top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Gülşen Çelik Yazdı- Şiirsel Öykülerin Çizdiği Resimler: Selçuk Baran ve Haziran

Bir zambakla banka soyulabilir. İhtilal bile yapılır. Bütün iş edada. Bilmem anlatabildim mi? Çünkü çiçek de bir silahtır aslında.” (Zambaklı Adam, syf: 61)

Bazı yazarlara karamsarlık çok yakışır. Umut barındırır sayfa çevrilişlerinde sözcükler.

1933 yılında doğup bu öykü kitabını kendi imkanlarıyla 1972 yılında yayımlayan Selçuk Baran’ın ilk öykü kitabıdır Haziran. Baran’ın ilk göz ağrısı ışıldayan, şeffaf diliyle TDK Ödülü’ne layık görülmüştür. Kesit hikayeciliğinin en yalın kalemlerinden biridir Selçuk Baran. Gizli kalmış bir yazar. Çehov tarzı akımın bedbin öyküleri biraz yorgun, gerçekçi, çiçekli ve gri tonlarında bir odada ağırlıyor sizi. “Bir kahve molası verelim mi?” diyor Haziran, öyle puslu bir havada.

Kitaptaki öyküler konularını gerçekçi bir toplumsal kurgudan almıştır. Yaşama kavgası verirken kendi derinliğini de anlamlandırmaya çalışan bireyleri başarılı bir şekilde kaleme alır Baran. 70’li yılların özünü bulmaya çalışan insan portrelerinin hayatından kesitleri okurken öykü içinden öykü çıkarıyorsunuz. Şehir hayatının toplum ve birey ilişkisine etkisi üzerine kafa yorarak yazılmış öykülerin içinde yakın plan geçmiş zaman öyküleri okuyorsunuz. Değişen toplum bireyi de değiştirir. O yılların köylü-şehirli çatışmasının yaşandığı zihniyette, şehirli karakterlerin sancılarını kaleme alır öykülerinde. Çağdaşı Orhan Pamuk gibi post modern bir duruşu vardır. Fakat o yılların aksine öykülerinde tip neredeyse görülmez. Her bir öykünün bir değil, birden fazla karakterinin olduğunu görmekteyiz. Öykülerinde yüzeyselliğe yer vermez Selçuk Baran. Bu dip anlam kurgusu, okuyucuya etki ederken o yılların tablosunun altına, öykü karakterlerinin imzalarını atmıştır çoktan.

Yazarın dili apayrı bir iklime kapı açar. Baran’ın dili kullanımı yalın ama zengin, sade ama söz oyunlu. Daha ilk eserinde TDK Öykü Ödülü’nü kazandı. Akıcı ve dingin bir coşkunun örgüsü var Haziran’da. Uzun tasvirler oldukça anlaşılır ve öykülerin fotoğrafını çeker. Bu betimlemeler öyküye sağlam bir omurga yükler. Öyküler gücünü bu eğilip bükülmeyen fotoğraflı tasvirlerden almış. Mükemmel olansa dil kendini hiç hissettirmeden öykülere hâkim olmuş. Baran, öykü tasvirlerini fotoğrafları zihnimizde canlandırmak için yazmıyor, o fotoğrafları tam karşımıza çerçeveletip duvara asıyor. Selçuk Baran’ı çağdaşlarından ve günümüz öykü yazarlarından ayıran en önemli özelliği budur. Dolayısıyla Selçuk Baran sürgit öykülerin prensesidir.

Demin yüzünü, gözlerini, dudaklarını öptüm Günayla. Deniz kokuyordu onlar. Eteklerimiz, deniz rüzgarlarında uçuşuyordu. Bütün bunları ne granite ne trakite kazamazsın. En sivri keskilerle bile. Ama ben seni öptüm ve ağzının içinde denizlerin uğultusunu duydum. Bunu biliyorum. Sen de biliyorsun Günayla…” ( Sokaklarda, s. 59)

Haziran, dilinin sağlamlığı ile ön planda olan, bununla da kalmayıp dili olaylar arasında pürüzsüz ve yumuşak geçişleri sağlaması açısından mühim bir yerde tutan bir eser. Öyle ki kahramanların zihninizde canlandırdığınız öyle derin özellikleri var. Bu yönüyle düşsel ve şiirsel öyküler bir “Çehov lezzeti” veriyor okuyucuya.

“Nanenin önemini bilmek gerekir anneciğim. Bence bir ev, özellikle akşamları, yağda kavrulmuş nane kokmalı. Her türlü kışkırtmaya, saptırmalara, baştan çıkarmaya birebirdir nane kokusu.” ( Haziran, s. 112)

Lirik perdelerin kıvrımları arasına gün ışığı gibi realist kurguları yerleştirir yazarımız. Okuduğunuz onca öykünün içinden sıyrılıp gelen, unutulmayan fotoğraflar... O fotoğraflarda kahramanların psikolojik tahlillerine kadar ulaşan ayrıntılar var. Türk edebiyatında bunu başaran çok az öykü yazarı vardır. Bu nedenle Selçuk Baran’ın öykülerinin edebiyatımızda hak ettiği yeri bulmasını, onu gizlendiği kelimelerin ardından çıkaracak, kurguladığı düşleri doyumsayacak okuyuculara ulaşmasını temenni ediyorum.

(BARAN Selçuk, Haziran, Yapı Kredi Yayınları, 2020)


Gülşen Çelik

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page