Tahta binanın derinliklerinden gelen, insanın duyup duymadığına emin olamayacağı derecede hafif ve bir o kadar da gizemli, çoğu insanı deliliğin eşiğine sürükleyecek sesler bu genç üzerinde neredeyse hiçbir etki yaratmıyordu. Öyle ki onun tek amacı hayatta kalmak ve özgürlüğüne kavuşmaktı. Ben ise onu izliyordum. Bu lanetli yerin bana karşı hiçbir ilgisi yoktu. Buranın tek amacı, önümde yürüyen gencin iradesini sınamaktı. Her halimle ona uzak, insanlığa uzak bir gözlemciydim.
Kırk katlı bu mahşer binası insana, çıkışın en üst katta olduğu izlenimini veriyordu. Önümdeki genç şimdi var gücüyle bitmek bilmeyen merdivenleri tırmanıyor, vücudunun yorulmaya başladığı sık nefeslerinden anlaşılıyordu. Onu yorulmadan takip edip izliyordum. Sanki karşımdaki insanın bedeninden yayılan sıcaklık ve canlılık beni görünür kılıyordu.
Her adımına bu binanın istihza dolu sesleri eşlik ediyor, oyunlar oynamaya ve yıldırmaya çalışıyordu. Bir sonraki adımlarına hangi yaratıklarının eşlik edeceğini kulağına fısıldayıp kaçıyordu.
Bir sonraki kata vardığımızda havaya nem hakimdi. Yer yer su birikintileri tahtalara uzun ve acılı bir ölümü getiriyordu. Su varsa hayat da vardı. Pek çok küçük canlının fısıltıdan hafif ayak sesleri etrafımızı sarmıştı. Genç, kulaklarının iyi duyduğuna kahroluyor olmalıydı. Koridordaki odalardan birine yöneldi. Süreğen damlama sesi bize eşlik ediyordu.
Pencereleri çarşaflarla örtülmüş, zeminine düşürülen eski bitki saksılarından toprak saçılmış, nemli bir odaydı. Toprakların arasında bitki fıtratında, bir solucan gibi kımıldayan ve sürünen yaratıklar geziniyordu. İçeri girdiğinde çiçeklerini birer gözmüşçesine gence yönelttiler. Bazıları da bana baktı ve toprağın altına geri döndü. Genç bu sırada yaratıklara aldırmadan yukarı çıkan merdiveni arıyordu. Sonunda küçük tahta kapağı bulduğunda onu yukarı doğru itti. Kapağın ardından gelen güçlü rüzgâr bir anda onu yere savurdu. Tahtalara çarpan genç sessiz bir iniltiyle tekrar ayağa kalktı.
Bir sonraki kata ilerlerken ona eşlik ettim. Biz sona yaklaştıkça gencin damarlarında “özgürlük” diye gürleyen kanın sesi artıyor, ona güç veriyordu. Tahta binanın ve onun oyunlarının genç üzerinde artık hiçbir etkisi kalmamıştı. Her adımımızda ilerlemeyi zorlaştıran kum ve toz bulutlarına aldırmadan koridorları azim ve hırs ile adımlıyordu. Sona yaklaştığımızı hissediyor olmalıydı. Vücudunu kesen, güçsüz sesleriyle çığlıklar atan bu küçük fakat can yakıcı kum tanelerine rağmen bulutları yarıp geçiyordu.
Gencin tekrar gökyüzünü görmesine az kalmıştı, başarabileceğine inandırmıştı beni. Kum bulutlarının sardığı koridorun sonuna ulaşmak üzereydik. Yoğun taneciklerin ısrarla gencin önüne geçmesine rağmen bulutun arkasında yukarı tırmanan merdiven görünüyordu. Merdiveni gören genç büyük bir güçle öne atıldı. Öyle güçlü atılmıştı ki tahta bina çatırdadı, zemin çatırdadı. Ayağını basıp kendisini yukarı ittirdiği zemin parçalara ayrıldı.
Merdivene attığı her bir adım mahşer binasına yıkım dalgaları olarak iletiliyor ve acılı seslerini artırıyordu. Yaratıklar çığlık attı, kum taneleri kaçıştı. Genç merdivenin son adımını da atmıştı. Tüm gücüyle yukarı fırlattı kendini, göğe ulaşacaktı. Binanın en yukarısından fırladığında onu o hayal ettiği mavi gökyüzü yerine bir katran örtü karşılamıştı. Göğe ve özgürlüğüne kavuşamamanın öfkesi ile katran örtüyü yakaladı genç. Göğsünü gerdi ve tüm gücüyle göğü yardı. Acı bir ses ile parçalanan bu siyah gökyüzünün ardından göz kamaştıran ışık sızmaya başladı.
Işık, çok ama çok uzun süredir karanlıkta olan gencin gözlerini yakmıştı fakat o buna aldırmadı. Gözlerinden yaşlar süzülürken sonunda kavuştuğu göğünü izliyordu.
Yere indiğinde ise kendini bir bahçede buldu. Binlerce çeşit çiçeğin ve meyve ağaçlarının süslediği bu bahçe oldukça uzun, sarmaşıkların kapladığı bir çit ile çevrilmişti.
Mahşer binasından çıkmamızın ardından karanlığın üzerime örttüğü örtü kalkmıştı, genç artık beni görebiliyordu. Şaşkınlıkla etrafına baktı, bahçenin dillere destan güzelliği karşısında donup kalmıştı. Gencin elinden tuttum ve bahçede dolaştırdım. Çiçekleri kokladı ve olgun meyvelerin tadına baktı.
Tüm bahçeyi dolaştıktan sonra alanın tam ortasındaki geniş havuzun kenarında durduk. Bahçenin ona sunduklarının keyfini çıkaran genç çitleri görmez olmuştu. Ona suyun içine eşlik ettim. Genç burada yıkandı ve yüzdü, tahta binanın tüm yorgunluğunu ve pisliğini üstünden atmıştı.
Ardından sudan çıktı ve havuzun kenarındaki görkemli ağacın gölgesine uzandı. Kısa sürede uykuya dalmıştı.
Genç uyandı ve etrafına bakınmaya fırsat bulamadan binlerce varlık ve ses etrafını sardı. Kendi boyutundaki bu cam varlıklar uçuşuyor ve durmadan etrafında dönüyorlardı. Bir süre sonra kendinin de tıpkı onlar gibi uçtuğunu ve döndüğünü fark etti. Gözleri alıştıktan sonra uçuşan diğer varlıkların arasından dışarıyı seçebilir olmuştu. Tahta bir koridordu burası.
Bir süre daha sonra genç, etrafındaki varlıkların seslerini anlayabilir hâle gelmişti. Hepsi tıpkı onun gibi durmadan dönüyor, uçuşuyor ve acıyla inliyordu. Hepsi özgürlük umuduyla çığlıklar atıyor, başarısızlıklarının acısını çekiyordu. O anda genç anlamıştı. Bu cam varlıklar, içini yararak geçtiği kum bulutundaki taneciklerden başkası değildi. Üstelik şimdi kendi de onlardan biriydi!
Zamanı kaybetti, durmadan döndü ve uçuştu. Tanecikler birbirine ve duvarlara çarpıyordu. Ayrıca hepsi tıpkı onun gibi durmadan acı ile inliyordu. Hepsi özgürlükleri için yalvarıyordu. Hepsi, tıpkı onun gibi, bu irade imtihanına ve yalan bahçesinin güzelliklerine yenilmiş ıstıraplı tutsaklardı.
Kim bilir ne kadar süre geçtikten sonra uçuşup durdukları koridorda adımlar yankılanmaya başladı. Her öfkeli ve azimli adım onları savuruyor ve uçuruyordu. Tıpkı eskiden onun olduğu gibi, binadan kurtulmaya çalışan başka bir gençti bu.
Azimli genç onun ve diğer kum tanelerinin arasından hızla geçip gitmeye çalışıyordu. Ona bağırdı, durdurmaya çalıştı, uyardı fakat nafile. Gözü dönmüş genç ne onları duyuyordu ne de bu önemsiz kum bulutuna aldırış ediyordu. O da tıpkı diğerleri gibi göğü yararak kendini yalan bahçesine attı.
Şimal Kavas
Öncelikle emeğine kalemine sağlık. Çok güzel okunan pişmeye az kalmış bir öykü tasarımı kendine özgü benim diyen kendini var eden duruş. Hayatında çok kullanmadığın bazı kelimeleri daha kullanılır kelimelerle var et. Çok okuyunca bu daha da oturur bence. Yeniden eline emeğine sağlık.