Öykü yazmaya ilk ne zaman, nasıl başladınız?
Kendimi bildim bileli yazmayı sevdiğimi, yazdığımı söyleyebilirim. Günlükler, notlar… Şu an olduğum yere gelmemi sağlayan yazma sürecim ise kızımın doğumuyla yani 2011 yılında başladı. Annelik beni yere çarptı ben de yazarak ayağa kalktım.
Tür olarak neden öykü?
Dedem, tanıdığım en iyi öykücüydü. Yaşadıklarını, şimdi anlıyorum ki üzerine kurgu da katarak, torunlarına anlatırdı. Hatıralarım, öykülerle dolu. Çocukluğumun yazları, taşrada geçti. Bazen bir günde onlarca hikâyenin içinde oldum. Tam bir hayalperestim, benim kafamın içinde konuşan çiçekler, yürüyen evler, sohbet eden eşyalar vardır. Demem o ki, öykü kısalığı ile bana daha özgür bir alan sunuyor, daha fazla hikâye anlatmam için bana kucak açıyor çünkü hikâyeler her yerde... Mutfakta, sokakta, tezgâhta, denizde, aynada… Öyküyle uğraştıkça da dar alanda savaşmayı daha çok sevdiğimi fark ettim. Bazen bir metni temizlerken neleri atabildiğimi ve tüm bu azaltmaya rağmen metnin değil eksilmesi daha da güzelleşiyor olmasını gördükçe tuhaf bir heyecan duyuyorum. Sihir gibi…
Öykünüz ilk ne zaman yayımlandı?
İlk öyküm 2017 Altkitap Öykü Seçkisi’ne girmeye hak kazanan Artis isimli öykümdü. O seneki seçki, her sene olduğu gibi ilgili sitede bir e-kitap olarak yayımlandı.
Öykülerinizden dosya oluşturma fikriniz nasıl oluştu?
Birkaç öykü yazıp, bazı yarışmalara katıldım. Kıymetli bulduğum dergilere yolladım öykülerimi. Kendimce bir özgeçmiş hazırlamaya karar vermiştim. Yolladığım öyküler kabul alınca içimdeki küstah canavar salyalarını akıtmaya başladı. Şimdi dönüp baktığımda cahil cesareti dediğim o olgunlaşmamış duyguyla hemen bir kitabım olsun istedim. Benim için her şey güzel ilerledi ama şimdiki aklım olsa beklerdim. Çünkü tam tersi de olabilirdi.
Yayınevini neye göre belirlediniz?
Dosyamı gönderdiğim, istediğim yayınevlerinden birisi kabul etti. Ön çalışma sürecindeydik fakat henüz tam onay almamıştım. O sırada bazı sebeplerden dolayı dosyamı o yayınevinden çekmek zorunda kaldım. Bununla ilgili bir tweet attım. Çok üzgündüm, başladığım noktaya geri döndüğümü düşünüyordum. Tweet’imi gören bazı yayınevleri bana ulaştılar ve ben de biraz araştırıp şu an çalıştığım yayıneviyle çalışmaya karar verdim. Onlar bana ulaştılar yani özetle.
Yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir?
Ellerindeki tek ve en önemli şeyin yazdıkları olmadığını görmelerini; ailelerinin, sevdiklerinin ve mücadelenin önemini, bir hırsın kara deliğinde yitirmemelerini önerirdim. Yani yolun güzelliğinin tadını çıkarsınlar… Yazsınlar, atsınlar, yollasınlar, beklesinler, reddedilsinler, onay alsınlar ve hepsinden doğan yeni kendilerine merhaba desinler. Görünmeye çalışma arzusu ile yazarlarsa, horlanma ve başarısızlığa maruz kalma durumlarından hasarlı çıkabilirler. Neden yazıyorum, diye kendilerine sormalı, bunun gerçek cevabını kendilerine dürüstçe vermeliler. Ben yazarım, diyebilmek öyle basit bir şey değil. Yeteri kadar çalışmak, okumak, yazmak, çöpe atmak, yazdığına hâkim olmak gerekli. Birkaç yerde adım görünsün, röportajım olsun, kitabım olsun diye yazılmaz. Bu çok insani bir duygu da olsa yazıyı zedeleyen de bir duygu. Kitap yazmak, kitaplı olmak bir zafer değil bilakis hiç bitmeyecek bir savaşı kendi elleriyle başlattıkları çok önemli bir ândır. Birçok büyük yazarın, ilk kitaplarını toplattığını bilsinler, bunu kulağa küpe etsinler.
Yazıp çöpe atmak kolay iş değildir. Yazdığın bir metni belki yüz kere okuman gerekir, bazen kendi yazdığın anlamsızlaşır, yiter, dizlerin kanar. Bunları yapabilecek kadar güçlü olmaları lazım. Yalnız olacakları bir dünyaya girdiklerini ama bunun; yazdıklarının, yazma isteklerinin önüne geçmemesi için sürekli savaşmaları gerektiğini de bilmeliler. Neden yazıyorsun sorusuna, çünkü yazabiliyorum, çünkü böyle direniyorum, çünkü böyle mutlu oluyorum diyebilmek lazım. Şahsi bir mutluluk… Aceleci olmayıp iyice demlenmelerinde fayda var, çünkü övgüyü, alkışı az veren, bunun için sabırla bekleyen ama hatayı affetmeyen bir dünya girmek istedikleri… Hocamın bana dediği gibi, yazmazlarsa kimse onlar yazsın diye ağlamayacak ama yazarlarsa, pes etmeden savaşırlarsa belki dünyaya iz bırakabilirler. Bence, sanatçının en büyük arzusu da bu… Sanatıyla iz bırakmak… Görünmek kavramına buradan bakarlarsa, diğer her şey önemini yitirecektir zaten.
İlay Bilgili
Comentários