top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

İshak İlk Kitap Soruşturması- Fatma İçyer

1- Öykü yazmaya ne zaman nasıl başladınız?

Hani parmaklarıyla duvarlara, tavanlara şekiller çizen bazı çocuklar vardır ya işte ben o çocuktum. Hayal kurarak başladım sonra kurduğum o hayalleri parmaklarımla duvarlara yazardım yattığım yerden. Yazılı olarak bulabildiğim ilk öyküm yedi yaşımda kullanmaya başladığım ajandamda kayıtlı. Ortaokul 2.sınıfta, Türkçe dersinde bir defter öykü yazmıştım, öğretmenimiz sınıfta okuturdu. Yüzüm kızararak okurdum o öyküleri, ilk kez sahneye çıkmak gibiydi. Öykü yazmak sanki utanılacak bir şeydi benim için o yıllarda. Uzunca bir süre o metinlere bakamadım, hatıra kutumda unutmayı seçtim. Lisede daha başka şeyler yazıyordum, edebiyat derslerinde denemeler, haricinde ise fazlaca içe dönük, biraz arabesk, klişe, hiç kimseye gösteremediğim metinler. Üniversite yıllarımda ise daha çok araştırma, gezi yazıları, kitap tahlili gibi metinler yazdım ve bazı yerlerde yayımlandı. Aslında bütün hayatım boyunca yazmak, üzerinde dönüp dolaştığım, bir türlü hayatımın merkezine alamadığım, bazen tamamen bıraktığım ama asla kopamadığım bir şey oldu. En son 2019’da kesin olarak karar verdim ya yazacaktım ya yazacaktım. Hani çok arzuladığınız bir şeyi kesin olarak yapmaya karar verdiğiniz bir an olur ya işte öyle bir andı. İlk başladığım yere döndüm ve o gün bugündür öykü yazıyorum.

2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?

Yazmaya ilk öyküyle başlamak belki bir sebeptir ama özel bir neden gösteremem. Edebiyatın içinde çok fazla anlatma biçimi var. Bunlar arasında bir ayrım yapamıyorum, hepsi canım benim. Belki de mesele sadece anlatmak istediğimiz şeyi hangi türle anlatacağımıza karar vermektir. Türü bilinçli seçtiğimi söyleyemem. Edebiyatın ağır zanaat kısmını asla hafife almadan, yazmayı saklı bir enerjinin açığa çıkması olarak görüyorum, insanı yazdıran deli bir itki belki de. Kafamın içinde dolanan karakterler vardı, içimin çekmecelerinde beden bulmak isteyen duygular, anlatılmayı arzulayan nesneler, mekânlar. Bir solukta okunacak hikâyeleri, akıştan kopmayı engelleyecek canlı metinleri, çok sayfaya ihtiyaç duymadan meramını anlatan; bir karakter yaratmaya yetecek kelimeleri bir araya getirmek istiyordum.

Önce bir paragrafla başlayan bu metinler bir süre sonra iki üç sayfalık öykülere dönüştü. Bir gün dedim ki “Henüz olmadılar ama galiba ben öykü yazıyorum.” Bunu fark ettiğim anda daha yoğun bir şekilde öykü üzerine düşünüp okumaya başladım.

Sadece öykü değil hiçbir iyi edebiyat metnini yazmak kolay değildir. Beni en çok meşgul eden mevzu buydu. Öykü özelinde ise belli zorlukları var, bunları aşmadan iyi bir metin elde etmek mümkün değil sanki. Lafı uzatmadan, dolambaçlı yollara girmeden birkaç sayfada çatışmayı kurmak, bir karakter yaratmak, okuyucuyu ilk paragrafta hatta ilk cümlede öykünün atmosferine çekebilmek, ana temadan uzaklaşmamak, fotoğrafı çekilecek o bir anı klişeye düşmeden anlatabilmek ve iyi bir finalle; okuyucunun kafasında devam eden ya da başa döndürüp tekrar okutacak bir finalle bitirmek. Belli başlı zorluklar bunlar sanırım.


3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissettiniz?

Matbu olarak yayımlanan ilk öyküm Döngü’yü Dergah Dergisi’ne gönderdim. Klavyeye bastıktan sonraki üç gün zor geçti. :) Ali Ayçil’den aldığım maille öykümün kabul edildiğini öğrendim. Öykümü yayımlayacaklarını ama bunun sıradan dolayı uzun sürebileceğini söylediler. Dergiler öyledir, yayımlayacağız derler ama tarih vermezler. Bu beklemeyi çok kıymetli buluyorum, edebi bir terbiye adeta. Sonraki her üç ayın başında dergide ismimi aradım, nafile bir çabayla. 3.ayın sonunda pes ettim. 4.ayın başında bir gece yarısı -kapağı gece yarısı paylaşıyorlardı :)- durmaksızın çalan telefonla uykumu bölen arkadaşım Büşra haber verdi: “Fatma, Döngü Dergah’ta.” İlk önce uyku sersemliğinden anlayamadım. Hemen paylaşıma baktım ekranı yaklaştırıp adımı arıyordum ki Döngü’nün kapaktan yayımlandığını gördüm. O an ki hislerimi tarif edemem ama Dergah Dergisi’nin geleneğini bilen bunun Edebiyat meclisine ‘Hoşgeldin’ demek olduğunu bilir. Uzun yıllar boyunca kendime dahi itiraf edemediğim, köşe bucak kaçtığım ama en olmak istediğim yer orasıydı, o edebiyat meclisi. Yerini arayan bir göçebeydim o güne kadar. Yolun en başında olduğumu biliyordum ama bu hoş geldin benim için çok kıymetliydi.


4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünde mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?

Uzunca bir süre bir dosya oluşturma fikrini düşünmedim. Yazdıklarımın neye benzediğini bilemiyordum. Çeşitli dosyalarım vardı “Olmamışlar, ileride bakılacaklar, yarım kalmışlar.” Yayımlanmaya başladıktan sonra bu dosyalarla ilişkim zamanla azalmaya başladı, neyi nasıl yazmam gerektiğini anlamaya başlamıştım biraz biraz. Sonra bir gün yeni bir dosya açtım “Öykü Dosyası.” Dergilere göndermeyi düşündüğüm öyküleri burada biriktirmeye başladım. Tek dikkat ettiğim şey “Bu iyi bir metin mi?” kaygısıydı. Öyküler bitse bile zaman zaman oraya koyduğum öykülere geri dönüyordum. Kimi öyküyü yeniden çalışıyor kimi öyküyü ise o dosyadan başka dosyaya transfer ediyordum.

Hayır hiçbir tema üzerinden özellikle ilerlemedim, bu benim gibi yolun başında olan biri için kısıtlayıcı ve yaratıcılığı öldüren bir şey olurdu. Her öyküyü kendi özelinde değerlendiriyordum. O dosyanın 3/4 bittiğinde, bütün farklı karakterlere ve anlatımlara rağmen aralarında bir bağ olduğunu hissettim. Bambaşka hikâyelerdi ama bir şekilde iki kapak arasında olsalar uyumlu olacak hikâyelerdi. İtiraf etmeliyim ki bu benim için çok şaşırtıcıydı. Bilinçsiz bir şekilde zihnen bir bütünlük içinde yazdığımı fark ettim öykülerimi. Tabii bunu ne kadar başarabildiğimi okuyucu daha iyi değerlendirecektir.

5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun bir süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanmayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?

Bütün samimiyetimle söylemeliyim ki bu en son düşündüğüm şeydi. Yazan arkadaşlarımla zorluklarını konuşuyorduk ama masamın başına oturduğumda zihnimden tamamen çıkıp giden bir şeydi. İstesem bile düşünemiyordum çünkü ben salt yazmak istiyordum, başka türlü bir anlatma biçimi bilememenin çaresizliğiydi belki de. Konuşarak anlatabilseydim ya da başka bir sanat disiplinine tutkuyla bağlanabilseydim yazmazdım. Ayrıca bütün yaratım süreçlerinin kendi içinde bir kaderi ve yolculuğu olduğuna inanıyorum. Edebiyatın bir heves değil uzun bir yol olduğunu bilecek yaşa gelmiştim. Bu yol çok zor ve uzun olabilirdi. Her şeyi göze almıştım, yol ne kadar çetrefilli olsa da gözümde büyümüyordu çünkü odağım orası değildi, yazmak sadece yazmak istiyordum. Bir yere ulaşamayabilir, kabul görmeyebilirdi, her şey sonsuz evren içinde mümkündü. Bu kabullenişle yola koyulmuştum.


6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?

İyi kitaplar çıkaran, adı geçince “Oradan kötü kitap çıkmaz,” diye düşündüğüm yayınevleri vardı doğal olarak. Temeldeki kaygım ise metinlerimin önüne kimliğimin, inandığım değerlerin, dünya görüşümün, cinsiyetimin alınmadığı bir yer istiyordum. Metin üzerine yapılacak her türlü eleştiriye açığım ama işler her zaman metin üzerinden ilerlemiyor maalesef. İdeolojik körlükler kötü metinlere iyi diyebiliyor ya da çok iyi metinler yazarının dünya görüşü yüzünden kabul görmeyebiliyor. Bunlara takılmak istemiyordum. Öykülerimin bir kitap oluşturacak kıvama gelmesiyle ilgileniyordum. Elimde olmayan şeylerle ilgilenmek enerjimi düşürüyordu. Bu yüzden dosyam bitene kadar herhangi bir yayınevi olsun diye diretmedim. Daha sonra başka dergilerde öykülerim yayımlansa da ilk öyküm Dergah Dergisi’nde yayımlandığı için insiyaki olarak dosyamı Dergah Yayınları’na gönderdim. Hem editöryal sürecin karşılıklı istişareyle ilerlemesi ve yıpratıcı olmaması hem de yayımlanma aşamasında Dergah Yayınları’nın verdikleri sözleri tutmaları beni en ferahlatan şeydi. “Dosyanızın son şeklini şu zaman teslim ederseniz şu zaman çıkacak.” İlk kitabını çıkaran bir yazarın en çok duymak isteyeceği şey bu olurdu sanırım.


7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?

Açıkçası bunu söylemek bana düşmez. :) Buna çok iyi cevaplar veren harika yazarlarımız var. Sadece kendimden yola çıkarak belki şunları söyleyebilirim. Bu yolculuğun uzun ve meşakkatli olduğunu en baştan kabul etmek, yazmayı boş vakit işi olarak görmemek, çok fazla yazmak ve belli bir eşiğe varana kadar yazdıklarımızdan tereddütsüzce vazgeçebilmek, metin üzerinde çokça çalışmak ve iyi metinleri; özellikle de kendinden öncekileri ve günümüz öykücülerini yerli yabancı fark etmeksizin iyi bir şekilde takip etmek derdim. Başka zaman başka şeyler de söylemek mümkün çünkü bunun bir tane yolu yok.

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page