. Tezgâhtan uzaklaştığını fark edince aç kurt gibi yemeğine saldırdı. Yemeği bittiğinde karnı tok sırtı pek bir adam vakarıyla yeniden yürümeye başladı.
Düşüncesi delilerin bile aklına gelmez Aziz İmparator Haydutyusu tanımadı sefil adam birde üstüne üstlük benden balık ekmek için para istedi yüzüne atınca üzerinde portremin bulunduğu altın sikkeleri nasılda kendine geldi hadsiz herif kellesini celladımın ellerine teslim edecektim ama balıklardan öyle güzel bir koku yayılıyorduki yüce gönlümle affettim onu fakat bu tatsız olay yüzünden tadım kaçtı hemencecik yiyemedim güzellerimi neyse bir süre sonra o mendebura duyduğum öfke geçtide balıkları indirdim mideye iyice karnımıda doyurdum artık en iyisi yoluma devam edeyim
Yediklerinin etkisiyle kendisini fazlasıyla güçlü hissediyor, adımlarını enerjik ve kararlı bir şekilde atıyordu. Bir süre bu şekilde yürüdükten sonra artık aklına ne geldiyse koşmaya başladı. Sanki yıllardır spor yapan biriydi. Dakikalar peşi sıra ilerliyor ve o aynı tempoda koşmaya devam ediyordu.
Yürü yürü nereye kadar bundanda sıkıldım acaba koşmayamı başlasam hem Murakami Amcada ultra maraton koşuyormuş benim ne eksiğim var ben daha fazlasını koşarım tellallara haber verin duyduk duymadık kimse kalmasın bundan sonra ülkemde İmparator Haydutyus Maratonu koşulacak yüz bin kilometre ama halkımda korkmasın bu kadar mesafeyi anca yüce imparatorunuz koşabilir ondandırki bu maratonun tek yarışmacısı ben olacağım
Uzun süre aynı tempoda koştu. Artık dizlerindeki güç tükenmişti. Kendini sahildeki banklardan birinin üzerine bıraktı. Kısa bir süre oturduktan sonra yorgun düşen vücudu uykuya teslim oldu. Daha yarım saat bile geçmemişti ki aniden uyandı. Yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Belli ki bu sefer kâbus görmemişti. Ayağa kalktı ve en sevdiği semtlerden birine doğru koşmaya başladı.
Bin saattir koşuyorum bu kadar yeter az biraz dinleneyim hem zaten maratonun tek yarışmacısıda benim o kadar hakkım olsun değilmi az biraz kestirsemmi acaba kimse görmezki zaten hem görseler sanki ne olur halkımdan bir densiz çıkıp bana lafmı söyleyecek karar alınmıştır İmparator Haydutyus uykuya dalacak ne kadar zaman uyudum acaba aman ne kadar uyuduysam uyudum uyandım ya hep Finneganmı uyanacak birazda Yazarus Haydutyus uyansın değilmi nereye doğru koşsam acaba bu koca şehirde sevdiğim hepi topu iki semt var zaten biri Erenköy diğeride Bakırköy Erenliköy karşı yakada o kadar koş kilometrelerce yüz boğazı aş uzun iş en iyisimi Bakırlıköye gideyim ben aklıma şimdi geldi bu yerin ismini neden Bakırköy koşmuşlarki acaba ne saçma en güzeli bu aptalca ismi değiştireyim ben bunda sonra adı Plütonyumköy olsun ey halkım haydi gidiyoruz tam yol ileri Plütonyumköye
Sahil yolundan Bakırköy’e doğru koşarak devam etti. Marinayı geçtikten sonra çark edip yolunu değiştirdi. Semtin iç kesimine yöneldi. Koşusunu hastanenin önünde tamamladı. Kısa bir an duraksadıktan sonra yavaş adımlarla bahçeye doğru yürüdü. Düşünen Adam heykelinin yanına gidip oturdu. Bir süre karşısında bulunan havuzun huzur dolu görünüme daldı. Sonra çantasından üzerinde ne yazdığı belli olmayan yaftayı çıkardı ve usulca boynuna astı.
“Bu bir oturma eylemidir. Lütfen konuşmayın, düşünüyorum.”
Turhan Yıldırım
Turhan Yıldırım öyküsü, kendini belli ediyor. Kalemine sağlık abi.