Adım Machaerium. Bizim oralarda, Brezilya’nın tropikal ormanlarında, Jakaranda da derler bana. Ben ve arkadaşlarım bir gün kesilmeyi beklerken farklı olmanın gururunu taşır, bir piyano ya da bir xilofon çubuğu ya da en iyisinden bir pipo olmayı umar, bununla avunuruz. Kesildiğimizde öleceğimize asla inanmayız. Arkadaşlarım ve ben keresteler haline getirildikten sonra, dünyanın çeşitli ülkelerine yollandık. Ben Antonio Usta’ya nasip oldum. Dünyanın hiç bir ustasına değişmem onu, ellerinde yeniden hayat bulduğum için çok şanslıyım.
Bana şekil vermek öyle kolay iş değil. Antonio Usta özenle oydu çanağımı. Ne ince, ne kalın. Tam nefes alacak kalınlıkta. Dış yüzeyime ince yivler açtı. Siyah, uzun, dalgalı saçlar gibi. Gövdemin uzantısı, tabanımdan yukarıya hafif bir açıyla uzanıyor. Sapla birleşmeye hazır. Bu uzantının içindeki deliği açarken ne kadar titizlikle çalıştı ustam. Dumanı en doğru biçimde çekeceğimden eminim. Şu sapla aramızdaki metal ayrıntı olmasa… Gerekliymiş. Tütünün zararlı tortularını tutuyormuş. Bir de bu sapın plastik olması hoşuma gitmedi. Hiç benim gibi asil bir ağaca yakışıyor mu plastikle birleşmek? Bir kutuya yerleştirildim. Kim bilir yolculuk nereye?
Günlerdir, burada kapalı bekliyorum. En sonunda açılıyor kutu. Zarif bir kadın dokunuyor ilk kez bana. Bu yabancı yerde beni okşarcasına inceliyor, bana çok güzel olduğumu söylüyor. Ender ağaçlardan yapılmış el işi kutular, bardak altları, kağıt ağırlıkları, satranç takımları, pipolarla dolu tezgâhın en göze çarpan yerine yerleştiriyor beni.
Dünyanın bir ucunda, bir açık pazardayım. Tezgâhlar benim gibi uzaklardan gelmiş ürünlerle dolu. Her türden, her ulustan insan var. Burası turistik bir pazar olmalı. Çok iyi, tam istediğim gibi. Buralara ilginç insanlar gelir. Gören-görmeyen kaç göz geçti üstümden.
İşte! Farkımı anlayacak birisi yaklaşıyor. Siyah, uzun, dalgalı saçları var kadının. Beni eline alıyor, sıcaklığını duyuyorum. Derin bir sevgiyle bakıyor yanındaki adama. Tam sana göre dediğini anlayabiliyorum. Adam kararsız, ne de olsa onca yıllık sigara tiryakisi. Kadının önerisine karşı koyamıyor, beni eline alıyor, her yerimi inceliyor. Sapımı çıkarıyor, içime üflüyor, nefesinin iyi geçip geçmediğini kontrol ediyor, takıp yeniden üflüyor. Çanak kısmının üstünü eliyle kapatıp bir kez daha üflüyor. Beni beğeniyor. Avucunun içindeki temasımı seviyor. Kadın anlıyor adamın beni sevdiğini, hemen parayı ödüyor. Hiç pazarlık yapmıyor. Adama düşünme zamanı bırakmıyor. Adam sanatçı. Hemen anlıyorum. Kâğıdı kalemi hep yanında. Yazar, besbelli. Belki de bir şair. Eh, benim değerimi anlamak için de sanatçı duyarlılığı gerekli.
Yaşamlarına renk kattım. Benim üstünlüklerimden söz edip duruyorlar. Kadın, adamın eline ne kadar yakıştığımı söylüyor. Ayrıca, belli ki sigara ve izmarit kokusundan kurtulduğuna da seviniyor. Adam da hâlinden pek hoşnut. Çektiği dumanın tadına varıyor. Bütün hücrelerinde duyumsuyor. Duman beyninde dolaşıyor. Düşünceleri açılıyor. Tüm gölgeler kalkıyor. Güçleniyor. Yazabilir artık, yazamadıklarını. Kadını sevebilir doyasıya.
Adam çeşit çeşit pipo tütünü satın aldı; aromalı, aromasız, sert, hafif. Üç kollu bir karıştırıcı, ince uzun tel fırçalar. Zippo çakmak olmadan olmazdı. Bir de içi kuzu derisi kaplı çanta.
Adam tel fırçaları benimseyemedi. İyi temizlemiyormuş. Doğru! Kendi bulduğu yöntemle temizliyor beni, kendimi daha iyi hissediyorum, tertemiz oluyorum. Bir dolumluk tütünü içmesi on beş dakika sürerse, temizlemesi en az yarım saat sürüyor. Önce pipo karıştırıcısının ucuyla çanak kısmımı güzelce boşaltıyor. Tek bir tütün kırıntısı bile kalmıyor. Sonra bütün parçalarımı söküyor. Önce bütün parçalarımı temizliyor. İncecik büktüğü bir kâğıt peçeteyi borumdan içeri doğru sokuyor, sokarken de devamlı bükmeye devam ediyor. Böyle büke büke mümkün olduğu kadar derine gidip çanağımla borum arasındaki kıvrıma ulaşmaya çalışıyor. İlk peçete simsiyah çıkıyor. Aynı işlemi birkaç kez, peçete beyaz çıkana dek yineliyor. Sonunda borumdan içeri doğru üflüyor, beni ters çeviriyor, masanın üzerine hafifçe vurarak içimde kalıntı olup olmadığını kontrol ediyor. Boru kısmımın temizliğinden emin olunca çanağıma geçiyor. Burası için peçeteyi o kadar ince bükmesi gerekmiyor. Çanaktan sonra da sapım ve ara metal parça temizleniyor. Hepsi aynı titizlikle. Kadın hayranlıkla, sevgiyle izliyor adamı. Alaylı bir gülümseme geçiyor bazen gözlerinden. Adam onu böyle gülerken görünce, “Tamam,” diyor, “seninle ilgileneceğim artık.” Masalarda, kalabalık sohbetlerde, konu dönüp dolaşıp bana geliyor. Kendimden bu kadar söz edilmesinden hoşlanmıyorum. Herkes bir akıl veriyor. Adam da hepsini ciddi ciddi dinliyor.
Korktuğum başıma geldi. Adamın arkadaşı, bir pipoyla olmayacağını söyledi. En az yedi tane gerekliymiş, her gün bir tane, böylece her biri bir hafta dinlenmiş olurmuş, böylesi sağlıklıymış. Evet, tek başıma her gün yalnız beni içmesinden yorulmuyor değilim. Ama olsun, ben razıyım. Bir sürü kalitesiz pipo yerimi alacak. Çantayı paylaşacağım. En kötüsü beni artık haftada bir kez kullanacak ve sadece haftada bir kez o kutsal temizliği yaşayabileceğim. Kadın da destekliyor bu görüşü. Belki beni düşündüğü içindir. Nasıl anlamaz bunun sonunun nereye varacağını?
Yeni pipolar alıyor adam. Gül ağacı, diyorlar. Kızıl, kahve, küçük, büyük pipolar. Her gün birini içiyor. Masalara başka kadınlar geliyor. Kızıl, kahve, kısa, düz saçlı kadınlar. Pipoların temizliği ile ilgilenmiyorlar. Adam da artık tel fırçanın temizliği ile yetiniyor.
Siyah, uzun, dalgalı saçlı kadın gelmiyor. Kimse de öyle sevecen bakmıyor bir daha adama. Adam biliyor, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak onsuz. Beni devrilmeden durabileceğim bir ayakla destekleyip kütüphanesinin bir rafına yerleştiriyor. Annesinden kalan tek eşyanın, mavi şekerliğin yanına. Benimle konuşuyor bazen.
“O bir gün gelecek,” diyor, “gelince, seni yeniden kullanmaya başlayacağım ve seni hep onu güldürdüğüm gibi temizleyeceğim, dakikalarca, onunla sevişir gibi.”
Siyah, uzun, dalgalı saçlı kadın gelecek. Bekliyoruz.
Vildan Ertürk
Comments