1- Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız?
Oldum olası anlatmayı seven biriyim. Yaşım otuz beşe varana kadar çevremdeki kulaklarla idare edebildim. Sonrasında bir kulak yetmezliği aldı beni. Gözle işitilme çağımın geldiğini anladım. Bunun böyle olmayacağını düşündüm, adamakıllı işe koyulayım, dedim. Kitap tepelerine tırmanışa geçtim, sonu gelmez yolculuk. Ne adamlar varmış, ne romanlar, ne öyküler. Yazma eylemine hazırladım böylece kendimi. 2021 başında aldım kelimelerimi dizdim önüme boy boy, “Haydi olun,” dedim. Öykü oldular.
2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?
Öykünün kestirme işi sevmesi, kelime israfından uzak durması, net olması fıtratıma daha uygun. Klavyenin başına geçtiğimde, ne yazacağımı hiç bilmeden ilk kelimeleri yazıp sildiğim o anlardaki gizeme, metnin oluşmaya başladığı, ‘’Tencereden çıkana bak sen,’’ dediğim aşamaya bayılıyorum. Romanda bunlar nasıl sağlanır, şu an için hiç fikrim yok. Şiir diye bir türden bahsediliyor, sanırım geçen yüzyıllarda epeyce seviliyormuş. Özetle ben öykülerimle gayet iyi geçiniyorum şu aralar.
3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?
İlk öyküm geçen senenin kasımında yayımlandı. Bir denizineğini suyun içinde okşamak gibiydi.
4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?
Tema, konu belirleyip yazabilenlere saygım var, ben öyle yapamıyorum. Birkaç kez denedim, olmadı. Yazmaya ihtiyacım olduğunda laptopu göbeğime yatırırım, klavyedeki parmaklarıma başkasına aitlermiş gibi bön bön bakarım. Öyküler bir yerlerden kopar gelirler, birikirler. Bu kitap için konuşacaksak, heybem iyice dolunca dosyalama sürecine geçtim. Daha mizahi, ironik ve yalın olanları bir yere topladım.
5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?
Gelmeyen cevaplar, gelen olumsuz cevaplar, doğal bekleme süreleri, basılma aşaması…Sürecin böyle zorlu geçmesi, yazarın tercihinin faturası. Bir tür meydan okuma bedeli. Her anımızın ölüme karşı bir meydan okuma olması gibi. Zaman zaten bizi un ufak edip tozumuzu havaya üfleyecek önünde sonunda. Ne kalacak geriye? Tortu? Bana ne tortulardan. Bunları düşünüp durmak ‘’Ne zor işmiş yaşamak,’’ diye yakınmak kadar nafile. Benim işim sadece yazmak.
6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?
Yayınevlerinin saygınlığına dikkat ettim, Türk yazarlara, öykü türüne ilgilerini araştırdım. Sonuçtan mutluyum.
7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?
İşte benim sorum. Tavsiyecilerden geçilmeyen güzel ülkemizde suyundan tuzundan olsa gerek, eli biraz kalem tutan müthiş bir hızla ustalık evresine atlıyor. Timsah yavrusunun öyküsü gibi düşünmeliyiz bunu, yumurtadan çıkınca nasıl biliyor nehre gitmesi gerektiğini yavrucağız? Güdüsel, tamamen güdüsel. Bizim edebiyatçımız da yetmiş altı sayfalık dev hacimdeki eserini tamamladı mı soluğu edebiyat eleştirmenliğinde, yazarlık atölyesi kurma çalışmalarında alıyor. Sanırım güdüsel. Kuramlar, öykünün püf noktaları, kurgu, üslup, bir solukta okunacak metin nasıl yazılır, söyleşiler, aforizmalar, of, of, neler neler biliyorlar. Bense bir alıntıyla yetineceğim. Sonsöz yazar Faith Selves’den, olsun, ‘’Önce nehre var timsahcık. Sonra anneni bul. Bunları başardıysan yaşamak için babandan uzak dur, gerisi gelir. Hemen hipopotam avına kalkışma, işte bu kadar.’’
コメント