top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Mustafa Bostan- Yaratıcı Öykü Okumaları 4- Hakan Sarıpolat’ın “Satılık Melek Tüyü” Öyküsü

Hakan Sarıpolat’ın ilk öykü kitabı Cıs, büyülü gerçekçi bir atmosfere sahip; kimi zaman masalsı, kimi zaman fantastik, kimi zaman da hayal ile gerçek arasında gidip gelen öykülerden oluşuyor. Kitapta yer alan “Satılık Melek Tüyü” öyküsü halk kültürü ögeleriyle harmanlanmış bir öykü. Gabriel García Márquez’e ithaf edilen öykü büyülü gerçekçilik bağlamında da ele alınabilir ancak tüm bunların yanında “Satılık Melek Tüyü” öyküsü din veya daha geniş bir anlamda inanç sömürüsü perspektifinden bir okuma yapmaya açık bir öykü.

Kanserin tüm organlarına yayılması sonucu ölümü beklenen anneanne, beklenilenin aksine bir anda bambaşka bir varlığa dönüşmüştür. Öykünün başlangıcındaki çığlığın sebebi de bu durumdan duyulan şaşkınlıktır. Anlatıcı olan evin küçük oğlu olağanüstü bu durumu olağan bir sıradanlıkla şöyle aktarır:

“Kanepeye bakınca ölü bir anneanneyle değil intikam tanrıçası Nemesis’le karşılaştım. Geniş, beyaz kanatları iki heyula gibi havada asılıydı.”

Yaşlı kadının gözleri buz mavisine dönmüş, cildi parlamış ve arkasında iki kanat çıkmıştır. Bu duruma çok şaşıran aile öncelikle mahallenin imamını çağırır. Ölümü beklenen yaşlı bir kadının başkalaşmasına (metamorfoz olarak da değerlendirilebilir bu durum) dini yönden bir teşhis gerekmektedir. Bu teşhisi de mahallenin imamı çocukken dedesinden duyduğu yarı masal yarı gerçek bir hikâyeden yola çıkarak koyar.

“Çocukken dedesi anlatırmış köyde. Bu dünyada hiç günahı olmayan insanlar melek olurmuş. Bazısı öteki dünyaya giderken bazısı bu dünyada yaşamaya devam edermiş.”

İmamın da tescillemesiyle yaşlı kadının melek olduğu haberi bir anda tüm mahalleye yayılır. Dünya gözüyle bir melek görmek için gelen insanların sayısı günden güne artar. Melek kadını görmeye gelenlerden biri, evin çocuğuna (ki bu çocuk anlatıcıdır) para vererek anneannenin fotoğrafını gizlice çektirir, bu fotoğrafın haberlere çıkmasıyla melek kadının söylentisi tüm ülkeye yayılır.

Öyküdeki melek kadın aslında genel anlamda inancı temsil eden bir figür. Bu figürden yola çıkarak da anne, bakkal çırağı, anlatıcı çocuk ve apartmanın önünde toplanan, gece gündüz oradan ayrılmayan halk ayrı ayrı semboller olarak okunabilir.

ANNE: Annesinin meleğe dönüştüğünü gören ilk kişi. İmamın yaşlı kadının bir melek olduğunu söylemesiyle birlikte aşırı korumacı, sahiplenici bir tavır takınmıştır. Öncelikle annesinin meleğe dönüştüğünün duyulmasını istememiş, buna engel olamayınca da görülmesini istememiştir. Ancak o buna da engel olamamış, insanlar sürekli evlerine gelerek melek kadını görmek istemiştir. Fotoğraf ve video çekilmesine kesinlikle karşı çıkan anne, melek kadın olan annesini paylaşmak istemez. Onun o nur saçan ışığından sadece kendisi feyz almak ister. Bunun için de para bile teklif eden televizyoncuları geri çevirir. Anne günden güne daha da değişir. Adeta yüzüğün değiştirdiği Frodo gibidir. İlk başlarda, “Anneme bir şey olmasından korkuyorum,” diyerek onu kimselere göstermek istemez. Daha sonra, “Bu işin daha fazla yayılmasını istemiyorum. Maazallah, annemin başına bir şey gelirse ne yaparız?” der. Sonunda ise kendini kaybetmişçesine melek kadını görmek isteriz diye bağıran kalabalığa inat, “Boşuna bağırıyorlar. Kimseye göstermeyeceğim melek annemi,” diyerek onu sadece kendine sakladığını belli eder. Hatta annesine dönüp, “Bir tek bizimsin sen,” bile der. Bu noktada anne sadece kendini düşünen, inancı ve inancın nimetlerini, zenginliğini sadece kendine saklayan din büyüklerinin sembolize edilmiş halidir.

BAKKAL ÇIRAĞI: Anne melek kadını kimseye göstermemek için hem dışarıdan eve gelişleri hem de evden dışarıya çıkışları yasaklamıştır. Evin temel ihtiyaçları ise bakkal çırağı tarafından karşılanmaktadır. Bu esnada melek kadın uçma talimlerini sıklaştırmıştır ve her talimde ortalığa tüyleri dökülmektedir. Tüyler o kadar parlak ve nurludur ki ev halkı “güneş çıktığı zaman onun olduğu tarafa bakamaz” olmuşlardır. Bakkal çırağı yeni siparişleri getirdiğinde kapıyı anlatıcı çocuk açmıştır ve elinde bir melek tüyü vardır. Uyanık çırak hemen bu işi ticarete dökmeyi düşünür ve küçük çocuğu kandırır. Plan şudur; anlatıcı çocuk gizlice tüyleri toplayacak, bakkal çırağı satacak ve parayı paylaşacaklar. Plan sorunsuz işlemeye başlar. Çocuk evin dört bir yanına dağılan tüyleri toplar, çırağa verir, çırak da hepsini satar. Burada bakkal çırağı inanç sömürüsü yaparak para kazanan kişileri temsil eder. Parayla dua satan sözde hacılar, hocalar, üfürükçüler, muskacılar hep bu bakkal çırağıdır.

ANLATICI ÇOCUK: Anlatıcı çocuk öyküde gençliği temsil eder. Henüz hiçbir şeyi tam olarak idrak edemeyecek bir yaştadır çünkü ne tam olarak dini duyguların ne olduğunu bilebilmektedir ne de tam olarak parayı. Tek amacı bisiklet alabilmektedir. Oysa bakkal çırağı sattığı tüylerle ne paralar kazanmıştır ancak anlatıcı çocuk henüz bir bisiklet parası biriktirememiştir. Melek kadının duyulduğu ilk zamanlarda eve gelen bir adam bu çocuktan meleğin fotoğrafını çekmesini istemiş ve bu fotoğrafla anlatıcı çocuk ilk parasını kazanmıştır. “Elimi cebime soktum. Paranın sıcaklığı parmak uçlarından süzülüp bütün bedenime yayıldı. Daha önce hiç tatmadığım bir duyguydu bu.” Bu duygu sebebiyle bakkal çırağıyla da ortaklık kurmuştur ancak o saf bir çocuktur. Bakkal çırağı gibi dini duyguları fırsata çevirmek derdinde değildir. Bundan dolayı da çevreden çok çabuk etkilenebilen gençliği temsil eder.

APARTMANIN ÖNÜNDE TOPLANAN, GECE GÜNDÜZ ORADAN AYRILMAYAN HALK: Apartmanın önünde toplanan, gece gündüz oradan ayrılmayan bu halk yine halkı temsil eder. Halkın toplanışı ve apartmanın önündeki mahşeri kalabalık şu şekilde anlatılır:

“İnsanlar eve giremeyince bu defa apartmanın önünde beklemeye başladılar. Genç, yaşlı, çocuk toplanmış, evi gözlüyorlardı. Zamanla kalabalık arttı. Apartmanın karşısındaki parkı mesken tuttular. Çadırlar kuruldu, yemekler pişirildi. Simitçisi, lokma tatlıcısı, dondurmacısı, pamuk şekercisi…” Melek kadının varlığını duyup da gelen kalabalığın tek ortak yanı umudu dine bağlamaktır. Kimisi sadece merak ettiği için gelmiş olsa da çoğu ya hastalığına şifa bulmak, ya evlenemeyen çocuğunun kısmetini açmak, ya da işsizliğine çare bulmak için gelmiştir. Aynı durum melek tüylerinin satışa çıktığında da kendini gösterir. “Kimisi muska için, kimisi evde kalmış kızına koca bulmak için, kimisi de ayyaş kocasından kurtulmak için aldı. Suyunu kaynatıp şifa niyetine hastasına içirecekler, evi sağlam olsun diye temeline koyacaklar bile var.”

Halk bu tüyleri hem bilgisizliği hem de dini olduğu söylenen her şeye körü körüne inandığı için alıp türlü türlü şeylerde kullanmıştır.


Mustafa Bostan

0 yorum

Comments


bottom of page