Divan edebiyatının son temsilcisi sayılan Şeyh Galib, Nabi'nin Hayrâbâd adlı maddi aşkı temel alan mesnevisinin Feridüddin Attar'dan tercüme eser olarak alınmasına binaen yaşadığı dönem içinde şairlerin, kalıplaşmış ifadelerin dışına çıkamadıkları, yeni imgeler, izlekler etrafında düşünemedikleri tenkidi üzerine Hüsn ü Aşk adlı mesnevisini kaleme almıştır. Attar'dan tercüme edilmesi hasebiyle aşırma olması, diğer yandan da yeni ifadelerin bulunamayışı Galib'i bir noktada tetikler. Binaenaleyh, bu sorunlar onu tercüme olmayan, özgün, yeni ifadeleri kullanmasına yönelten bir eser yazmaya itmiştir.
"Kalem oynatılacak olan konunun aşk olduğunu, binlerce defa yazılmış olsa da onun kalıcı olduğunu, söylenecek sözün bitmediğini..."(224-229) vurgular. [1]
Tercüme olmayan, olması gereken aşkı temellendiren Galib Dede, Hüsn ü Aşk ile hedefini gerçekleştirmiştir. Gerçeğin hikâyesini değil de kurgunun hikâyesini yazmıştır o.
Karakterlerini ve yaşanılan macerayı havsalasında kurguladığı bu telif eser, aslına bakılırsa bize şehzade ışknamelerini hatırlatır. Şehzade ışknamelerinde kurgunun ilerleyişi şu şekildedir; şehzade doğar, bir okulda eğitimini alır, aşkı kendi içinde anlamlandırmaya başlar, aşık olur, sevgiliyi arar, bulur, bulur, arar -Cüneydi Bağdadi der ki: "Aramakla bulunmaz, bulanlar arayanlardır,"- sevgiliyle buluşur ve ardından ayrılık ateşi gelir. Tekrar buluşurlar ve onları bir yol bekler. Başlarından geçen olaylar silsilesi, belalar, cefalar ve bu minvaldeki mücadele ruhları, kavuşma ve şehzadenin tahttaki yerini alması gibi bir çıkarım yapılabilir. Bu örneklemler bize Hüsn ü Aşk'ın şehzade ışknameleri etrafında şekillendiğini gösterir.
Oyunbaz bir şair olan Galib, bu kurguyu merkeze alarak üzerine yeni bir kurgu inşa etmiştir. Mamafih, kurgu üzerinde teknik olarak adeta ustalığını konuşturmuştur. Bunun yanı sıra yazılan mesnevilerden kendine örnekler çıkarırken yeni mazmunlar, terkipler de kullanmayı bilmiştir.
Aslında bu bana Hüsn ü Aşk'ın postmodern bir eser olduğunu düşündürdü. Çünkü postmodernizm, Doğu'nun geleneksel masal ve/veya hikâyelerini yazılacak olan metnin kurgu merkezine alıp oradan yeni bir kurguya geçiş, bir yeniden inşa ve dönüşümse Hüsn ü Aşk bunu başarmış bir mesnevidir. Kurgunun yeniden inşa edilmesi, kurulması nedeniyle postmodern bir niteliği de beraberinde getirir. Her ne kadar edebiyat araştırmacıları bu konuda ikiye ayrılmışsalar da ben bu yönde yorumluyorum.
Şehzade ışknameleri ile karşılaştırdığımızda; Şehzadenin doğumu, eğitim durumu, aşık olması ve bir sevgili arayışı içine düşmesi, sevgiliyi bulması ve aşkını ilan etme göstergesi karşımıza çıkmaktadır.
Şehzade ışknameleri ile benzer yönleri; kadının hikâye içinde amaç değil araç konumu görmesi, özendirme amacı olarak sunulması, tasavvuf bağlamında konuşlandırılması, buluşma anları, bir süre birlikte kaldıktan sonra ayrılık ateşinin ortaya çıkması, sonra tekrar birleşme anı, birbirlerine sadakat duygusunu aşılamaları, iki tarafın da yardımcılarının bulunması, kavuşma mücadeleleri, bu yoldaki cefalarıdır.
Sonuç olarak Şeyh Galib, şehzade ışknamelerinin kurgusunu kendi merkezine taşımış fakat yeni bir kurgunun -kurmacanın kurmacası- inşasını gerçekleştirmiştir. Elbette ki amacı, merkeze aldığı kurgunun tarzını örnek almakla birlikte buradan hareketle yeni bir ben yaratmak, yeni bir kurgu oluşturmak, bunu yaparken de açık, sade bir hikâye yaratımı gerçekleştirmediğini de dile getirir.
Şeyh Galib, nasıl ki o dönem ışknamelerden yararlandıysa bugün özelinde de Orhan Pamuk, Hüsn ü Aşk'ı merkeze alarak kurmacanın kurmacasını ortaya koymuştur.
[1] Nuran Tezcan, "18. Yüzyılda Klasik Mesnevide Değişim ve Sürerlik Bağlamında Şeyh Galib'in Hüsn ü Aşk'ının 'Işknâme' Olarak Kurgusu, Tuba/Jts 40, 2013, s.410
Mahmut Yıldırım
Comentários