Öykü yazmaya ilk ne zaman, nasıl başladınız?
Yazmak bir şekilde hep hayatımdaydı. Beş yaşımda günlük yazarak başladığım süreç, ilk ve ortaokulda şiir ve kompozisyonla, lisedeyse okul gazetesine makale ve denemeler yazarak devam etti. Üniversiteyle beraber günlük yazmayı saymazsak yazı hayatımdan çıkmıştı. Yeniden yazmaksa, kendimle ve ülkemle ilgili pek çok derdin dürtüklemesiyle başlayan bir yolculuktu. 2015 yılında yaşadığım sağlık problemleriyle hayatım temelinden sarsılınca şiir yazmaya başladım. İlk öykümse, 2016 yılının mart ayında Ankara Kızılay’da patlayan bombanın yarattığı ruhsal sarsıntıyla, hissettiklerimi biraz da anı deneme tarzında kaleme almamla oluştu.
Tür olarak neden öykü?
Gerçek anlamda yazmaya şiirle başlamıştım. Fakat şiir yazarken de aslında öykü yazdığımı sonradan o şiirleri yeniden okuyunca fark ettim. Öykü zaten şiirle kardeştir. Öyküye geçişim de, kendiliğinden gerçekleşen, çok zorlanmadığım ve sanırım doğru bir tercihti benim için. Ayrıca öykünün, bir düşünceyi, duyguyu ya da olayı uzatmadan, ne diyecekse kısa ve çarpıcı şekilde söyleyişini, hayatın içinden ve insana ilişkin oluşunu çok heyecan verici buluyorum. Dergiler ve yarışmalar aracılığıyla yayımlanma imkânı sunması da öyküyü seçme sebeplerimden.
Öykünüz ilk ne zaman ve nerede yayımlandı?
Nasıl yazdığımı anlattığım o ilk öykümü Varlık Dergisi’ne yollamıştım. 2016 yılının mayıs ayında, sıradaki ilk sayıda yayımlandı. Dergiyi sürekli alıyordum fakat içinde ismimi görmek bir hayaldi, gerçekleşmesi çok büyük bir sürpriz ve kelimelere sığmayacak bir mutluluktu benim için.
Öykülerinizden dosya oluşturma fikriniz nasıl oluştu?
İlk yayımlanmadan sonraki yaklaşık üç buçuk yıllık süreçte, kendimi geliştirmek için daha çok okumaya başladım. Yazmayı mesleğimle birlikte yürütebilmeyi sancılı da olsa öğrendim ve sürekli yazdım. Yazdıklarımı hem dergilere, hem yarışmalara yolladım. Çok fazla hayal kırıklığıyla geçen bir öğrenme süreciydi aslında. 2018 yılının başında katıldığım iki yarışmanın ilkinden birincilik, diğerinden derece alıp dergilerde yayımlanmalar da artınca dosya oluşturmaya karar verdim.
Yayınevini neye göre belirlediniz?
Yarışmaların verdiği gazla, 2018 yılının ortasında ilk dosyamı hazırlayıp yayınevlerine yolladım. İçlerindeki tek butik yayınevi Notabene’ydi. Yayınevimi, sevdiğim genç bir öykücünün kitabı vesilesiyle tanımış ve biraz araştırınca “Bir gün kitap fikrim olursa buraya kesin yollamalıyım,” diye düşünmüştüm. Yayınevimin editörlerinden Sibel Öz, dosyamı umut verici bulduğu için beni arayarak bazı öneriler getirmişti. O kadar sıcak ve içtendi ki, diğer yayınevlerinden aylarca cevap alamamayla ya da herkese verilen standart cevaplarla kıyaslandığında, o insanca dokunuş da etkili oldu diyebilirim. Kendisinin önerileri doğrultusunda o ilk dosyamı toparlayabilirdim, fakat ben her şeyiyle yepyeni bir dosya hazırlamayı tercih ettim. Yaklaşık dokuz ay sonra yeniden yolladım ve kabul edilince çalışmaya başladık.
Yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir?
Öncelikle herkesin söylediği bir şeyi tekrar edeceğim, çok ve nitelikli okuma yapsınlar. İnceleyerek okumayı biraz da iş hâline getirip Türk ve dünya klasiklerini, artık kült kabul edilen eserleri okumakla başlasınlar. Bir süre sonra kendilerini besleyen türü ve yazarları keşfedince okumalarını o yönde yoğunlaştırabilirler.
Ben nitelikli dergileri takip ederek de çok şey öğrendim, öğreniyorum. Dergilerin içeriğindeki soruşturmalar, incelemeler, röportajlar, öyküler, şiirler ve öyküleri değerlendiren yazarın yorumlarını bir dönem aralıksız okurdum. Hem günceli takip etmek, hem de bizden önceki dönemleri öğrenmek adına dergi takibini de tavsiye ediyorum.
Yazmaya gelince, bu sürecin çok meşakkatli, sabır gerektiren, uzun bir yolculuk olduğunu unutmasınlar. Gerçekten sevip istedikten sonra, boza yapa öğrenecekleri bu yolda bıkmadan yürüsünler. Elbette her konunun olduğu gibi yazmanın da kendi içinde teknik detayları ve bir matematiği var. Bunları anlatan kitaplar, atölyeler de fazlasıyla mevcut. İlk öyküm Varlık’ta yayımlanıp ikincisi de bir yarışma seçkisine girince “Şimdi ne yapacağım,” diye düşünürken o atölyelerden birine katıldım ve çok şey öğrendim. Atölye eğitiminden sonra yaza yaza zaten kendi stillerini bulacaklardır.
Şunu da muhakkak eklemek istiyorum, yazmaya başlarken her neyle meşgulseler onu yapmaya devam etsinler. Keşke hepimiz sadece en sevdiğimiz şeyleri yaparak hayatımızı devam ettirebilseydik. Fakat bir de gerçekler dünyası var. Eğer kafanız ekonomik ya da başka bir nedenle rahat değilse zaten yazmaya odaklanmak zor. Üstelik aktif olarak hayatın içinde bulunarak hikâye biriktirme, gözlem yapma fırsatı da bulacaklardır.
Comments