top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Emrah Sağlam- Düş Bakışı

Bir gün var, beni varlık ve yokluk arasında parça parça edip bugünlere kadar getiren bir gün.

En sevdiğim öğretmenimin sözlerini duymuyor, koşmak koşmak istiyorum. Eve, aynı eve, ayağımla çarpıp kapıyı kendi üstüme. Odam, tek sığınağım. Neler oluyor bilmiyorum. Bağırışımı duyup kırıveriyor kapıyı Şule anne.

“Aman ben de bir şey sandım, sadece anne olacak yaşa gelmişsin.”

Kahkahası hiç eksilmiyor kulağımdan.

Tuhaf ama o gün dövmüyor beni. Yüzünde hınzır bir gülümseme.

Rüzgâr perdeyi yüzüme yüzüme ittiriyor. Ucundaki boncuklar çerçeveye. Tak. Tak. Tak.

Güçsüzüm. Topuklarımdaki nasır, perdenin boncukları kadar sert. Dirseğimdeki kabuk tutmuş yarayı kavlatıyorum. Görüneni böyle işte, katılaşıyor ve bir zaman sonra düşüyor.

Peki ya göremediklerimiz…

Ritmini hayli zaman önce yitirmiş bir şarkının eşliğinde her köşeye dokunuyorum. Perdeleri söküyor, mutfak dolaplarının içini döküyor, boşaltıyor, boşaltıyor, döküyor… Tekrar tekrar... Katlanan elbiseler, yeniden yeniden ütülenen iç çamaşırları…

Sırtımdaki keskin sızı canımı çok acıtıyor. Ağrı kesicilerin etkisini görmek epeydir özlediğim bir şey. Doktora gitme fikriyle telefona uzanıyorum. Bedenimdeki izlerin geçtiği zamana denk gelecek randevular bulmam önemli. Ne büyük şans, ihtimallerin olduğu günler, tüm doktorlar, bekliyorlar beni...

Baharın serinliğiyle irkilip rüzgârın ve güneşin üzdüğü çiçeklerimle sohbet ediyor, sularını veriyorum onlara. Elimdeki bez korkulukları ve korkularımı ilaçlı sularla silmek için. Sokağın başından bakıldığında camların parlaklığı gözlerini alıyor herkesin. Komşular beni görmesin diye etraflıca çekiştirdiğim dualarla seriyorum çamaşırları.

Eve girdiğinde hissedilen temizlik kokusuyla iyi olmaya çalışıyorum yıllardır. Gerçekleri bahanelerle kapatabilmeyi o kadar iyi beceriyorum ki, kimsenin aklına başka türlüsü gelmiyor.

Tüm iyi niyetlerim kötülüklerin inadında.

Kendi kendime uydurduğum, sırça zaferler…

Tenimin serin rüzgârla dansı devam ederken kapının gürültüsü kesiyor aklımdakilerin yolunu.

Erken çıkmış işten bugün. Rengi atmış.

“Karnım aç!” diyor. Sesi yükselirken alçalıyor, tek lokma bile yiyemeden başlıyor titremesi. Acısı en çok karnında, kıvranmasından belli.

Yakılmış fotoğraflar geçiyor gözlerimin önünden. Tek tek.

Annemi hatırlamakta zorlandığım suretler bin şefkat yükleyiveriyor içime.

Sarılıyorum… Çocukluğuma. Kocama değil, amcamın oğluna.

Göğsümdeki yara, gözlerimdeki morluklar, patlak dudağım. İyileşiveriyor. Sutyenimle bağlanmış ellerim, sevişirken örtülen yüzüm kırıyor kabuğunu. İzmaritlerden arda kalan lekeleri kapatıyorum elbisemle, boynuma eşarp bağlıyorum.

O da dönsün istiyorum çocukluğumuza. Bizli geçmişten baksın şimdilere. Öyle de oluyor, tanıyor beni. Hıçkırıyor, belki de ilk defa kokumu çekiyor içine, gözlerinden düşen düşene.

“Amcam,” diyor, “çok ağır hastaymış. Hazırlan çabuk Türkiye’ye gidiyoruz.”

Yüzümdeki boyaların tenimden süzülüşünden başka hatırladığım yok sonrasına dair.

Bizi karşılayan kalabalığı görmüyorum şu an. Bana acıyarak bakan gözlere aldırmıyorum.

Annemin öldüğü gün yedi yaşındaydım. Balkondan ayaklarımı sarkıtıp “Ellerimde Çiçekler” şarkısını söylerken yüzümde beliren tokat her zamankinden farklıydı. Binlercesi geçti ama işte bak onu seçebiliyorum, hâlâ.

Sana uğramayalı ne uzun zaman oldu. Akşamları eve dönüşünü beklemiyorum epeydir, bilir bilmez yaptığım mezelere yenilerini ekleyesim yok. İs kokan zeytin ağaçlarıyla dolu ormanımda aramıyorum artık teselliyi.

Bir defa da olsa, beni gör diye kavrulduğum, on iki yaş. Sonrası benim için yok. Senin için benden kurtuluş... Evleniyorum. Ne büyük şeref! Harika bir hayatım olacak. İyilik ediyorsun değil mi bana? Yapmaz kimseler yaptığını. Kocama iyi bakıyorum merak etme, bir dediğini iki etmiyorum. Ne zaman kalksa havaya eli, devriliyorum ayaklarının ucuna.

Ne tuhaf. Benden daha kıymetli ilgilenecek şeylerin oldu senin.

Şule anneyi hiç sevmedim ama hep imrendim ona. Ona bakışına, saçının teline zarar gelmesin diye kuşandığın cesaretine... Onun doğurduğu kardeşlerimle oynadığın oyunlara...

Bıraktıklarının kör büyüsü gırtlağımda.

İnsan ağlayınca rahatlar diye düşünürken; ağladıkça dökülen kirpiklerimi, seyrelen saçlarımı toplayıp görünmez olmanın imkânsız olmadığını ispatlıyorum aynalara.

Ben var ya ben, beni çekiştiren kadınları duyamam şu an.

Kalkamam bu tabutun üzerinden. Güçlü falan olamam.

Ne çok şey var sana söylemek istediğim.

Ey koca Rifat, babam mısın sen benim.

Hangimizin cenazesi bu geldiğim.


Emrah Sağlam


1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page