top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

İpek Demirer Yazdı- Gölgesiz Matiz

Okur olarak, özellikle de öykü okuyan bir okur olarak belli bir standartta yazan yazarları okumuyorum. Evet, kitabı alıyorum üç dört öykü okuyorum. Bakıyorum edebiyat değil mesaj kaygısı. Aynı şekilde işlene işlene Akakiy Akakiyeviç’in paltosuna (sabahlık mı demeli) dönmüş konular, hiç düşünmeden bırakıyorum kitabı. Elbette aynı konuları işler yazarlar. Ama aynı şekilde işlemeleri okuru bir kısır döngüye sokuyor. Böylece ne anlattığını bırakıp nasıl anlattığına odaklanmaya başlıyorsun. Böylece büyülü gerçekçi, alegorik, bilim kurgu ve postmodern (PM) öykülerin peşine düşmeye başladım. Bülent Ayyıldız’ın Gölgesiz Matiz kitabı da bu anlamda önemli benim için. Gelin, öykülerin birkaçına kısa kısa bakalım.

Gölgesiz Matiz öyküsüyle başlıyor kitap. Öykü atmosferi iyi oluşturulmuş okuru hemen içine çekiyor. Kullanılan sokak jargonu ya da kimilerinin bitirim dili dediği dil başarılı bir şekilde kullanılmış. Anlatıcı birinci tekil şahıs (ben). Hatta kitaptaki öykülerin çoğunluğu ben anlatıcı ile yazılmış. Merak ettim şahsen. Neden öykülerin çoğunu 1.tş. anlatıcıya anlattırmayı tercih etti? Bu öyküdeki anlatıcı olaya şahit olmuş. Güzel tarafı şahitliği sırasında kafası biraz dumanlıymış. Özellikle bu durum çok hoşuma gitti. Böylece okuru arada bırakıyor ve anlatıcıya inanıp inanmamak okuyucunun inisiyatifine kalıyor. 16. Sayfada “Neriman’ın gölgesi gitmişti.”diye başlayan kısımda mahalleli gölgelerinin kaybolduğunu anlayınca isyana kalkıştı diyor anlatıcı. Ama gölgeler neden önemli? Gölgesi kaybolan mahalleli ne eksiklik hissetti de isyana kalkıştı? Bunlar soru işareti. Birkaç cümle ile kolaylıkla verilebilecek ayrıntılardı. Gölgesizlikle ilgili bir mağduriyet icat edebilirdi. Bahsi geçen kısım daha iyi otururdu. Anlatıcının kafa matiz zaten. Anlattır istediğini. Yine de kurgusu en sağlam öykülerden biriydi.

Sıradaki öykü Kozmosta Dımdızlak olanlara gelsin. Öykümüz bilim kurgu (BK). Görüyorsunuz ki yazarımız denemekten çekinmiyor. Bu yüzden tebrik ediyorum kendisini. Kahramanımız evrende yapayalnız, dımdızlak kalmış. Belkide ‘’yazmasam deli olacaktım’’ sözünden yola çıkarak yazıyor. "Gezegende kaçıncı günüm emin değilim. Saatim bozuldu.’’ diye başlıyor. Öykü girişi için güzel cümleler. Hemen okurun dikkatini çekiyor. Öyküyü kahramanımızın tuttuğu bu günlükten okuyoruz. Kahramanımızın arkadaş bulma çabalarını, yalnızlıkla baş etmeye çalıştığını görüyoruz. Bulduğu yumurtalar çatlasın diye bekliyoruz. Keyifle okunacak bir öykü. Öykünün fikrine diyecek yok. Güzel bir konu. Bunu günlükle anlatması da hoşuma gitti. Öykünün sonlarına doğru sanırım kelimesini çok kullanılmıştı. Ve sonu aceleye gelmiş gibi hissediyorsunuz bittiğinde.

Öykümüz bir merhaba(Labas) ile başlıyor. Bol göndermeli PM bir öykü. Göndermelerin bol olması bana kalırsa öyküyü odağından saptırıyor. Godot, Akakiyeviç, Tarkovski göndermeleri vardı. Birine odaklanmasını tercih ederdim okur olarak. Mesela Akayaviç göndermesinin öyküye hiçbir katkısı yoktu. Öykü kahramanımız bir senarist. Ama öyküde senaryo, film çekmek konularıyla ilgili hiçbir tanım terim jargon yoktu. Oysa yazarımızın bu konuda tecrübesi olduğunu biliyoruz. Kullanabilirdi. Bu öyküye ne kadardı? Karakter derinliği. Ki bunu çok önemli buluyorum. Öykülere son yazmak çok zor bir iş. Bunun bilincindeyim. Ama pat diye biten ya da okuru tatmin etmeyen sonlarda okuru hayal kırıklığına uğratıyor. Yine çok beğendiğim bir konu bulmuş yazarımız. Ama öykünün sonu konu karşısında sönük kalmış. Bunlara rağmen ilham verici bir öyküydü.

ismail pelit cinayeti, öykünün ismi bu şekilde yazılmış. küçük harflerle. hatta öykünün kendisi de öyle. elbette bunun bir sebebi var. zaten sebebi olmayan öykü de görevi olmayan bir ögenin öyküde ne işi var değil mi? kitabın en sevdiğim öyküsü bu öykü oldu. ben de bölümü büyük harf kullanmadan yazmak istiyorum müsadenizle. yazarımız öyküsünde bir başka yazarı öldürüyor. peki neden başka bir yazar değil de ismail pelit? ismail pelit kitaplarında başka yazarları öldürmesiyle meşhur bir yazarımızmış. bülent ayyıldız’ın öyküsünü okumadan önce bilmiyordum. bülent ayyıldız da o beni öldürmeden ben onu öldüreyim diye düşündü sanırım. başarılı bir postmodern (PM) öykü. başarılı diyorum çünkü ismail pelit’i tanımayan bir okur öyküyü anlıyor ve keyif alıyorsa bu elbette başarıdır. bir yazarı ya da bir kitap kahramanını öykünüzde konuk edebilirsiniz. ama bunu yaparken bahsettiğiniz yazar ya da kitap kahramanını tanımayan okur da öykünüzden tat almalı. anlatmak istediğinizi anlamalı. bu öyküsü için bülent ayyıldız’a teşekkür ediyorum. hem beni yeni bir yazarla tanıştırdı hem de güzel bir PM öykü okuttu bana.

Son olarak, son öykü Hayâl-i Zıl öyküsünden bahsedip kitabı meraklı okurlarına bırakmak istiyorum. Öykü bir seyirlik oyunu gibi

“Evvelâ resmeylemiş resmeyleyen resmi zilâl,

Perde kurdum, şem’a yaktım gösterem zıllü hayâl.

Fanî dünya kesretinde aldanıp etme cidal,

Kâinatın sırrını bilsin deyu ebvabı hâl.” dörtlüğü ile başlıyor. Bir seyirlik oyunu gibi de yazılmış. Mukaddime, fasıl ve bitiş olarak üç bölüme ayırmış öyküyü yazarımız. Perde kurup şem’a yakmış yani. Seyreylemez misiniz? Mukaddime bölümünde mekan tasviri çok hoşuma gitti. Binbir Gece Masalları'ndan bir bölüm okuyorum sandım. Diğer bölümleri de keyifle okudum. Nostaljik zevkleri olan bir insan olarak gölge oyunu ile ilgili, bir hayali ile ilgili öykü okumak çok hoşuma gitti. Öykünün sonuna doğru zafer nidası atarak, “Yıktın perdeyi, eyledin viran.. dedi. Ancak gerisini getiremedi.” kısmını okurken İbrahim Usta kadar benim de hevesim kursağımda kaldı. Öyküde atmosfer karakter derinliği enfesti. Okurken anlamını bilmediğiniz kelimelerle karşılaşabilirsiniz. Bana çok normal ve çok yerinde geldi. Bir hayali bizim şu an konuştuğumuz şekilde konuşsaydı abes olurdu.

Kitapta toplam on üç öykü var. Hiçbir öykünün birbirini tekrar ettiğini iddia edemezsiniz. Konuları, mekanları, anlatım şekilleri tamamen birbirinden farklı. Eksiğiyle fazlasıyla farklı bir tattı benim için. Her öykü kahramanının kendi üslubunun olduğu güzel bir kitap okudum. PM yazıyor olması da ayrıca mutlu etti beni. Tam da bu sebepten yazarımızı takipteyim. Sevgili Bülent Ayyıldız’a tekrar teşekkür ediyorum. Emeklerine sağlık, ilhamına bereket. Öyküyle kalın.


İpek Demirer

0 yorum

Comments


bottom of page