top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Korkut Kabapalamut- İşsiz

Beni işe almamakla iyi halt ettiniz. Aferin size. Savunulabilir hiçbir yanı olmayan saçma sapan bir karar. Böyle yapacağınızı daha en baştan adım gibi biliyordum. Teşekkürler, biraz olsun şaşırtmadınız. Zaten kimse beni işe almak istemiyor. İş görüşmeleri konusunda başarılı değilim. Orası kesin. Kendimi, kapasitemi, özel yeteneklerimi gösteremiyorum; kendimi pazarlayabilmekten, meziyetlerimi allayıp pullayabilmekten acizim. Ama kesinlikle sizin sandığınız gibi boş beleş bir adam da değilim. Keşke bunu kanıtlamanın iş görüşmesi dışında başka yolları da bulunsaydı. O zaman ilk işe alınan, en yüksek maaşla ikramiye önerilen başvurucu ben olurdum.

Kendime güveniyorum, bundan kuşkum yok. Çalışkanım, zekiyim, pratik bir insanım, daha ne olsun? Yaratıcılığımı hayatın başka alanlarında şimdiye dek defalarca kanıtladım. Dostlarım, yakın akrabalarım da bu yanımı bilir, her fırsatta takdir ederler. Ne zamandır iş bulamamama inanın onlar benden daha fazla hayret ediyor, şaka yapıyor olmalıymışım. Prezantabl, iyi eğitimliymişim. Seçkin okullardan yüksek notlarla mezunmuşum, yani nasıl olurmuş efendim, benden düzgününü, parlağını nereden bulacaklarmış bu zibidiler. Haksızlığa, rezilliğe, şu kepazeliğe de bakınmış siz. Tamam da, sanki ben bunları sizden kat kat daha iyi, yakinen bilmiyor muyum? Gidin CV yolladığım işverenlere anlatın isyanınızı, haklı tepkinizi onlara yöneltin, bana benim reklamımı yapmanın işlevi nedir? Beni daha da sinirlendirmekten başka neye yarıyor bunlar!

Kusura bakmayın da bence siz de budalanın, züppenin tekisiniz. Öyle şık, pahalı giyinmekle, düzenli olarak spor salonlarına gidip fit bir vücut yapmakla, kendine sarışın, havalı sekreterler tutmakla, Mercedeslere, sürat teknelerine binmekle, yedi yıldızlı otellerde ailece yurt dışı tatillere çıkmakla, şirketin her yerini uzak diyarlardan getirilmiş pahalı bitkilerle botanik bahçesine çevirmekle, gökdelenlerden komple katlar kiralamakla büyük, önemli kişi olunmuyor. O kadar basit değil bu işler. Bir kere sezgileriniz zayıf, insan sarrafı değilsiniz, bendeki cevheri görebilmekten acizsiniz, bomboş, sıkıcı, sevimsiz bir herifsiniz. Yaşınız da benden hayli genç üstelik. Hayat tecrübeniz eksik, kendi çıkarınızın nerede olduğunu bilmiyorsunuz en başta. İş hayatında bu kadar ilerlemenize, başarılı, zengin oluşunuza doğrusu şaşıyorum. Beni bir işe alsanız, şirket geliriniz kısa sürede en az iki kat artardı. Yıllarca yeni eleman aramak zorunda da kalmazdınız üzerine. Hadi diyelim ki ben türlü çeşitli sebeplerle kendimi doğru düzgün ifade edemiyor, görüşmenin en kritik anında panikleyip heyecana kapılıyor, dut yemiş bülbüle dönüyor ya da sırf susmamak adına saçmalamaya, konudan sapmaya, daldan dala atlamaya başlıyorum, ayaklarım yerden tümüyle kesiliyor ama diğer yandan siz de doğru soruları sormayı bilmiyorsunuz. Amaçsız, internetten gelişigüzel derlenmiş, Amerikanvari, ülkemiz gerçekleriyle, sosyolojisiyle örtüşmeyen, hatta onlarla taban tabana zıt aptal aptal sorular. Bir şey diyeyim mi, siz beni bu şekilde birazcık bile anlayıp tanıyamazsınız. Hiç mümkün mü efendim? Resmen tarihi bir fırsatı tepiyorsunuz farkında bulunmadan.

Sizden neyim eksik yani benim ha, lütfen söyler misiniz? Evet doğru, hiç param ya da mal varlığım yok. Girişimi, risk almayı seven mücadeleci bir kişilikten de yoksunum. Kabul, benden patron, hatta genel müdür yardımcısı bile olmaz, olamaz ama başarılı bir kâtip, fazla sırıtmayan, diğerleriyle birlikte arada kaynayıp giden, ne akan ne kokan silik bir müdür muavini, sıradan bir insan kaynakları çalışanı falan da mı olmaz yani? Artık o kadar da uzun boylu değil. Lütfen bana bu şekilde hakaret etmeyin, en azından yaşıma, kalıbıma hürmet gösterin biraz. Olmaz, senden hiçbir bok olmaz arkadaşım, mümkün değil, boşuna kendini yırtma, git evinde otur ya da pazarda limon falan sat diyorsanız da diplomalarıma, cicili bicili sertifikalarıma, referanslarıma ne söyleyeceksiniz peki? Bunlara karşı mantıklı bir yanıtınız, kabul edilebilir bir açıklamanız var mı? Tabii ki hayır. Umurunuzda bile değil ki. Oh, nasılsa başvurucu çok, millet işsizlikten sinek gibi kırılıyor, sizin de öyle pek aceleniz yok, tok satıcısınız. Zaten işler pek yoğun değil. Yoğunsa da gerektiğinde mevcut elemanlarınızı iki kat fazla çalıştırır, onlarla mahkemelik olmadığınız sürece kesin mesai ücreti falan da ödemez, haksız edinilmiş astronomik servetinize servet katarsınız. İşte siz busunuz. Karaktersiz, vicdansız bir yaratık. Kan emici bir vampir. Vahşi kapitalizmin pis, paslı, sıradan bir dişlisi.

Efendim, Allah sizi inandırsın, aslında ben çalışmasam, parmağımı kımıldatmasam, gün boyu evde otursam, yan gelip yatsam da olur. Bir şekilde gül gibi geçinir giderim. Memlekette aç mezarı yok ya. Hepsi de tok mezarı. Zaten ailem, arkadaşlarım maddi manevi, her türlü arkamda. Sağ olsunlar, bana vakti zamanında sonuna dek destek olma sözü verdiler. Yani açıkçası benim kaybedeceğim çok bir şey yok. Ama aynı şeyi şirketiniz açısından söylemek zor, hatta imkânsız. Benzersiz dehamdan, çok yönlü yeteneklerimden yoksun bıraktınız ya işletmenizi, bundan sonra işleriniz de büyük olasılıkla ters gider, siz artık iflah olmazsınız. Resmen günahımı aldınız, bir masumu kahrettiniz, yüreğine kor düşürdünüz, yakında iflas bayrağını çekerseniz hiç şaşırmam, hatta karşısında selama bile dururum. Ama size acımam, sonuna kadar hak etti bu deyyus şu başına gelenleri, diye geçiririm içimden; tabii işsiz kalan çalışanlarınız ayrı, onlar için bir köşede gizlice biraz gözyaşı dökerim muhtemelen. Keşke en azından onları düşünüp beni geri çevirmeseniz, istediğim pozisyona değilse de daha mütevazı bir makama atamamı behemehal yapsaydınız. Örneğin hemen pazartesi gel başla arkadaşım, zaten yeterince geç kalmışsın, yaşını başını almışsın sen, deseydiniz. Pazar günü bile başlamaya hazır bir ruh hali ile dayanmıştım gösterişli kapınıza oysa ki. Şu trajedinin boyutlarına bakar mısınız Allah aşkına. Ben size artık daha ne diyeyim?

Neymiş efendim, akranlarım çoktan genel müdür olmuş, ben daha şimdiye dek hiçbir yerde bir gün bile çalışmamışım, bu yaşa gelmişim de sigorta girişim bile yokmuş, dürüst olmak gerekirse yaşım bence de bir kariyer başlangıcı yapmak için biraz ileri değil miymiş de bilmem ne. Yahu hiç kimse tarafından güvenilip de işe alınmazsam nasıl yapabilirim kariyer! Gençliğimde hiç iş başvurusu yapmadım, sayısız mülakatlara katılmadım mı sanıyorsunuz yani? Öyle bir şey olabilir mi? Gerek özel sektör gerekse de kamu alanında pek çok iş başvurusunda bulundum elbette. Kapıları aşındırdım. Şansımı defalarca, bıkıp usanmadan her yerde denedim. Aza çoğa bakmadım, müşkülpesentlik etmedim, İş ve İşçi Bulma Kurumu’na bile defalarca müracaat ettim, yerinmeyip karda kışta, yazın kırk derece sıcağın altında o uzun kuyruklara eklendim. Bunu size kanıtlayabilirim isterseniz. Ama olmayınca da olmuyor işte. Karşıma hep sizin gibi nanemolla, duyarsız, adamsendeci tiplerin, çıkması benim kabahatim mi? Ukala, ahmak adam siz de!

Şimdi yine adi kapitalistlerce her reddedilişimden sonra olduğu gibi ister istemez parklara, bahçelere, deniz kenarlarına dadanmak durumundayım. Yaşım olmuş elli iki. Herkes işinde gücündeyken, ben dandik bir bankta tek başıma oturup, kederle sigara üzerine sigara tellendirecek, kapkara, zehir gibi bir ruh haliyle kendim ve benim için üzülenler adına yas tutmaya, kahrolmaya, ben acaba neden böyle bir insan, kronik bir işsiz, umutsuz bir vaka oldum yahu! diye ilenmeye, kim bilir kaçıncı kez boş yere yaşam muhasebesi yapmaya devam edeceğim. Bunda sizin de küçük ama değerli bir katkınız, rolünüz olacak tabii, orası kesin. Kaderimle iş birliği yaptığınızı, hatta onun ufak bir parçası olduğunuzu inkâra kalkışayım demeyin sakın göz göre göre. Beni aranıza almadınız, dünya nimetlerinden uzak kalmama, onlardan biraz olsun nasiplenememe sebep oldunuz. Bir işim, düzenli gelirim olmayınca sevgililerim, bir karımla çocuklarım da olmadı haliyle şu koskoca, sıkıcı, manasız yaşamım boyunca. Bu arada geleceğimin ne olacağı da aslında tümüyle belirsiz. Ülkede açlıktan ölen ilk insan ben olursam da çok yadırgamam yani. Dostların, yakınların ilgisi, desteği de bir yere kadar. Sonuçta, ne gibi sözler verilirse verilsin, her koyun kendi bacağından asılmıyor mu bu acımasız dünyada?


Korkut Kabapalamut

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page