top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Mehmet Can Şaşmaz ile Korkma, Güzel Rüyalar da Var’ı Konuştuk

Mehmet Can Şaşmaz’ın üçüncü kitabı Korkma, Güzel Rüyalar da Var, 2022 yılında Yapı Kredi Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. Birbirinden bağımsız on altı öyküden oluşan kitapta öyküler yazılırken bir öncekinden daha çok yol alma arzusuyla yazılmış âdeta. Yaratıcılığın bakış açısı sınırsızdır. Şaşmaz, gördüklerini bir psikolog gözüyle bakabilmiş bir yazar. Fakat onun işi sözcüklerle. Kitabı okudukça onun bu minvalde ses, anlam, fikir karışımı bir dile ulaşmak istediği görülüyor. Böyle bir kitabın daha çok okuyucuyla buluşmasını istedim ben de. Özellikle “Barbunyaların Özel Hayatı” öyküsünde zihnimde kalıcı iz bırakan, altını çizdiğim satırları paylaşıp söyleşiye başlamak istiyorum. “İçimde zıt duygular var, bu mevsim peyda oldu. Kimi zaman romanımın okunmayan yüzlerce dosyadan biri olduğunu düşünüyorum. Ama bunca köhne yazar nasıl kitap yayımlatıyor, anlamıyorum. Sanki onlar editörle eş, dost İstanbul’da birbirini arıyor, Beyoğlu’na içmeye gidiyorlar da ben taşrada tokuşturulmayan bir kadeh yalnızlığındayım.”

 

Mehmet Bey merhaba. Üniversitede psikoloji eğitimi gördünüz. Öykü dünyasının üretken yazarlarından olduğunuzu biliyoruz. “Korkma, Güzel Rüyalar da Var” öykü kitabınız Yapı Kredi Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı çoktan.  Edebiyat ve öyküyle ünsiyetiniz nereye uzanıyor? Bu yolculuğu okuduğunuz kitaplar içinde bulunduğunuz ortam varsa sizi etkileyen şahsiyetler üzerinden değerlendirmenizi istesem neler söylerdiniz?

Pek çok yazar gibi benim de edebiyata ilgim ortaokul yıllarımda başladı. Okuduğum öykülerden çok etkileniyordum. Evimizde şiir de okunurdu. Büyük ablamın pek çok şiir kitabı vardı.  Atilla İlhan şiirleri beni büyülemişti. Ama asıl kırılma noktasını 14 yaşında yaşadım. Geçirdiğim bir ameliyat sonrası iki ay boyunca sırtüstü yatmam gerekmişti. O yıllarda böyle tabletler akıllı telefonlar da yoktu. Oyalanmam için bilgisayar da almamışlardı. Can sıkıntısı yaratıcılığı tetikleyen bir şey. Zaman geçirmek için hastane anılarımı yazmaya başladım. Sonra o anılar öykülere dönüştü.  Bir bakıma ressam Frida gibi, o hasta yatağında alçısına resim çizermiş; ben alçıma cümleler yazdım.

Korkma, Güzel Rüyalar da Var, öykü kitabınızın ilk öyküsüne epigraf olarak Hulki Aktunç’un bir sözüyle başlamışsınız. “Yazıyorum çünkü henüz yan yana gelmemiş sözcükler var.” Hulki Aktunç’un düşünce dünyanızda önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebilir misiniz?

Doğrusu epigraf kullanmak tercih etmediğim bir şeydir. Bugüne kadar sadece bir tane epigraflı öyküm oldu, o da kastettiğiniz öyküm Barbunyaların Özel Hayatı. Hulki Aktunç bu sözle yazma eylemi çok iyi çözümlemiş.  Aktunç’un öykülerini severim, o cümlesi de çok anlamlı bulduğum bir cümle ama ustanın benim düşünce dünyamda önemli bir yeri olduğunu söyleyemem. Düşünce dünyamı etkileyen yazarlar başta Atilla İlhan, Haldun Taner, Oğuz Atay, Leyla Erbil gibi yazarlardı. Haldun Taner tam bir kurgu ustasıdır bana göre.

 

Korkma, Güzel Rüyalar da Var, ikinci öykü kitabınız. Her kitabın heyecanı farklı olur elbette. Duygular üzerinden ikinci kitabınızı nasıl değerlendirirsiniz?

Evet, ikinci öykü kitabım ama üçüncü kitabım. İki öykü kitabım arasında 2014 yılında yayınlanmış Güzey isimli bir romanım da var. Duygular açısından değerlendirirsem 2008 ve 2022 yılları arasına yayınlan on dört yıllık uzun bir süreçte toplanmış öyküler. On dört yıl insan yaşamında çok uzun bir süre. Bu nedenle öykü çeşitliliği açısından bir zenginlik sunuyor. Duygusal anlamda insan olgunlaşıyor, bitirdiği bir öyküyü hemen yayınlatma peşine düşmüyor. Gerçi olgunlaşma dediğimiz şey her anlamda iyi bir şey mi, bilmiyorum. Freud’un güzel bir tespiti var, demiş ki “İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi ve sevmemeyi öğrenirler. İnsanların tecrübe dediği şey budur. Kalbiyle bağını kesmiş insana tecrübeli denir.” Ama elbette edebiyat kalbiyle bağını kesmiş insanın yapabileceği bir iş değildir. Evet yazarlıkta tecrübe çok önemli ama bu düşüncenin gelişip olgunlaşması anlamında. Duygusal anlamdaysa durum farklı. Yazmanın lokomotifi her ne kadar heyecansa da bu heyecanı yıllar boyu tek başına diri tutmak zor. Çevresel faktörler yazarı motive etmeli. Ünlü yazarların başyapıtlarını bir düşünün, o kitapların çoğu yazarın kariyerinin başında ya da ortasında yazdığı kitaplardır. Demek ki gençliğin verdiği heyecan ve iyimserlik tecrübeden daha değerli

 

İlk kitabınız Çeşitli Yalnızlık Söylentileri 2008’de yılında yayımlanmış. Bu kitapta samimiyeti, sadeliği ön plana koyarak başarılı sessiz bir giriş yaptınız edebiyat dünyasına. Kendinize has öykü evreninizde dili ustaca kullanmanız metinlerinizi yalın, duru anlatımınız oldukça dikkat çekiciydi. Ardından Güzey (2014) romanınızla selamladınız okuru.  Korkma, Güzel Rüyalar da Var, öykü kitabının kapağında yazdığı gibi büyüyen yalnızlıkları, süregiden yoksunlukları, bitmeyen sevgi arayışlarını, aranan onurlu yaşamları, eksilen adalet ve merhamet duygusunu derinden derine içimize işlediğiniz öykülerinizi yine tematik bir kitapta topladınız. İlk kitaptan [şimdilik] son kitabınız Korkma, Güzel Rüyalar da Var, (2022) Mehmet Can Şaşmaz’da ne(ler) değişti ve ne(ler) aynı kaldı?

İlk kitabım çıktığında 23 yaşında üniversite öğrencisiydim. Son kitabım çıktığındaysa 37 olmuştum. Çalışma şeklimin çok değiştiğini söyleyemem ama yoğunluğunun azaldığını söyleyebilirim. Eskiden çok daha fazla okur ve yazardım. Şimdi günde 8 saat hastanede çalışıyor olmanın da bunda etkisi var. Zaman içinde yazdıklarıma bakış açım da değişti. Artık yazdıklarımı hemen yayınlatmak gibi bir telaş içinde değilim. Çünkü yayınlanan kitaplar yazarın hayatında bir şey değiştirmiyormuş. Coğrafi konumumuz itibariyle bunu bir hobi olarak da değerlendirebiliriz.  Yoksa gelişmiş ülkelerdeki yayınevleri yazarların hayatlarına çok güzel dokunuyor. Eskiden yazdıklarıma derin anlamlar yüklerdim, yayınlanacak kitabımın içsel yalnızlığımı bitireceğini düşünürdüm. Ama anladım ki, o içsel yalnızlığımız aslında bizim varoluşumuzdan gelen kaçınılmaz bir yalnızlık hissiymiş. Yazdıklarıma artık sıradanlıkla yaklaşıyorum. Benim kitaplarım da kütüphanedeki kitaplardan sadece birkaçı işte.

Kitaptaki öykülerde duyguları farklı bir tutumla yansıtırken karakterlerin ruh hâllerine dönük ironik yaklaşımlarınız dikkat çekiyor. “Belediye Öykücüsü”nün az konuşup iyi yazan karakteri Suskun İsmail’i, “Ka”daki kahraman itfaiye eri Fikret’i “Suskunuz Yaralar İçinde”nin anlatıcı kahramanın platonik aşkı Pelin’i okurun zihninde uzun süre yer edineceğe benziyor. Öykülerinizde bu trajikomik durumları yansıtmak için karakterleri nasıl inşa ediyorsunuz? 

 Psikolog olduğum için karakter bulma ya da oluşturmada hiç zorlanmıyorum. Ama karakterlerime teşhis koymayı da sevmem. Eskiden beri iyi bir gözlemci olmaya çalışıyorum. Bende iz bırakan hayat hikayeleri ya da kişileri yazıyorum. Bu da bir tercihten daha çok yönelim.  Mahallemizin bakkalı var, Karadenizli. Tam Laz bakkal tiplemesi. İlkokuldan beri kitap okumayan adam benim kitabımı okumuş. Kitabımda otizm sendromlu bir kızı olan babanın hikayesini anlatmıştım, ben anlatıcı dilinde. Bir gün bana geçmiş olsun, dedi. “Ha demek senun kizun da var” diye devam etti, başta ne demek istediğini anlamadım sonra güldüm. Bunun bir anlatım tekniği olduğunu söyledim. Gerçi kitabım hakkında çıkan inceleme ve tanıtım yazılarında da bazı edebiyatçı arkadaşlar da bu duruma aldanıp “otobiyografik öyküler” yazdığımı sanıyorlar.  Belki bu okurun kendini öyküye kaptırmasından dolayıdır. Hep içki sofralarını yazan Cemil Kavukçu’nun içkiyle arası olmadığını öğrendiğimde ben de çok şaşırmıştım. 3. Ağızdan öykü anlatmak bana çok mesafeli geliyor. Ben samimiyeti severim.

 

Söyleşilerde yazar dostlarıma hep sorarım. Semih Gümüş, “İyi okur iyi yazarın yanında durur,” der.  Peki bu sözün ışığında sizin de okurunuza son olarak iletmek istedikleriniz nelerdir?

İyi kitaplar her zaman görünürde olmayabiliyor, arayıp bulmak gerek. Sadece günümüz yazarlarını değil, önceki kuşakların yazarlarını da okumak gerekir. Günümüzde her şey çok hızlı, bu yüzden kitapların raf ömürleri kısa. Sahaflar ve kütüphaneler bu noktada önemli. Ara sıra oraları ziyaret etmek iyidir. Bir de edebiyat zevkini geniş tutmak gerek. Bence iyi okur örneğin Ferit Edgü’nün sadeliği kadar Atilla İlhan’ın ışıltılı dilinden de aynı hazzı almayı bilen okurdur. Bol bol öykü ve şiir antolojileri okumakta fayda var. Antolojiler yeni isimleri tanımak için en keyifli ve en kolay yoldur.  Tabii edebiyat dergilerini de unutmamak gerek.


Söyleşi: Dilek Altundağ

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page