top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Mustafa Bostan- Yaratıcı Öykü Okumaları 7- Cabir Özyıldız’ın “Kırmızı Defter” Öyküsü

Eski Zaman Türküsü Cabir Özyıldız’ın ilk öykü kitabı. Cabir Özyıldız, edebiyatımızda Orhan Kemal’in, Yaşar Kemal’in çizdiğinden farklı bir Çukurova gerçekliği çiziyor öykülerinde. Adana’ya, Adana sokaklarına, Adana insanına “öteki” gözünden bakıp ötelerin ötesindeki ötekileri anlatıyor. Kitap daha ilk öyküsünden sarsıyor okuru. “Kırmızı Defter” hem anlatımı hem anlatıcısı hem de kahramanı bakımından derin okumaya değer bir öykü.

Öykünün kahramanı trans bir kadın ve bedeniyle para kazanmaya itilmiş bir seks işçisi. Onun ruh dünyasını tam olarak anlayabilmek için yaşadığı/yaşamak zorunda kaldığı eve bakmak gerekir çünkü evler daima insandan bir parça taşırlar. Öykü kahramanımızın evi de tıpkı ruhu gibi parçalanmış bir halde. Evin salon-mutfak beraber kullanılan bölümü kahramanın asıl “ben”ini temsil ederken yatak odası “öteki”nin temsilidir. “Biri pencereye sırtını dayamış öteki sobanın karşısına konulmuş bej renkli çekyatlar var. Bir de kumaşı fitilli, rengi kahve tonunda tekli bir koltuk. Koltuğun ardında ince uzun, pencereleri sonunda dek açık, küçük odacıklardan müteşekkil kitaplık. Kitaplığın raflarından danteller sarkıtılmış. Kitap sırtları okunacak biçimde alfabetik sırada. Yine koltuğun yanında ince uzun, yakıldığında okunanı aydınlatan bir lamba. Tarif ettiğim yer salon mutfak bir. Mutfak düzenli, temiz, evye ovulmuş, tek parça bulaşık yok. Mutfak masası pirüpak.” (s. 12) Aslında o salon-mutfakta kurmaya çalıştığı gibi bir dünyada yaşamak istemektedir ama şartlar onu yatak odası gibi bir yere mahkûm etmiştir. “Yatak odasında üstten sarkıtılmış tüllerle kaplı bir karyola var. Tuvalet masasının önü kremler, maskaralar, fondötenler, renk renk rujlar ve koku şişeleriyle dolu. Komodinin üzerindeyse vazelin ve peçete. Oda pavyon ışıklarını andıran mor, limon sarısı ve çiğ yeşil ampullerle donatılmış. Yatağın üzerindeki çarşaf gergin.” (s. 12)

Anlatıcı her şeyin farkında. Odayı betimlerken de aslında betimlediği şeyin kahramanının ruhu olduğunu biliyor. Okura da bu tezatlıktan yola çıkarak şöyle bir ipucu veriyor “Bir taraf kerhen ve mecburen yapılan mesleğin mekânıyken, diğer taraf insanlaşma çabası için kurulmuş.” (s. 12)

Öykü kahramanımızın trans bir kadın olduğunu belirtmiştik. Bu durum anlatılırken kahramanın çocukluğundan kesitler sunan yazar yaygın ama yanlış olan bir tutuma da dikkat çekmektedir. Bazı görüşler heteroseksüellik haricinde kalan cinsel yönelimlerin kaynağını küçük yaşta yaşanılan taciz ve tecavüzlere bağlamaktadır. Öykü kahramanı hayatından parçalar yazmış olduğu o kırmızı kaplı defterinden çocukluğunu şu şekilde okur: “Herkesten sakladığı duygularını cebinde biriktiren, anlatamadıklarını yutkunan, yutkundukları ağzından burnundan gelen aklı karış karış havada, hülyalı bir çocukcağız. İçiminde evrimini tamamlayamamış bir kız çocuğunun heyecanıyla girerdim yataklara.” (s. 13) Yani o, kendini ilk tanıdığı andan itibaren içindekini hissedebilen biridir. İçindeki kız çocuğunu herkesten gizleyerek yaşamaya çalışır. Öyküdeki tecavüz sahnesi çok çarpıcı bir detaydır. Kahraman tecavüze uğramadan önce biyolojik cinsiyeti ne olursa olsun kendini kız olarak görmektedir. Bu durumu ne kadar içinde yaşayıp kimselere belli etmese de eniştesi fark etmiştir. “Ablam evliydi, uzaktı. Kel kocasının çipil gözleri aç cardonlar gibi kemirirdi her yerimi. Sevmezdim onu. Korkar, kaçardım bakışlarından. Fakat ne kadar kaçsam da, kendimi sakınıp, dikkat kesilsem de fayda etmedi. Kimselerin olmadığı bir gün annemlerin karyolasıyla yüklüğün orada ıhtırıverdi beni eniştem. Ihtığım yerde acıdan bayılakaldım.” (s. 14) Eniştesi tarafından tecavüze uğraması onun ailesinden kopmasına ve seks işçisi olmasına sebep olmuştur. Eğer o tecavüz yaşanmamış olsaydı veya yaşandığında ailenin tepkisi tepkisizlik olmasaydı kahramanın hayatı bambaşka bir seyide şekillenebilirdi. Yazar ailenin tutumunu da çok net bir şekilde vermiştir ki bu tutum hemen her yerde yaşanan alışılagelmiş bir tutumdur. “Kimseler ses etmedi. Annem ablamın yuvası yıkılmasın, ablam ağzının tadı bozulmasın diye sustu.” (s. 14) İşte bu susuşlar binlerce çocuğun hayatını zindana çeviren susuşlar olmuştur. Kahramanımızın hayatı da zindana dönmektedir çünkü eniştesinden sonra duyan dayanmış, gizliden gizliye küçük çocuğu sadece et parçası olarak görenler çoğalmış ve evdeki baba hariç herkes artık o yolun yolcusu olduğunu öğrenmiştir. Bu durumu öğrenenlerden biri de ahlak bekçiliğinin medarı iftiharı olan bir akrabadır. Akrabalar öğrenince iş namus meselesine döner ve anında hüküm verilir: Ölüm. Oysa ki çocuğun hiçbir suçu yoktur. O sadece yanlış bedende doğmuştur hepsi bu. Asıl suçlu eniştesi ve eniştesi gibi çocuğunun bedeninden faydalanmaya çalışanlardır. Kahramanın amcasının oğlu gelir ve babasına “Oğlun top olmuş, orda şurda ardını dövdürüyormuş, babam dedi ki icabı neyse yapacakmışsın!” (s. 14) Yeğeninden böyle bir şey duymak bir baba için çok ağır bir imtihandır çünkü öyküden anladığımız kadarıyla kahramanımız tek erkek çocuktur ve büyük ihtimal birkaç kızdan sonra olmuştur. Bir erkek erkekliğini sadece çocukla kanıtlayamaz, toplum bunu pek yeterli görmez. Bir erkeğin eğer erkek evladı olursa o zaman erkekliği tam olarak tescillenir ve kabul görür. Bunun için de kahramanız en çok beklenendir hem de babasının gururu ve umududur. Ancak çocuğu artık “top” olmuştur ve babanın gururu ve umudu şimdi utancı ve felâketi olmuştur. Baba önce yeğenini öldürür. Sonra hapishanede ölür. Anneye ise inme inmiştir. Bu noktada öykü iki ayrı düzlemde iki ayrı okumaya tabii tutulabilir. İlk düzlem o kaçıştan sonra ailenin felaketi, ikinci düzlem ise kahramanın hayat yolculuğu. Öykü ikinci düzlemden devam eder ve küçük bir çocuğun bu tehlikeli dünyada hayatta kalışına odaklanır.

Atatürk Parkı civarı, Seyhan nehrinin kuytu kıyıları, otoban kenarları, ucuz otel odaları”nda geçen bir hayatta kalmak mücadelesi. Biz bu mücadeleyi kahramanın kırmızı kaplı defterine tuttuğu notlardan öğreniyoruz. Anlatıcı olan kediden ise öykünün en can alıcı noktasını dinliyoruz. Bedeninden para kazanan kahramanımıza yeni bir müşteri gelmiştir. Adam ağır abi tarzındadır. Öykü kahramanı onu salona alır ve bir çay ikram eder. Ortam aşırı derecede gergin ve sessizdir. Adam çekyatta oturmakta ve tekli koltukta oturan kahramanımızı süzmektedir. Öykünün kırılma anı ve okuru şok etmeye hazırladığı ilk an bu bakışlarda gizlidir. Kedi bu durumu aynen şöyle anlatır: “Çekyatta oturanın bakışları bakış değil, aç cardonlar gibi bakıyor karşısındakine. O bakışlarda çocukluktan kalma bir anının izini sürüyor ev sahibi, fakat emin değil bundan.” (s. 18) Cabir Özyıldız tam da buraya ilk bakışta fark edilmeyen bir ayrıntının ilk ekmek kırıntısını eklemiştir. Kahraman gergin sessizlikten sıkıldığı için eteğiyle oynar. Bu hareketi bir davet olarak algılayan adam artık başlamak ister. Kahramanımız ayağa kalkar ve odasına doğru hamle yapar. Adam ise odaya, yatağa gerek olmadığını söyleyerek salonda işini halledeceğini belirtir.  Öykünün başında belirtilen evin bölümleri ve kahramanın bu bölümlere yüklediği anlamlar önemlidir. Yatak odası sadece “o iş”in mekânıyken salon yaşamın, insanca ve özgürce yaşamın sembolüdür. Adamın salonda ilişki teklifi kahramanın mabedine yapılmış en büyük hakarettir. Hele ki adam bir anda “fermuarını indirip, zamazingosunu ortalık yere” (s. 18) sermesi kahramanı çileden çıkarır.  Yazar kurgudaki maharetini burada da sergilemiştir çünkü öykü ilk okunduğunda sonda işlenen cinayetin sebebi kahramanın salonda yaratmış olduğu normal hayata yapılan bu tecavüzdür. O oda kahramanın en kutsal yeridir. Orada böylesine çirkin bir teklif yapılması çok kötü bir durumken adamın “zamazingosusu” çıkarması kabul edilemez bir durumdur ve cezasız kalamaz. Öykünün sonunda ise verilen ceza ölüm olmuştur. Kedi şöyle bir manzara aktarır: “adam çekyatta, kehribar tespihi ve küçük bir et parçası avucundaydı.” (s. 19) Kahramanımız yasak bölgedeki yasak eylemi, eylemin parçasını keserek cezalandırmış gibi görünür. Adamın penisini keser, kırmızı defterini alır ve kaçar. Öyküyü ilk okuduğumda böyle bir son beni ikna etmişti ama ikinci ve sonrasındaki okumalarımda aslında bu sonun bir intikam olduğunu anladım. Adamın “cardon” bakışlarında çocukluktan kalma bir anıdan hatırlayan kahraman, adamın zamazingosunu görür görmez çocukluktan kalma o anının suçlusunu da tanımış olur. Müşteri aslında kahramanımıza çocukken tecavüz eden eniştedir. Yani kahramanımız sırf odada penisini açtı diye adamın penisini kesmemiştir. O tüm bu yaşananların tek sorumlusu olan eniştesini cezalandırmak için eniştesinin penisini kesmiştir. Zamanında annesinin, ablasının, belki bir noktada devletin, hukukun veya toplumun yapmadığını yıllar sonra kendisi yapmıştır.


Mustafa Bostan

0 yorum

Comments


bottom of page