1- Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız?
Bu soruya şöyle cevap vereyim. On iki yaşımda Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” romanını okuduğum zaman yazmaya başladım. Feride’nin günlüğünü okuyan Kamran ve mutlu sonla biten roman bende romantik bir hikâyenin kahramanı olabilme fikrini uyandırdı sanırım. O zamanki çocuksuluğumla. Uzun uzun günlük tutmaya başladım. Hatta o zaman doğum günümde gelen hediye ilk günlüğüm olmuştu. İtiraf etmeliyim ki hâlâ günlük yazarım. Günlük tutmanın hem yazarlığıma hem de ruhuma büyük katkıları olduğunu düşünüyorum. Fakat öykü türünü seçip yazmaya başlamam ise son dört yılda yazarlık atölyeleriyle oldu.
2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?
Hep roman ve şiir okumuş biri olarak bildiğim ve ilgilendiğim bir tür değildi aslında. Onat Kutlar’ın“İshak” isimli öykü kitabını okuduğum zaman duvara çarpmıştım, sarsılmıştım. Uzun süre etkisi altında kalmıştım. Farklı zamanlarda, aynı topraklarda yaşadığım birinin kitabı olması da beni hâliyle daha da çok etkilemişti. Hatta ilk zamanlar öykü okumak ruhuma acı bile vermişti. Romanın belki bazen onda biri hacmindeki bir kitap beni bu denli nasıl sarsar, diye düşünmüştüm. Öykünün kendine has büyülü bir dünyası olduğunu düşünüyorum. O dünyaya girip kaybolmak ve o dünyada var olmak beni çok ama çok mutlu ediyor. Öykü türünün, yazılması en zor tür olduğunu düşünüyorum. Bir romana sığacak kadar olayı, duyguyu siz iki üç sayfada veriyorsunuz. Kelimelerin tüm gücünü ortaya koyarak iyi işlenmiş metinler yazmanız lazım. Öykü, hata kabul etmeyen kısa sürede yazılmış gibi görünen fakat epey uzun süre olgunlaşıp demlenmesi gereken bir tür. Öykü demlendikçe kendini buluyor, var ediyor.
3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?
İlk öykümü Sevgili Neşe Bakan Hoca’mın tavsiyesi ile Oggito’ya yollamıştım. Dergilerde genelde yazarına dönüş olmadığı için yayımlanıp yayımlanmayacağını da bilmiyordum. Üzerinden bir hafta geçmişti ve ben bir ses, bir haber bekliyordum. Akşam bir yazarın söyleşisine katılmıştım ve tam o sırada siteye bakmak aklıma geldi. Siteyi açar açmaz adımı görünce şok oldum. Öykümü yolladıktan iki gün sonra yayımlamışlar ve bundan benim haberim olmamıştı. Hâlâ inanamadığımdan on üç yaşındaki kızımı çağırdım ve “Ben mi yanlış görüyorum?” dedim. Kızım “Evet, anne senin ismin yazıyor,” deyince hemen Neşe hocama “Başardık hocam,” diye mesaj attım. Sonrası mutluluk dolu epeyce bir gözyaşı tabii… Hayallerime kavuşmanın mutluluğu tarif edilemezdi.
4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?
Kitap çıkarma konusunda epey çekincelerim vardı. Nasıl olacak, ne olacak pek bilgim de yoktu. Sevgili Ayşe Ay ve Veli Ay, bu konuda bana çok yardımda bulundu. İsmini sayamadığım birçok arkadaşım da bana hep yol göstermeye çalıştı.
Dosyayı hazırlarken belli bir tema üzerinden yürümek istemedim. Öykülerim belli temalara göre yazılmış da değillerdi. Hepsinde farklı hayatlar ve çıkmazlar vardı. Küçük insanların büyük dünyasını anlatmaya çalışıyordum. Ne okumak istediysem onu yazmıştım biraz da. Belki her yazar gibi... Bazen hayatı, yaşadığımız sistemin yersiz dayatmalarını eleştiren bir genç kadın, bazen eski kırık dökük bir aşk hikâyesi, bazen de atı, en yakın arkadaşı olan çocuğun hikâyesi... Bu biraz da benim hayattaki konumumdan kaynaklanıyor belki de. Bazen bir anne, bazen bir eş, bazen de hastane koridorlarında hastalarına şifa olan hemşire...
5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?
Kitap yayımlatma konusunda epey deneyimim vardı aslında. Arkadaşlarımdan dolayı. Kanonik olarak bilinen yayınevlerinden dosyası dönen arkadaşlarım olmuştu. Dosyasına bu derece güvendiğim arkadaşlarımın bile reddedilmesi ben de epey tereddüt oluşturmuştu. Hâl böyle olunca yayınevi seçimi konusunda epey tereddüt yaşadım. Dosyası yayınevinde bekleyenler vardı. Çok iyi yazdığını bildiğim hâlde dönüş yapılmayanlar vardı. Yayınevinden teklif aldığı hâlde dosyası hâlâ basılmamış olanlar… Kitabı büyük bir yayınevinden çıktığı hâlde tanıtımı yapılmayanlar… Kitap fuarlarına davet edilmeyenler ve daha neler neler… Bu konular beni epey düşündürdü. Bir yandan yayınevlerinin kitabın satışına dair endişeleri, bir yandan ülkemizin okuma oranı, artan kitap fiyatları… Hepsi beni çokça düşündürdü.
6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?
Zihnimden geçen yayınevleri vardı tabii… Fakat yayınevlerinin politikaları ile uyuşmuyordu bazı fikirlerim, yukarıda bahsettiğim hususlarda. Orta yolunun bulunamayacağını da anlayınca vazgeçtim.
Sonunda Gaziantep merkezli Serencam Yayınları’na dosyamı verdim. Genel Yayın Yönetmenimiz kendisi de bir yazar olan Sevgili Gülşen Gazel. Bana çok yardımcı oldu. Bir yazar olarak endişelerimi çok iyi anladı ve bana yol gösterdi.
7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?
Öykü yazmaya yeni başlayanlar için şunu söylemek isterim: Öykü yazmak zor. Türk edebiyatını ve dünya edebiyatını takip etmeleri ve sürekli öykü okumaları gerekiyor. Ayrıca sizin siteniz gibi öykü yayımlayan birçok dergi ve web sitesi var. Onları takip etmeliler. Hatta öykü yayımlayan basılı dergilerden beğendiklerine abone olmalarını tavsiye ederim. Hepsinin sonunda sürekli okumak var aslında. Belgesel izlemenin ve yeni yerler gezmenin de öykü yazarken insana büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Çantalarına hepsini koymalarını tavsiye ederim. Okuyacaklar, hayatın içinde yaşayacaklar, bir adım geriden izleyip hep gözlemleyecekler…
İshak Edebiyat’a çok teşekkür ediyorum.
Comments