top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Tozlanmış Öykü- Mehmet Rauf- Zeynep

Hayal meyal gördüğüme göre akşamın koyu karanlığı ağırlaşıp, kötü ve kuruntulu anların baş gösterdiği beyaz bir gecede buraya gelmiştik. Burası gözün ufuklarda kaybolup gideceği kadar geniş ve sonsuz bir çayırlıktı. Hemen tek tük ağaçların arasında duran bir de su kemeri vardı. Buraya yaklaştığımız zaman derin, içten veyahut ciğerden bir ah hepimizin içini titretti. Ürkütücü bir fikir, bir hayal süratle bizden uzaklaşır oldu ama ben korkmuştum.

Köylü sadece, "Heh işte,” dedi, “Fatır kadın."

O an sorduk ona ve bize bu kalbi yaralayan olayı anlattı.

Fakat kız bundan pek memnun olmamış. Kocası sarhoş, fena, soyu sopu bozuk bir adam çıkmış. Bu durum sonradan kendini belli etmiş. Kızcağız ise kocasının bu kusurlarını gizler, annesine dahi duyurmak istemeyerek sürekli örtermiş. Ama adam işi iyice azıtmış.

Son zamanlarda Zeynep'i kimseler görmez olmuş. Önceden evin önünden geçtiği an söylediği türküler duyulurken artık duyulmaz olmuş. Bir defasında jandarma kızın evine gittiklerinde, kızı ağlamaktan, dertten, tasadan gözleri kızarmış, zayıflayıp bitap düşmüş ve bir deri bir kemik halde görmüşler.

"Aaa kız sana ne oldu?" diyenlere içe dokunan bir tasa ile karışık gülümseme ile boynunu bükerek: "Hiç," der geçiştirirmiş.

O zaman bütün köyde bin bir türlü olay baş gösterir olmuş. Laf bir iken bin olmuş. Kuyruklu kanatlı olaylar. Sonunda annesi, kızı bir akşam sıkıştırmış. Kız ise ağlaya ağlaya, annesinin kucağına atıla atıla olan biten her şeyi anlatmış. Meğerse bu adam gül gibi kızcağızı her akşam döver, tekmelerle ezer, "kuzgun Arap yavrusu" diyerek hakaretler saydırırmış. Kızcağız ayaklarının altında gözleri yaşlı ağlarken herif ise bu kızcağızın bu haline gülermiş. Yetmezmiş gibi, “Sen bana layık mısın ki? İstesem candarmanın kızını alırım," deyip inat eder gibi laflar söylermiş. O halde bile kızcağız bu adamın kahrını tam bir yıl boyunca çekmiş. Annesi, "O herifi şimdiden tezi yok defedeceği" dediği zaman kızcağız, "Yok, olmaz anneciğim, istemem, ondan ayrılırsam ben ölürüm, nolur sen karışma," demiş. Annesi de deli gibi, "Kızım gidecek, dağ gibi yavrum ölecek," diye söylenmeye, konu komşudan yardım çağrısına başlamış. Kız ise geçmişte bütün bu kötü olaylara maruz kalmak bir yana dursun, hiç olmazsa ara sıra güler yüzünü görmek umudu ile tahammül etmeyi göze almış. Ne fayda! Geceleri kavgalar başlamış, gürültü, bağrışma, küfür kavgalar alıp başını gitmiş. Annesinin artık sabrı tükenmiş. Adamın kızın bütün paralarını içkiye kumara verip, har vurup harman savurmasına tahammül edememiş. Nihayet öyle bir zaman gelmiş ki adam gece yarıları küfür ede ede kapıyı çekip defolup gitmeye başlamış.

Günler, aylardan sonra bir gün adam, evli olduğu Zeynep'in üstüne kuma getirmeye, komşu kızını almaya kalkmış. Zeynep deliye de dönse, vazgeçirmek için elinden ne gelip yapsa da, yalvarsa da, yakarsa da, ağlasa da, sızlasa da dinletememiş. Yok... Yok... Adam aldırmaz, düğün dahi olmuş. Adam kendini boşamamış da. Öyle olunca Zeynep'i adam evine almamış. Düğün gecesi annesi ve kendi sabaha kadar, deli divane gibi, kırlarda, bağlarda dolaşmışlar.

Artık Zeynep yok, Zeynep'in kuru, zavallı bir hayali kala kalmış ortada. İki ay böylece geçip gitmiş. Zamanla hüznünü gizler halde görünmek istemiş. Hatta annesini merakta bırakmamak için onu aklına getirmezken de bir gün gözleri dolu dolu, "Artık o adamı unuttun, değil mi, Zeynebim," demişse de Zeynep gülüp, "Sen soruyorsun ya," demiş. Son iki ayın hemen hemen hepsini İstanbul'da geçirmişler. Nihayet sonbahar gelmiş, onlar da artık kendilerine gelir olur olmuşlar. Zeynep yine her zamanki gibi eski Zeynep. Her ne kadar zayıflamış olsa da yeni yeni türküler, şarkılar söylemeye başlamış. Ama geçmiş bu ya, arada bir ah çekip oflamak annesine daima şüphe ettirir, zavallı Fatır kadın da gözetlemek durumunda kalırmış.

Sonunda bir gün elma toplamaya gitmişler. Bütün köy kadınlarını akşama kadar hep eğlendirmiş, en yüksek ağaçlara bile çıkıp durmuş. Sürekli türkü şarkı söyleyerek eğlenip durmuşlar. Annesinin gözü ağacın dallarından ayrılmaz, kızı kendine bir fenalık etmesin diye ölüp ölüp dirilmiş.

Bir de kocasıyla yeni karısı ve aklarabaları bir seyirlikten çıkıp gelmezler mi? O zaman herkes taş kesilip Zeynep'e bakmışlar. O ise özellikle önceki gibi, görmezden gelerek, "Ben değil alem sana hep müşteri…" diyerek türküye devam etmiş.

Gelin görün ki birdenbire müthiş bir çatırtı ile birlikte Zeynep'in, hepsinin ayaklarının altına serildiğini, kanlar arasında ezilip kaldığını görmüşler.

Ah, bu öldüren aşklar!


Mehmet Rauf

Bu öykü Mehmet Rauf’un hiçbir öykü kitabında yer almamış, “Mekteb” adlı gazetenin 24 Eylül 1896 tarihli 52. sayısında çıkmıştır.


Mehmet Rauf, Türk edebiyatçı. İstanbul'da doğmuş ve küçük yaşta edebiyat ile ilgilenmeye başlamıştır. Bahriye Okulu'na gitmiş, İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir. Yakından takip ettiği Halit Ziya Uşaklıgil'in eserlerine ve realizm akımına ilgi duymuştur.


Yayıma Hazırlayanlar: Mustafa Bostan- Servet Toklu



0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page