Giriş
Bu araştırmada, öncelikle kanon kelimesinin ilk anlamlarından itibaren kelimenin sahip olduğu diğer anlamlara ve zaman içinde geçirdiği değişime değinilmiş, ardından Türk edebiyatında kanonu anlama göstergeleri, günümüzde kanon, kanonlaşmak ve edebiyat kanonu dile getirildikten sonra bir sonuca bağlanmıştır.
1. Kanon Kelimesinin İlk Anlamları
Kanon kelimesinin eski zamanlardan beri ortaya konulması ve zamanla literatürde kullanım alanının genişlemesi, kelimenin birçok dilde birbirine paralel anlamlarını da beraberinde getirmiştir. Anlamda bir zenginleşmenin görülmesi, kanon kelimesinin gerçek anlamına gün geçtikçe yan ve mecaz anlamların da eklenmesini kolaylaştırmıştır. Kanon kelimesine kaynaklık eden Sami dilleridir. Sami dillerinin kaynaklık ettiği bu kelime Grekçeye "kanon" Grekçeden de Latinceye "canon" olarak geçer. Kanon, "kanna" (boru) kelimesiyle de bağlantılıdır. Grekçedeki kanon kelimesinin ihtiva ettiği anlam “ölçü, kanun, kural” anlamlarını da barındırmaktadır
Jan Assmann, Sami dili kaynaklı kanon kelimesinin, Grekçe ve İbranicedeki kullanımının birbirinden ayrı düşünülemediğini, kelimenin barındırdığı farklı anlamlar olsa da çeşitlilik ve zenginliğin meydana çıktığını vurgular.[1] Kanon kelimesi, "Düz, sırık, sopa, (ölçekli) cetvel" anlamının yanında aynı zamanda "arundo donax" anlamıyla da düz sopa ve asaların yapımı için elverişli (bambu benzeri) bir malzeme anlamına da gelmektedir.[2]
2. Kanon Kelimesinin Zamanla Kazandığı Yeni Anlamlar
H. Oppel'in çalışmasında belirtildiği gibi, Klasik dönemde kanon; heykeltıraşlık, marangozluk ve mimaride kullanılan düz bir nesne ya da ölçü anlamı taşır. Bu kelime zaman içerisinde doğru ölçü, oran, orantı gibi metaforik bir anlamı da beraberinde getirdi.
Kanonun değişmeyen temel anlamı "ölçü, kural, kriter" gibi ifadelerdir. Kelimenin bu şekilde birden fazla anlam ihtiva etmesi, kanon kelimesinin geçmişten günümüze kadar birçok alanla ilişkisi olmasıdır.
Kanon, Klasik ve Helenistik devirlerde heykel, müzik, felsefe, retorik, dilbilgisi ile ilgili tartışmalarda da kullanılmıştır. Hristiyanların birtakım yazılarının Kitabı Mukaddes'te bir araya toplaması sırasında önemli bir görev görmüştür.
3. Günümüzdeki Kanon Kelimesinin Mecaz Anlamları
Kanon kelimesinin türemiş olduğu kökten gerçek ve mecazi anlamlar meydana gelmiştir. Kelimenin tüm yönleriyle ve diğer alanlarda kullanımının inceliklerini görmek amacıyla kanonun anlamlarını dört grupta inceleyebiliriz.[3]
3.1. Ölçek, Cetvel, Ölçüt
Heykeltıraş Polykleitos, M.Ö. beşinci yüzyılın ortalarına doğru "Kanon" isimli bir eser vermiştir. Bu eserde insan vücudunun olması gereken ideal oranının ölçülerini belirlemeye çalışmıştır. Bu ölçüyü gün yüzüne çıkarıp göstermek amacı üzerine kanon ismiyle ün kazanan bir heykel yapmıştır.
Polykleitos, Pisagor'un sayısal ve felsefi bilgilerinden de etkilendiği için, mızrak taşıyan isimli heykelini yaparken vücut parçalarında kusursuz bir oran fikriyatından hareket ederek insan vücudunun harikulade ölçütü olarak kabul edilmiş bir ölçüyü ortaya koymuştur. Tıp bilgini Galen'in sunduğu bilgilere göre o, insan vücudundaki oranı yazılı belgelerle saptamış, bu kuramdan yola çıkarak heykeline aynı adı vermiştir.
Polykleitos'un kanon kavramı, güzel sanatlar dalında geçerli bir kavram olarak yolculuğuna devam etmektedir. Sonuç itibariyle "bir parçanın ölçümlerinde bütünün ve bütünün ölçümlerinde en ufak parçanın boyutlarının göz önünde bulundurulmasına izin veren metrik sistem" olarak kullanılmaktadır.[4] Polykleitos'un ve eserinin kanonlaştırılmasının mühimi, bir kanon yaratmasının yanında, eserinde çağına ve gelecek çağlara biçimsellik ve kurallara bağlılığın sayesinde mükemmeliyetçi eserlerin verilebileceğinin sunulabilir olmasıdır.
Jan Assmann, kanonun tekniksel kullanımı için Sofistlerin öğretilerini örnek verir. Sofistlerdeki kanon, iki nefes arasında duran eşit miktardaki kelimenin şiire dayalı ve cetvelle çizilmiş gibi hep aynı mısralar üzerinde kullanılan düzyazıyı ifade eder.
3.2. Örnek, Model
Assmann, kanonun ilk defa Aristoteles'in etiğinde insanlara karşı bir tutum ve davranışlar bütünü örneği olduğunun tespitini yapmıştır. Davranış kanonu için Aristo, mantıklı sıfatını kullanmayı yeğler. Assmann, yansıtma teorisine uygunluk için kelimenin İmparator Augustus zamanında Lysias'ın Antik yarımadasındaki sade dilin kanonu ve kesin hukuk dili olarak, Thukydides'te tarih yazımının kanonu olarak geçtiğini öne sürmektedir.[5]
Bu tartılma üzerine sınır ve örnek kavramlarının da doğuşunu görmekteyiz. Kanon olmaya uygun veya kanon olmuş eserler de tıpatıp davranış modelinde olduğu gibi estetik sınırları çizen nitelikli bir örnek oluşturur.
3.3. Kural, Norm
Kanon, tecrübeler veya uzun süreli kullanımlara dayalı bir sonuç olarak gösterilmesi babında bir örnek kural, norm seçilmiş kuramsal ölçüte dayanır. Bir norma haline gelen kanon ise kendine ait, özel yasalara bağlılık gösterir.
Filozof Panaitios'un poetikasına göre kanon "kural" anlamına gelecek biçimde kullanılmıştır. Bu kullanış, eski kilisenin inançsal kararlarında, her şeyin ölçüsü olarak gösterdikleri norma ile belirli benzerliklerle uyum içindedir. Kilisenin kuralları, günah çıkarmanın normları ile ruhani meclislerde alınan kararları da kanon saymakta ve bunlar bir araya gelerek kanon hukukunu oluşturmaktadır.
3.4. Tablo, Liste
Assmann, kanonun Roma İmparatorluğu'nda astronomların zaman hesaplamasına, kronografların vakanüvislerine temel olması hasebiyle düzenlenen tablolar için kullanıldığını belirtir. Matematikçi Ptolemaios, milattan önce ikinci yüzyılda zaman hesabı niyetiyle oluşturduğu tablolar adına "procheiroi kanones" ismini verir. Antikçağ'dan sonra kelimenin anlamına liste ibaresi de eklenmiştir. Bu ibarenin eklenmesini sebebiyse kilisenin yeni bir anlam gözeterek sahiplendiği bu kavramın, kutsal kitaplar listesi anlamının içinde tablonun da saklı kalmasıdır.
Kilise, kanonun daha ziyade örnek, model anlamında, Musa'nın normu ya da ruhani meclislerin bir kararında inanç kurallarının bir rehber olarak kullanmışlardır. Bu şekilde kutsal ve emredici bir liste ortaya konmaktadır ve buna da kanon ismi uygun görülmüştür.
4. Kanonik ve Kanonlaştırma
Kanonik, kurallara uyan anlamını taşımaktadır. Farklı şekillerde Batı dillerine giren Latince "canonicus"tan türemiştir. Kelime, dördüncü asırdan beri süre gelmektedir.
Yasin Meral, doğru ve güvenilir dini literatür olarak ifadesini kanon kavramı için bildirir. Yani Ahit'teki dört İncil'in kanonik İnciller olarak adlandırılmasına da kaynaklık ettiğini söylemektedir.
Kanonlaştırmak ise Yunanca "kanonizein", Latincede ise "canonizare" olarak geçmektedir. Azizler listesine kabul etmek, kilisenin yetkisi üzerine kutsamak gibi anlamları da beraberinde getirmektedir.
5. Türkçede Kanonu Anlama Çabaları
Jale Parla, kanon kavramının hemen hemen tüm anlamlarını kapsayıcı bir tanımlama yapmıştır:
"Ferman, kural, kanun, temel ilke, aforizma, bir konunun sistematik ve bilimsel sunuluşuna ilişkin prosedür, konunun otoritelerinin belirlediği kıstas ve kriterlere ilişkin yargılar anlamına gelen kanon sözcüğü, bir yandan da dine ilişkin kullanımını sürdürmüş ve Kilise’nin özgün kabul ettiği İncil metinleriyle, gene Kilise’nin Azizler arasına kabul ettiği yeni isimlerin eklenmesiyle oluşan kutsal metin ve kişilerin listesi olmuştur. Herhangi bir otoritenin ya da otoritelerin, kutsadığı iyi yazarlar listesi ve buna eklenecek isimlere verilen izin ya da onay. Müzikte kanon bir melodinin tümüyle, hiç değiştirilmeden, yalnızca farklı zaman aralıklarıyla, ama aynı anda icrası demektir.”[6]
Edebiyat araştırmacısı Murat Belge ise kanonun Yunancadan Arapçaya intikal ettiğini sonrasında Türkçede "kanun" olarak yer aldığını "kanon"un barındırdığı anlamın çok başka olduğunu dile getirmektedir.
6. Günümüzde Kanon, Kanonlaşmak ve Edebiyat Kanonu
Rudolph Pfeiffer, kanon kelimesini ilk olarak 1768'de, filolog David Ruhnken'in "Historia Cricita Oratorum Graecorum" adlı kitabında kullanmış olduğunu vurgulamaktadır. Belli bir otorite rejimi tarafından "seçmeye dayalı bütün hatipler listesi"ni İncil kanonundan alan Ruhnken'in bu tip kullanımı göz önüne alındığında kanonun yeni anlamı ortaya konulmuştur. Onun, kanonu ilk defa edebiyat alanına sürmesi başarılı kabul edildiğinden, bugün bütün modern Avrupa dillerinde kullanılmaktadır.
Kanon, zamanla somut bir yapı olarak şekil almıştır. Günümüzde kanon deyince akla "cetvel, kutsal eserler, norm" anlamları gelmektedir.
Kilisenin kullanımıyla zamanla zenginleşen kanon kavramı, beraberinde "hem kesin otorite ve bağımlılık anlamını taşıyan kutsallık ve hiçbir şeyin eklenememesi, çıkarılamaması, değiştirilememesi, dokunulmazlığa sahip olması" gibi kuralları da getirmiştir.
Kanon olma yolunda ilerleyen bir eser ve normlar, nitelikleri hasebiyle kendi çağına ve geleceğe kalıcılık, kesinlik, kuralların hangi temele dayanırsa dayansın kanon olabileceğini sağlamıştır. Kanonlaşmış eserler tıpkı kutsal kitaplar gibi dokunulmazlığa sahiptir. Esere ve yazara kötümser bir eleştiri getirilmez. Bu tür kitapların gösterdiği yol tartışmaya kapalıdır, kanun yerine geçmektedir. Kanonun doğruyu yanlıştan ayırmasına yardımcı olan şey, onun adeta bir cetvel gibi düz olması görüşünden kaynaklanmaktadır. Bu şartı sağlamayan kanona giremez. Edebiyatçılar arasında da eleştirilerin bir kanonu yıkmak amacıyla bir araya geldikleri gruplaşma ve birlikteliklerde yeni bir düzene baş koymak amacıyla kanonlaşma süreci hız kazanmaktadır. Kanon, kriz anlarıyla çatışan düzenleri bir araya getirerek en iyiyi, doğruyu bularak genel kabul gören doğru arasında köprü görevi görmektedir.
Kanon kavramı, ortaya çıktığı ilk günden bu yana günümüze taşınmıştır. Geçirdiği evreler onun çeşitlilik kazanmasına ve zenginleşmesine olanak sağlamıştır.
Atakay, kanonun iki ütopyayı içerdiğini savunur.[7] İlk ütopya, geçmişin alegorik bir duygusallık içinde algılanmasıdır. Nüfuz eden söylem, sürekli yüceltilen, değere dönüşen geçmişin hayalinden ibarettir. Geçmiş ise toplumlar arası geleneğin aktarılmasında kaynak olması yönünden ütopik kaynağa dönüşür. İkinci ütopya, geleceğe aktarılan kanondur. Bu kanonlar ütopyaların sonunda karşımıza ölümsüzlüğe hak kazanmış kişileri çıkarır. Edebiyatta metinlerarasılık, postmodernizm, telmih gibi sanatlarla bir metnin geçmişten geleceğe aktarılmasını ve canlı bir organizma gibi yaşamına devam etmesini sağlamaktadır. Edebiyat da canlı kalan bu eserleri kanonlaştırmaktadır.
Harold Bloom, kanonları açmak bahsindeki çabaların gereksiz sonucuna vurgu yaparken, tarihin hemen hiçbir zamanında laik kanonun kapanmadığını işaret eder. Bunu, Batı kanonu ile ilgili araştırmaları sonucunda verir. Bloom, Batı kanonunun çekirdeğini oluşturan girift yapıların ve çelişkilerin varlığını sorgular. Bu tür sıkıntılardan kurtuluş ise hayatta kalanlar listesi olarak kabul edilen tablonun çözülmesiyle aşılabileceğini ifade eder.
Sonuç
Türk edebiyatında, toplumun genel itibariyle kanon olarak gördüğü bir eserler veya yazarlar listesinin Batı edebiyatı ve kanonundaki anlamı tam oluşamamıştır. Toplumda farklı bir cihetle ortaya çıkan eser ve yazarlar listesi, edebi anlamda muhteva, eser, biçim gibi kanonun değişmez, katı, kuralcı anlamını çağrıştırmasa da kalıcılığı, normatif olması hasebiyle kanona benzeyebilmektedir. Bir kanonun tam anlamıyla oluşturulamamış olması siyasi, sosyal, ekonomik gibi birtakım yapılara dayandırılabilir.
Geçmişten günümüze aktarılan anane, toplumun bir gruplaşma, birliktelikler içerisinde tam anlamıyla doğru bir yargıda birleşememesinin nedeniyle de kutsal nitelik ve listeler sağlanamayarak kanonun kurulmasının önüne bir set çekmiştir.
Kaynakça
Assmann, Jan, "Kültürel Bellek: Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik", (Çev. Ayşe Tekin), İstanbul, Ayrıntı Yayınları,
2001.
Atakay, Kemal, “Kanon Huzursuzluğu”, Kitaplık, Y.11, No:68, Ocak 2004, S.70- 77.
Belge, Murat, “Türkiye'de Kanon”, Kitaplık, Y.11, No:68, Ocak 2004, S. 54- 59.
Bloom, Harold, “Kanona Ağıt” (Çev. Mehmet H. Doğan), Kitaplık, Y.11, No:68, Ocak 2004, S.79- 91.
Demiralp, Oğuz, “Kanun Benim!” Pasaj, No:6, Kasım 2007-Mayıs 2008, S.19-23.
Parla, Jale, “Edebiyat Kanonları”, Kitaplık, Y.11, No: 68, Ocak 2004, S.51- 53.
[1] Jan Assmann, "Kültürel Bellek: Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik", (Çev. Ayşe Tekin), İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2001, s.110. [2] Assmann, a.g.e. s.110. [3] Assmann, a.g.e. s.108-115. [4] Assmann, a.g.e. s.109. [5] Assmann, a.g.e. s.111. [6] Jale Parla, “Edebiyat Kanonları”, Kitaplık, y.11, No:68, Ocak 2004, s.51 [7] Kemal Atakay, “Kanon Huzursuzluğu”, Kitaplık, y.11, No:68, Ocak 2004, s.76
Mahmut Yıldırım
Başarılı bir çalışma olmuş yine. Başarılar dilerim 🙏🙏🙏
Değerli Mahmut Yıldırım'ın her yeni yazısında aynı heyecanlı duyguyu tadıyoruz: acaba ne söyleyecek? Serüveniniz hiç bitmesin, yine bilgilendirici kelimeler bizlere ulaşan, teşekkür ederiz.
Saygıdeğer üstadım hocam Mahmut Yıldırım'dan yenilikler...
Bir çocuğun doğumundan bulunduğu güne kadar ki gelişimini alıp anlatmak gibi,insanlık tarihinin kuyusuna inip kelimenin ilk gelişiminden bulunduğumuz çağa kadar ki ritim ve anlamlarını güzel bir üslupla aydınlığa kavuşturmuş,varolasın.
Kıymetli bir dostum olan Mahmut Yıldırım'ın ellerine sağlık, güzel bir çalışma olmuş