top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

İshak İlk Kitap Soruşturması: Hande Çiğdemoğlu

1- Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız?

Hikâye dinlemeyi, hikâye kurmayı, hikâye anlatmayı seven bir çocuktum. Dünyayı da içinde bin bir hikâye barındıran gizemli biraz da kederli bir yer olarak görüyordum. İlk öykümü yazıp öğretmenimle paylaştığımda 12 yaşındaydım. Ailesi ile birlikte çok sevdiği mahallesinden taşınmak zorunda kalan bir çocuğun kederini anlatıyordu. Öğretmenimin bu öykü sonrası beni yüreklendirmesi, ileride bir yazar olabileceğimi söylemesi benim için büyük bir isteklendirme kaynağı oldu. İlerleyen günlerde babamın aldığı afili deftere öyküler yazmaya başladım. Orhan Veli şiirlerini kendimce öyküleştirmeyi, henüz yaşamadığım deneyimleri kurgulamayı seviyordum. Sonraki yıllar, aldığım farklı eğitim, iş ve aile hayatı ile hızlıca aktı. Okumak ve yazmak (notlar, günlükler, mektuplar, zaman zaman öyküler) her zaman hayatımın içinde olsa da merkezinde olamadı. Ta ki ikinci çocuğumun dünyaya gelişi ile aktif iş hayatına ara verdiğim 35’li yaşlara gelene kadar. Kendi hayatımda bir yol ayrımına gelmiştim. Bundan sonra ne yapacağıma, hayatımı mesleki anlamda nereye konumlandıracağıma karar vermeliydim. Kendi bloğumda ve bazı sitelerde paylaştığım yazılar, kendi arşivimde biriktirdiğim öyküler çoğalmıştı. Hayatımın yönünün edebiyata akması, bu işe profesyonel anlamda yaklaşmaya karar vermek, değerli Zülfü Livaneli ile tanışmam ve yeni kurulan Sevdalım Hayat sitesinde yazar olmamla başladı.


2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?

Öncelikle bir okur olarak öykü türünü çok seviyorum. Kısacık bir metinin içinde barındırdığı bir koca dünya. Sahiden heyecan verici. Aynı zamanda okuru işin içine katan, belki de en fazla birliktelik yaratan bir tür bence öykü. Öyle ki pek çok öykü, okurun duygusal, zihinsel algısı ile tamamlanan bir oyun, izleri takip edip yolu kendi yönüne çektiği bir serüven. Bunun yanı sıra çocukluktan gelen “anlatacak çok hikâye var” kaygımı, sıkılgan ve aceleci karakter yapımı, “bir değil bin hayat” isteyen kalabalıklaşma arzusuna engel olamayan yalnızlık hissimin beni öykücü yaptığını itiraf etmem gerekir.


3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?

İlk öyküm sevgili Zafer Köse’nin editörlüğünü yaptığı Sevdalım Hayat sitesinde yayımlanmıştı, sanırım basılı olarak da ilk kez Öykü Gazetesi’nde yer almıştım. Benimle yaşayan kahramanların artık kana cana büründüğü duygusu heyecan vericiydi.

4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?

Öykülerim uzunca bir süre dergiler aracılığıyla okurla buluştu. Güzel geri dönüşler ve ödüller aldım. Bir kitap, daha çok okura yani daha çok kalbe, zihne ulaşmamı sağlayabilir, şu koca deryaya bir taş atmama yardımcı olabilirdi. Çoğu yayımlanmamış 50’ye yakın öyküm arasından 16 tanesini seçtim. Bu seçim, kitabın adı olan Kâğıt Kesiği üzerinden temalaştı. Yaşadığımız toplumun yazılan yazılmayan, örtülü ya da apaçık kurallarının, rollerinin, alışılmış ama çözülmemiş sorunlarının açtığı kâğıt kesiklerinin ince sızısı ile yaşayan insanların bizden, tanıdık hikâyeleri var kitapta.

5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?

Bu işe başladıktan sonra edindiğim en büyük kazanım sabır sanırım. Yola çıkarken bütün bunları göze aldığım ama yine de korktuğum doğru.


6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?

Edebiyatın dünya görüşünden bağımsız bir eylem olmadığı malum. Ben de çizgisini beğendiğim, yapı olarak da profesyonel çalışan birkaç büyük yayınevi ile dosyamı paylaştım. Aslında umutsuzdum. Çünkü pandemi süreci ile birlikte ülkedeki ekonomik ve sosyolojik kriz artıyor, şartlar yayınevleri için de gittikçe olumsuz bir hal alıyordu. Dosyamı gönderdikten yaklaşık dört ay sonra İnkılap Kitabevi’nin genel yayın direktörü Gülşen İşeri beni aradığında sahiden şaşırdım ve mutlu oldum. Özellikle ilk kitap ve öykü türünde fazla örneği olmayan köklü bir yayınevi ile yola çıkmak gurur vericiydi. Pandemi sebebi ile takvimlerinin geriden geldiğini ve beklemeyi kabul edip etmeyeceğimi sorduklarında bunu kabul ettim. Çünkü güvendiğiniz ve yola birlikte çıkmaktan mutluluk duyacağınız bir yayınevi ile çalışmanın bu ortamda büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Ancak yayınevim, söz verdikleri üzere bahsettikleri tarihte kitabımı yayına hazırladı. 15 ay gibi uzun bir süre bekledikten sonra kitabın matbaaya gitmesi bir haftadan kısa bir sürede gerçekleşti. Editöründen, halka ilişkiler sorumlusuna, dağıtımdan sosyal medya uzmanına kadar tüm İnkılap ailesinin ne kadar profesyonel ve düzenli çalıştıklarına şahit oldum ve beklemekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi anladım. Bu süreçte hepsinin samimiyetle ve dostlukla yanımda olmaları ise benim için büyük mutluluk. Hepsine teşekkür ederim.

7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?

Edebiyatın hayata müdahale istediğinden doğan güçlü ve zarif bir sanat olduğunu düşünüyorum. “Neden yazıyorum?” sorusuna hobi, hoş vakit geçirmek ya da içsel dışa vurum kaygısı gibi yanıtlar vermeyenler için dünyaya yazar gözüyle bakma eylemini önemsemelerini önerebilirim. Yeni bir kıta keşfetmiyoruz ancak her serüven, ayrı bir güzellik bırakıyor dünyaya. Bu bağlamda bu işin duayenlerinin yapıtlarını ve çalışmalarını özümsemelerini, çağdaşları ile birlikte yeni gelişmeleri takip etmelerini bunları yaparken iç seslerini, önsezilerini, gönül gözlerini kaybetmemelerini tavsiye ederim.

Heyecanımı paylaşan İshak Edebiyat ailesine yürekten teşekkür ederim…

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page