1- Öykü yazmaya ilk ne zaman, nasıl başladınız?
Öykü türünün ve gereklerinin bilincinde olarak ilk metnimi 2014 yılında üniversitede bölüm dergisinde yayımlanması için yazmıştım. Türkçe öğretmenliği mezunuyum, o dönem bölümde yıllardır çıkardıkları derginin ekibine katıldım. Editörlük yaparken edebi eserle de içeriğe katkı sunmak istediğim için bir öykü kaleme aldım. İlk eleştirmenim Yeni Türk Edebiyatı hocamdı. Güncel edebiyat dergileriyle ilk tanışmam da aynı döneme denk gelir. Hocamızın masasında görmüştüm Aşkar’ı. Sonrasında bir süre uzaklaştık, tür ağırlıklı okumalarıma eğildim. 2019 yılından beri neredeyse aralıksız öykü üretiyorum, yetkin yazarlardan metinlerimle ilgili görüşler alıyorum, günümüz dergilerini ve öykücülerini takip edip okumaya özen gösteriyorum.
2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?
Kendi sesime eğildiğimde kalemimin neye yatkın olduğunu keşfetmekle gelişen bir süreçti öyküyü seçmem. Ben de ortaokuldan beri yazmayı, defter tutmayı sevenlerdenim. Öykü, okuma ve yazmaya en uzak hissettiğim türdü. İyi bir roman okuruydum, adına roman dediğim ürünlerim vardı, ileride de roman yazacağımı düşünürdüm. Zamanla mı değişti bir anda mı emin değilim. Öyküyü seçmemde edebiyat dergilerinin payı büyük. Farklı olduğuna inandığım bir bakış göstermek istiyordum, ruhumda tez canlılık da var, hâliyle mizacıma uyan, kendimi yazarken bütünüyle ait hissettiğim tür öyküydü.
Yazma eylemininse hiç kolay olduğunu düşünmüyorum. Kolay yazabilmekte,eylemin ve ürünün gerçekliği, samimiyeti, sahiciliği noktasında eksiklik hissederim. Ürün teknik olarak çok iyi kurgulanabilir ama onu ayakta tutan, okurla bağ kurmasını sağlayan şeyin eşyanın ruhu mevzuundaki gibi metnin ruhu olduğunu düşünüyorum. Ona bu ruhu verebilmek sancılı bir süreci beraberinde getiriyor.
3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzdeneler hissetmiştiniz?
Üzerinden belli bir zaman geçtiği için net olarak hatırlayamıyorum ancak yayımla beraber yetkinlik ve omuzlarımdaki ağırlığı hissettiğimi söyleyebilirim. Metinlerimin ulaşılabilir olması, benim talebimle değil insanların kendi takdirlerince okunabilecek olması aslında kontrolün benden çıkması demekti, bu fikre alışmamı sağladı.Metin yayımlandıktan sonra okurundur sözünün ne olduğunu anladım. İlk öyküm büyük bir ağa sahip olmasa da çok da küçük olmayan; ekibinde yer aldığım dolayısıyla ekibini, yayım sürecini bildiğim bir dergi olan Edebice’de yayımlandı. Bu da edebiyat dünyasında temkinli ve güvenli ilerlememde yardımcı oldu. Önceliği tanıdığım dergilere vermem yazarlık sürecimde yazarın mutlak yalnızlığı dışında yalnız hissetmemi engelledi, yazmak ve yayım noktasında daha rahat ve cesaretli olmamı sağladı. Hayatınızda ne yaparsanız yapın sizi destekleyen bir ailenizin olması gibiydi bu. Doğru zamanın geldiğini düşündükçe de güncel edebiyat dergilerine metinlerimi gönderdim. Ne kadar çıkarsa çıksın her yayım ilk heyecanı içinde taşıyor. Dergi kapağında diğer yazarlarla birlikte ismimi görmek dingin bir mutluluk, bireysel bir gurur veriyor.
4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?
Öykülerim neredeyse ilk ürünlerden beri günümüz edebiyat dergilerinde yayımlanıyor. Hâliyle epey bir metin birikimim olmuştu. Kitabın ne zaman çıkıyor, sorularıyla birlikte çevremden de kitap çıkarmam yönünde tavsiye alınca metinleri bu gözle tekrar inceledim. İçlerinden en olgunlarını, tema ve yöntem yakınlığı olanları belirledim.
Metinleri iki ya da üç bölüme ayırma fikrim hep vardı, böyle kitapları okumaktan daha çok hoşlanıyorum. Akıllıca da geliyor. Ben bölümlere kitabın ismini belirledikten sonra karar verdim. Kitabım ismindeki gibi “Denizağaçları” ve “Kemikyüzleri” olmak üzere iki bölümden oluşuyor. İçeriklerini de arka kapakta şöyle açıkladık: “Denizağaçları’nda, alışılmışın içinde olup bitenler ilk kez görür gibi izlenirken Kemikyüzleri’nde, insan zihninde ve ruhunda kat kat derine inip hapsolunan karabasandan uyanma çabasındaki o aşina duyguya varılır.” Okur ilk bölüm olan Kemikyüzleri’nde biraz karanlık biraz gerçeküstü yönü de olan belki daha postmodern denebilecek öyküleri bulacak. Denizağaçları metinleri ise çocukla veya çocukluk travmalarıyla bir şekilde bağlantısı olan metinler. Orada çocuk bakışının sıcaklığını da çocuğa dair acıyı da okuyabilecekler. Bölüm isimlerim bana böyle bir toplamı çağrıştırdı ve öyle yapmaya çalıştım. Umarım okura da bunu hissettirir.
5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?
Kitaba giden süreçte çevremce yalnız hissettirilmediğimi söylemiştim. Yayınevim de olan Ötüken Neşriyat bünyesinde çıkan Söğüt dergisinde üç yıldır hikâye editörlüğü yapıyorum. Hem ekibimizle hem yayınevimizle zamanla manevi bir bağ kurduk. Bu yüzden dosyamı yayınevine teslim ettiğinde okunmayacağını düşünmedim. Doğrusu olumsuz bir duygum, kaygım olmadı. Sadece zaman konusu belirsizdi ancak bunu herhangi bir büyük yayınevinde kim olursa olsun yaşıyor. Yayım prosedürleri gereği belli bir süre bekledim, orada da hangi aşamada olduğunu sorup öğrenebilecek durumdaydım. Yine de ellerinden geldiğince sürecin hızlı işlemesini sağladıklarını bildiğim için içim rahattı. Tüm bu süreci şanslarımdan biri olarak görüyorum.
6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?
Bir önceki soruda bahsettiğim gibi benim yolum doğası gereği kendi yayınevine ulaştı. Elbette yine de bir yazarın yayınevinden beklentileri neyse hepsini pek çok açıdan düşünüp değerlendirdim. Farklı bir yönde karar vermem için bir sebebim olmadı ama burada olmak için hayli sebebim vardı. Kitap kapağımı tasarlamama müsaade ettiler örneğin, her şeyin içime sinen şekilde olmasını sağladılar. Ötüken Neşriyat’ın her bir üyesine çokça teşekkür borçluyum.
7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?
Küçükken öğretmenlerimiz, büyüklerimiz bize ne kadar hayat dersi verirse versin o yanlışlara düşmeden öğrenemezdik. Bunun her yaşta kısmen de olsa devam etmesi gibi yazarlıkta da nasihatlerin bir kısmı yaşanmadan anlam bulamayabiliyor. Yine de birkaç şey söylenebilir;ilki kendilerinden ne kadar eminlerse tavsiye aldıkları kişilerin de onların yazarlık amaçları, yönelimleri, yetenekleri konusunda onları iyi tanıdıklarından emin olmaları. Öykücü olarak aşılması zor ve pişmanlık veren durumlardan biri yanlış tavsiyelerle kendi yazma eğiliminden uzaklaşmak olabilir, böylece kişinin kendini bulma süreci uzayacaktır. Öykü yazmayı bir yazma disiplini olarak görmelerini öneririm. Önce yazdığı alanı ve türü sonra kendilerini, diğer yazarları ve muhatabı okurları ciddiye almalarını yeğlerim. Ve en nihayetinde yazma tekniği, kurgusu, edebiyat akımlarınca olabildiğince çeşitli yazarları okumaları yine kendi becerilerini keşfetmekte yardımcı olacaktır.
Comments