1- Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız?
Aslında yazmaya şiirle başlamıştım. Hatta hiç öykü yazamayacağımı düşünüyordum. Daha sonra şiirde çok da yetenekli olmadığıma karar verdim. İlk başta denemeler yazdım. Bu sırada daha çok roman ve öykü okudum. 4-5 sene önce öykü yazmaya başlamıştım ama bunları yayımlayacak cesarete sahip değildim. 2 yıl önce Bubisanat’ta Nostalgia adıyla bir öyküm yayımlandı. Ama ciddi anlamda ilk öykümü siz yayımladınız diyebilirim.
2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?
Açıkçası kendimi öyküde buldum. Bir küçük haberden yola çıkarak bile bir öykü yazabiliyorsunuz. Öykü yazmak bence kolay bir iş değil. Edebiyatın zanaat kısmında da iyi olmanız gerekiyor. Öykü metin açısından kısa olduğu için kolay yazılabilir bir tür olarak görülüyor. Ancak işin gerçeği pek öyle değil.
3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?
Yayımlanan ilk öyküm Nostalgia’ydı. Elbette mutlu olmuştum, çok beğenilmişti okur tarafından. Daha sonra siz değerli İshak Edebiyat ekibiyle iletişime geçtim. Siz de sayfalarınızı açtınız. Bunun için de çok teşekkür ederim. İnsan kendi yaptığı bir şeyin değerlendirilip, yayımlanmasından mutlu oluyor tabi. Bir güven geliyor. Sonuçta emek veriyorsunuz ve o emek az veya çok ilgi görüyor. Bu gerçekten çok güzel bir duygu. Bir tiyatrocunun sahnede aldığı alkış gibi değerli.
4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?
Aklımda hep bir kitap çıkarma isteği vardı. Şiir dosyası hazırlamıştım ancak daha sonra deneme ve öykü yazmaya karar verince şiirleri bıraktım, Haldun Taner’in Ferhan Şensoy’a verdiği günde 20 sayfa yazacaksın öğüdünü ben de tuttum. Sonra böyle bir kitap çıktı ortaya.
İlk kitabım olan Bir Bakışın Anlattıkları’nda denemeler de var öyküler de. Aslında pandemi zamanında aldığım notlardan, okuduklarımdan yaptığım çıkarımlardan böyle bir tema çıktı. İçinde Cortazar da var, uçakların kanadına tutunmaya çalışırken çok kötü şekilde can veren Afganistanlı Zeki Enveri de, ya da ABD’nin kongre binasını basan pagan adamın hikâyesi de var, kâğıdı bulan Çinli’nin de. Hepsi aslında birer insanlık durumu diyebilirim ve bu durumların ortak yönleri de oldukça fazla.Ama kitabın merkezinde aslında bugün de yaşadığımız medeniyet çatışması var.
5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?
Yayıncılık piyasası sıkıntıda. Çoğu yayınevi baskı maliyetlerinin de yazarın karşılamasını istiyor. Tabi yazarların da böyle bir durumu yok ve olsa bile para vererek kitap bastırmak pek etik bir durum değil yazar için. Doğru da değil. Bir yazar ortaya yayımlanmaya değer bir eser koyuyorsa buna verdiği emeğin karşılığını almalı. Bir Bakışın Anlattıkları benim ilk kitabım olduğu için ben bunu bir deneme olarak gördüm. Bahsettiğiniz sorunları bildiğim için, farklı bir yol izledim ve kitabımı doğrudan yayıncılık yöntemiyle çıkarttım. Tabi bunun da başka türlü zorlukları var.
6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?
Esasında bir iki yayıneviyle görüşmüştüm ancak yüksek maliyetler, “ünsüz” bir yazarın önünde engel oluyor. Yayınevleri kesin satışı olan, ismi olan yazarları tercih ediyor. Sonuçta bu işin bir de ticari boyutu var. Hedefimde bir yayınevi vardı. Maddi zorluklar oradan yayımlanmasına engel oldu.
7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?
Bildiğim kadarıyla bu soruya cevap vereyim. Listenin başında okumak geliyor. Sonra bir hareket noktası belirlemek. Bu bir anı olabilir, günlük hayat içerisinde bir gözlem olabilir, hatta küçük bir haber de olabilir. Ama bir hareket noktası şart diye düşünüyorum. Sonra farklı bakış açıları geliştirmek gerekir diye düşünüyorum. Hep aynı pencereden hep aynı yerden bakamayız. Başkasının yerinden, gözünden düşünmek. Bu sayede karakter yaratmak daha kolay olur. Tabi bir de sürekli yazmak gerekiyor. Ancak en zor iş o yazılanları tesviye etmek. Gerçekten kuyumcu hassasiyeti gerekiyor. Tabi bu çağ eskisi gibi değil. Daha hızlı. Her şey çabuk eskiyor. Dolayısıyla yazarın eli hem hassas hem de çabuk olmalı. Bir de hata yapmaktan korkmamak gerekiyor. Hata yapmayı göze aldığınızda yola çıkabiliyorsunuz. İnsan sonuçta göç yolunda. Sürekli olarak zaman ve mekân değiştiriyor. Şiir, hikâye, öykü, roman hepsi o göç yollarında gidip geliyor. Bu uzun yolda düşmek, tökezlemek anormal bir şey değil. Yazma işinde de öyle. Nihayet yazmak da yürümek gibi bir eylem. Elbette her öykü mükemmel olmayacak. Ancak burada önemli olan her türlü eleştiriye açık olmak. Yazmayı geliştiren şeylerden birisi de eleştiridir. Siz anlamıyorsunuz, bilmiyorsunuz demek yerine en saçma eleştiriyi bile değerlendirmek gerekir.
Comments