Yeni bir suratla giriyor kapıdan Berna. İçinde buruk bir heves. Yine. Üzerine yapışan is ilendiriyor onu. İçeri her girdiğinde böyle. Bir kapının dilini öğrenememekten oluyor bu. Yeni bir hayat kapısının. Upuzun bir geride kalmışlık kapısının. Artık bir şeyler yapmak kapısının. Biliyor bunu. Fakat bilse de ne yapacağını bilemiyor. Yine onu varsıl bir bataklıktan kurtarmak isteyen evli ve mutsuz erkeklerin ağırlıklarıyla dönüyor bu odaya, evsiz ve mutsuz olarak.
Suratı akıyor şimdi, aslında sabahları eve dönerken ve onulmaz bir ağrıyla sabahlarken, suratı hep akıyor. Kendine yeni suratlar kuşanıyor sonraları. Sözgelimi hayalleri oluyor. Tek başına çıkmak istediği tatil suratını kuşanıyor böylece. Bir başına yaşayacağı odası sonra. Uyuyanların geceden bıraktıkları terlikleri giymek yerine kendi terliklerini geçiriyor ayaklarına. Uzun bir uyku çekiyor sonra, mahmur bir suratı oluyor böylece. Bir mutsuz erkeği oluyor, sanki tüm erkekler mutsuzmuş gibi geliyor, sanki tüm kadınlar mutluymuş gibi geliyor. Sanki tüm erkekleri mutsuz edenler, mutlu kadınlarmış gibi geliyor. Dışarıdan böyle gözüken, yani bir kadın mutluluğu ve bir erkek mutsuzluğu gözüken gerçekliğe, bir bileti oluyor, çift kişilik ama tek başına gittiği. Bir şey göremiyor, izlediği yerden. Çünkü gerçekte böyle bir şey olmuyor.
Bir annesi oluyor sonra. Kız çocuğu suratı oluyor Berna’nın. Babasız. Nedense hayallerinde bile bir babası olsun istemiyor. Hem zaten babaların içine edemedikleri tek yeri hayaller sanıyor. Böyle düşünüyor Berna. Böylece hayır diyebildiği bir suratı oluyor ya da yok yok dediği, babasız daha iyi diyebildiği. Bir diploması oluyor sonra. Üzerinde adı. Gerçekte olan, gerçekten duran, ona yakışan. Başarılı bir surat oturtuyor kendine. Bir içi oluyor, giderek genişlemeyen. Derin bir nefesin rahatlığı oluyor. Kusursuz olmasa da birkaç dostu. Kırışan bir suratı oluyor, hayatın eskitmeye can attığı.
Tüm bunlara karşın, hayatın da bir suratı oluyor. Kararan tuhaflık da bu ya. İmreniyor hayat. Ve bir surata çizildiği üzere, soluk bir havası oluyor odanın. Yine. Kanepenin altından çıkartılan nevresimler serilmiş oluyor, yer yataklarının üstüne. Suratları, sağ kolları ve sol kolları üzerine kıvrılanlar olarak ayrılan yeni kadınlar, birkaç gece önce ilk adımlarını atmış oluyorlar bu odadan içeriye. Kapıda her şeyden habersiz olarak dikildikleri o geceyi ansıyor bir anda Berna. Ama kısa bir an. Yani birkaç adımlık ve birkaç nefeslik. Ölü suratını andırıyor bu hali. Ölecek olma suratını.
Özensizce atılmış gece kıyafetleri, masanın üstünü dolduruyor, bir küllük ve bir hesap defteriyle. Yine. Odada emanet duran duygular, bir sandalye boşluğu, öteberi ve insansı nesneler, içeride her şey tastamammış duygusu veriyor Berna’ya. Bir yalancı suratı oluyor o sıra Berna’nın. Uzayan bir burnu sonra. Genişleyen bir umuru. Büzülen dudakları oluyor. Ucuz bir rüyanın sabahı gibi geliyor hayat, uyumazken henüz. Ayakta dimdik karşıladığı yepisyeni bir umudu oluyor böylece. Bir tarafı hep eksik kalan bir umudu…
Remzi’nin geceleri çalışan kadınları istiflediği bir göz odada hayatta kalacakları bir günleri daha oluyor. Yine. Remzi’nin çalışan kadınları olarak kendilerini andıkları bir suratı oluyor. Bunları düşünüyor Berna. Sabahları dönenlerden olunca böyle bir hava çöküyor nedense içeriye. İçerisi olarak onun içine. Yorgunluklar kokuyor oda. Bir iç küflenmesi sanki. Sıkça. Yani yarı ölüm. Yarı yadırgı. Lavaboda, her zamanki gibi suratını yıkayan Necla’nın ardında Emel, duş alıyor. Suratını çıkarıp asası geliyor Berna. Lavaboda her zamanki yüzünü mü yıkıyor Necla? Bilemiyor. İç içe hayatların yaşandığı bu yirmi metrekare, günden güne daraltıyor onu. Pek tuhaf. Aidiyetsizleşiyor. Günden güne.
Yerdeki bir çift kişilik, bir tek kişilik yatakla birlikte üç yatak oluyor odada. Yine. Kanepede uyumalarını istemiyor Remzi, ağrıyan bellerinin ekonomik bir kayıp olduğunu düşünerek. Geceleri ve gündüzleri çalışanlar olarak, yani yaşayanlar ölürken ve ölenler yaşarken olarak, iki gruba ayrılıyorlar. Ne zaman öleceğini kestiremiyor Berna, sabaha karşı dönenlerden biri olduğunu ayrımsıyor. Sadece biri. Onca suratı takıp takıştıranlardan. Ve Emel. Ve Necla. Ve öteki kızlar. Aysel. Rıfkı. Salim. Giderek farklılaşan isimler olarak. Ve sonra erkekler. Genişleyen piyasa, artan taleplere göre değişen koşulları da hizaya getiriyor.
Sabahları işe gidenler, daha canlı hikayelerle açıyorlar kendilerini, başka hayatlara. Kendilerine memur diyorlar bazen, gittikleri evlerde. Bazen sıradan bir satış görevlisi. Bazen baba eskisi. Yiten bir şeyin sahipleri ya da. İmrendikleri meslekleri oluyor onların da öteki herkes gibi. Evet, öteki olarak gören öteki herkes gibi. Herkesin bir başkasına öteki olduğu zamanda yaşayan öteki herkes gibi. İsimleri değişiyor, sabahları daha canlı akşamdansa. Ayşeler, Fatmalar gırla. Böylece içlerindekini yaşıyorlar. Ya da geridekileri. Yeni bir suratları oluyor yani. Eskiyen kavimleri. Fiyakalı masa başı işleri. Tuvalet arkalarına yazılmayan telefon numaraları oluyor.
Geceleri, tecrübesiz olanların işe çıkmalarını salık veren Remzi, durmadan fırçalıyor. Yine. Hayatın gözükmeyen tarafında nedense bu. Bir ressamla yarışıyor bu konuda Remzi. Çekili bir fotoğrafın kamera arkası suratı da böyle onun. Alışmış buna Berna. Doğrusu, buna da. Bu da tahammül suratı. Belki de umarsız suratı. Kim bilir?
Yarın için bir surat düşünüyor Berna. Yanına da eskiyecek bir hikâye. İş yapacak bir macera. Birkaç ebeveyn, varsa iyi bir baba. Talihsizlikler. Denk gelmeler. Başkasının kullanmadığı yazgılar. Anlatınca takınılacak suratlar. Hem sonra başka bir isim. Berna’dan başka. Artık Berna isminden sıkılıyor suratı. Geriniyor. Yeni bir isim gerektiğini düşünüyor. Kanayan bir yarası oluyor bu. Parmak basıyor. Sonra şak. Bir anda değişiyor suratı. Esma oluyor adı. Mutsuz bir evliliği bitmiş oluyor. Kocası, kumar borcuna karşılık satmış oluyor onu, çoktan. İtilmiş bir suratı oluyor. Ezilmiş bir yarası kanıyor. Nedense yine mutsuz bir erkek, üstelik evli. Çocukları oluyor mu, emin değil bu konuda. Bir müddet düşünüyor. Hayatın en iyi numarası da bu oluyor ona. Acele ettirmeyişi yani. Soluyor genişçe. Kocasını mutsuz etmekten korkuyor.
Geniş bir kadraj. Patlak bir numara. Ufalan bir ağrının sonralığı. Öbeği şaşkın sözlerin sonunda yalnız kalacak olan işaretler noktalanıyor belleğinde. Sözgelimi ünlemler. Soru işaretli herifler. Virgül kadınlar. Kısa çizgili adamlar. Boşluk babalar. Babalar boşluk. Ve suratlar.
Suratı kaç karış, bilemiyor Berna.
Usame Yördem
Comments