1- Öykü yazmaya ilk ne zaman, nasıl başladınız?
Ortaokul, lise dönemlerimde kendimce yazılar yazmaya başlamıştım ama çoğunlukla deneme türünde ya da o anki düşüncelerimi yazmaya çalışırdım. Çalışırdım diyorum çünkü kafası karışık bir ergen olarak ne demek istediğim ne yazdığım belli değildi muhtemelen. Sonradan sonraya öykü okumanın keyfine vardıkça, ben de kafamda hikâyeler oluşturmaya başladım ama hemen kâğıda dökemedim. Hayal dünyamda tasarladıklarımı olduğu gibi anlatabileceğimden, yazabileceğimden, okuyucuya geçirebileceğimden emin değildim. Öykü kitapları, dergileri okudukça bir cesaret geldi ve ilk olarak Saç öyküsünü kaleme aldım. Tarih olarak iki bin on altı civarı diyebilirim. Yazma serüvenimde, konuşkan insanların olduğu bir ailede büyümenin de oldukça katkısı var elbette. Onlardan dinlediğim pek çok hikâyeyi, hatırayı öykülerimde kullanmışımdır.
2- Tür olarak neden öykü?
Öykü okumayı da yazmayı da çok seviyorum ama en sevdiğim tür diyemem. En sevdiğim diye bir şey olmuyor genelde benim hayatımda. Farklı türlerde okumaya ve kendimce yazmaya gayret ediyorum. Öykü yazmaya başlamadan önce, bazı kavramlar hakkında çok fazla düşünür, o kavramlarla ilgili hikâyeler oluştururdum. Fark ettim ki o hikâyeleri anlatacağım en uygun tür öykü. Sade ve anlaşılır yazabilmem için kısa öykü formatı tam bana göre aslında.
3- Öykünüz ilk ne zaman ve nerede yayımlandı?
Dediğim gibi ilk yazdığım öykü, kitabımın da ilk öyküsü olan Saç. Öykü Gazetesi’nde yayımlanmıştı. Yılını tam hatırlayamıyorum, yine iki bin on altı, on yedi o aralık olması lazım. İlk göz ağrım odur.
4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikriniz nasıl oluştu?
Bir kere yazmaya başlayınca devamı geliyormuş. Savaşla ilgili bir şeyler yazmak istemiştim. Yine çok düşündüğüm, aklımda ölçüp tarttığım, karakterler oluşturduğum bir dönemdi. Bir internet sitesinde savaş ve müzikle ilgili okuduğum bir yazıdan da esinlenerek ikinci öyküm olan Adagio’yu yazmaya başladım. Çok sevdiğim, çizimlerine hayran olduğum arkadaşım Aslı Canpolat’la bir gün otururken ortaya şöyle bir fikir attık. Ben yazıyorum sen çiziyorsun, acaba üslubumuz birbirine örtüşür mü? Ortaya nasıl bir iş çıkar? Öykülerimin görsele dökülmesi düşüncesi çok hoşuma gitmişti. Deneme yapmak istedik ve Adagio öyküsünü bitirip Aslı’ya yolladım. Birkaç gün sonra harika bir illüstrasyon gönderdi bana. O an ikimiz de devam edip, yazıp çizdiklerimizi kitaba dönüştürmeye karar verdik.
5- Yayınevini neye göre belirlediniz?
Monokl Yayınları sevdiğim, takip ettiğim, kitaplarını okumaya çalıştığım bir yayıneviydi. Daha çok çeviri edebiyata ve felsefi yayınlara ağırlık verdiklerinden ilk başlarda hiç aklımda yoktu onlara yollamak. Dosyayı bitirdikten sonra tarzıma uygun, dosyamla ilgilenebilecek bir yayınevi araştırırım diye düşünüyordum. Aklımda bir iki tane vardı. Tam bitirdiğim sıralarda Monokl Yayınlarının yerli edebiyata yöneldiğini öğrendim. Bir tweet gördüm bununla alakalı ve görür görmez dosyamı yolladım. Benim için çok güzel bir tesadüf oldu. Üç ay içinde geri dönüş yaptılar ve birlikte bu yola girmiş olduk. İlk kitabımın Monokl gibi bir yayınevinden çıkmış olması benim için gurur verici.
6- Yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir?
Kendimi yeni başlayanlara ya da gençlere öneri verebilecek bir pozisyonda görmüyorum açıkçası. Ama soruyu cevaplamam gerekirse, klasik bir cevap da olmaması adına, bol bol düşünsünler diyebilirim. İnsanların hikâyelerini dinlesinler. Meraklı olup sorular sorsunlar. Bir cümle, bir kelime bile insanın aklında yer edebiliyor, sonrasında bambaşka bir hikâyeye dönüşebiliyor. Klasik cevaba gelirsek, çok okumak, izlemek ve yazmak tabi ki. Her gün oturup bir şeyler karalamak, saçmalamak, yazıp yazıp silmek, düzeltmek, aradan zaman geçtikten sonra dönüp tekrar bakmak önemli. Sanırım söyleyebileceklerim bu kadar. Çok teşekkür ediyorum bana yer ayırdığınız için.
Comentarios