top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Özgür Yalnızça- Bir Buçuk Dilim Utanmak

Kaç gündür artan ekmeklerimi düşünüyorum Neriman. Gözüme uyku girmiyor. Bütün gece bir o yana bir bu yana dolanıyorum evin içinde. Sabaha kadar kim bilir kaç defa ekmekliğe gidip bakıyorum ama evdeki ekmeklerin hiçbiri bıraktığım ekmeklerime benzemiyor. Az önce ağladım biliyor musun? Sana belli etmemeye çalışıyorum ama yapamıyorum artık. O yüzden geldim yanına. Sen hep iyi gelirsin bana.

Hani biz iş arkadaşlarıyla toplanır, ara sıra bir yere gider kafaları dağıtırdık ya. Hiç unutmuyorum, sen bir gece yarısı telefonumun şarjı bitince bana ulaşamamış, merak etmiş, gelmiştin oraya. Arkadaşlar da dalga geçmişlerdi benimle. Ben çok utanmıştım ama sonra, “Çoğunuzun telefonu kapalı, hanginizin karısı merak edip geldi,” demiş, ardından sana sarılmıştım. Ha işte oraya gittik geçen gece yine. Masa her zamankinden daha kalabalıktı. Patron tam karşımda. Herkes keyifli, birbirine laf atıp espriler yapıyordu. Ben her espriye gülmem bilirsin ama o gece ayıp olmasın diye çok gülmüştüm aslında. Patron da gülünce karşısında somurtup oturmak olmazdı değil mi? Hem o gün terfi de almıştım. Anla işte. Neyse, yiyoruz, içiyoruz, eğleniyoruz. Masada ekmeklerin dilimlenip konulduğu sepetler de var. Biri de patronla benim aramda duruyor. Ben her zamanki gibi bir dilim aldım tabağıma. Fazlasını yiyemem biliyorsun fakat patron aniden iki dilim daha koydu tabağımın yanına. Başımı kaldırıp yüzüne baktım, sonra da tabağımdaki iki buçuk dilim ekmeğe… Tekrar yüzüne bakarken o anda göz göze geldik. “Ekmeğini ben veriyorum, bu masadaki ekmeklerini de ben veririm,” bakışı atmıştı bana ya da ben öyle anlamıştım. Bütün gece kıvrandım durdum. Kendimi çok zorladım ama en fazla bir dilim daha yiyebildim. Bir buçuk dilimim kaldı masada. Gözüm kalan dilimlerde. Bir yolunu bulup almalıyım yanıma. En azından kimse görmeden ceketimin cebine koymalıyım ama ya gören olursa? Mahvolurum, biterim, utancımdan yerin dibine girerim. Kahrolarak gözlerimi masada bıraktığım ekmeklerimden ayırmayarak ayrıldım oradan. Çıkışta bizim Recep vardı ya, Aslı’nın kocası. Onu bıraktım evine ayakta duracak hali yok. Ben az içerim biliyorsun. Hala dokunuyor mideme. Değişen bir şey yok yani. Recep’i eve bıraktıktan sonra aklım hala ekmeklerimde. Doğruca lokantanın yolunu tuttum yine. İçeri girdiğimde garsonlar masaları temizliyordu. Direkt yemek yediğim masaya doğru yürümeye başladım. Masanın üstü temizlenmişti ve ekmeklerim orada yoktu. Sağa baktım, sola baktım yok. Garsonlardan biri, “Abi hayırdır?” dedi. Bu masada ekmeklerim vardı. Nereye gittiler acaba, diyemeyeceğime göre, “Evin anahtarlarını bulamadım da burada bırakmış olabilir miyim diye bakmaya gelmiştim,” dedim. “Hiçbir masada anahtar bulmadık abi biz,” dedi. Allah’ım sen bana yardım et. Biraz ileride garsonlardan birinin siyah bir poşetin içine ekmekleri döktüğünü gördüm. Yan yana sekiz on tane poşet vardı. Ekmeklerim bunların içinde olabilir miydi acaba?

“Bu poşetleri ne yapıyorsunuz,” diye sordum. Çocuk önce kafasını kaldırdı ve bana garip bir şekilde baktı.

“Abi niye soruyorsun ki?”

“Bilmem merak ettim sadece. Anahtarımı kaybettim de. Belki dedim artan ekmeklerin arasına karışmıştır.”

“Yok abi, ben döktüm çoğunu anahtar falan yoktu. Sadece bir tane tespih buldum. Onu da şef garsona verdim az önce. Bu poşetleri ne yapıyorlar bilmiyorum valla. Bana, poşetlere artanları doldur, buraya bırak diyorlar. Ben de öyle yapıyorum.”

İşte böyle Neriman, bulamadım ekmeklerimi. Kaç gecedir neler çekiyorum bir bilsen. Şirkette bile bütün gün aklımda. Bazen diyorum deli miyim neyim? İnsan hiç, bir buçuk dilim ekmek için bu kadar üzülür mü? Ben üzülüyorum Neriman. Utanıyorum kendimden çoğu zaman. Yav, diyorum sen koskoca şirkette, önemli bir yerdesin. Halin vaktin yerinde ama yine de hayatı zehir ediyorsun kendine. Ne için? Masada bıraktığın ekmeklerin için ama değil, öyle değil Neriman.

Geçen gün ne oldu biliyor musun? Arabayla gidiyorum. Bu arada senin o çok istediğin araba vardı ya kırmızı renkli onunla. Her gün iş çıkışı o ekmeklerimi bıraktığım lokantanın önünden geçiyorum. Hani belli olmaz görürüm ekmeklerimi diyerek. Biliyorum saçma ama kendimi durduramıyorum bir türlü. Lokantayı biraz geçtikten sonra çöp kutularının yanında bir kadını çöpleri karıştırırken gördüm. Üzülmüştüm kadını o durumda görünce. Tam yanından geçerken kadın birden çöpün içinden siyah bir poşet çıkardı ve kaldırıma oturdu. O an kalbim yerinden çıkacak gibi oldu yemin ederim. Bu siyah poşet benim o gece lokantanın bahçesinde gördüğüm ekmeklerin doldurulduğu poşet olabilir miydi? Hem lokantaya en yakın çöp kutuları da buradaydı. Ya ekmeklerim oradaysa? Hemen arabayı park edip elinde siyah poşetle kaldırımda oturan kadının yanına koştum. Kadın, poşetin içinden birkaç dilim ekmek çıkarmış yanındaki çantaya koymak üzereydi. Başında bekledim bir süre. Elindeki ekmeklere bakıyordum. Kadın, başını kaldırıp önce bana baktı ve sonra indirdi. Umurunda olmadım yani. Ben hala kadının başında bekliyorum ama. Ekmekleri koydu çantasına. O ekmeklere mutlaka daha yakından bakmalıydım. Yine başını kaldırdı kadın. Kadın dediysem yaşı var baya. Teyze desem olacak yani. “Ne bakıyorsun?” dedi. Allah’ım ne diyecektim şimdi? Ama mecburdum ya çantasındaki ekmekler benim ekmeklerimse? “Ekmeklerine bakabilir miyim teyzeciğim?” dedim. Bittim. Yandım. Utancımdan öldüm bu soruyu sorarken. Kadın hiçbir şey söylemedi. Çantasından ekmekleri çıkardı ve bana bakarak, “Karnın mı aç senin?” dedi. “Yok yok aç değilim ben,” derken uzattığı ekmekleri elime almış bakıyordum ama bu ekmekler benim ekmelerim değildi. Çok üzüldüm. Kadına yüz lira uzattım. Almadı. Şaşırmıştım. “Benim param var,” dedi. Hiçbir şey söylemeden kadına ekmeklerini geri verdim. Yanından uzaklaşırken dönüp arkama bir kez daha baktım. Sonra bir kez daha çünkü garipti, bu kadını o an kendime çok benzettim. “Acaba o da benim gibi bıraktığı ekmeklerini mi arıyordu?” diye arabaya gidene kadar düşündüm.

Söyledim ya Neriman. Üzüntüden yiyip bitiriyor bu ekmekler beni. Sen varken hiç böyle değildim değil mi? Ama sen gittiğinden beri hiçbir şey eskisi gibi değil be Neriman. İnan değil. Hem ben senin en çok bu fotoğrafını seviyorum biliyor musun? En sevdiğim elbisen var üstünde, saçlarına ne demeli? Hastalanmadan önceki gibi upuzun. Gerçi hiç saçın olmadığında bile sen çok güzeldin. Geçen gece seni gördüm rüyamda. Çok görüyorum ama o rüyada babam da vardı yanında. Biliyorum sen hayattayken babamla birbirinizi görmediniz ama sizi aynı rüyada görünce acaba dedim, tanıştınız mı oralarda?

Babam dedim de… Sana hiç anlatmadığım bir şey anlatacağım bak. Diyorum ki benim bu ekmek üzüntüm babam yüzünden mi? Biz fakirdik, bunu sana söylemiştim. Tek çocuğum. Bunu da biliyorsun ama birazdan anlatacaklarımı ilk defa duyacaksın Neriman. Köyümüzde, tarlasında yapılacak bir işi olduğu zaman köylü hep babamı çağırırmış. Ne iş olursa yaparmış babam. Traktör de kullanınca… Yevmiyeli çalışıyor, senin anlayacağın. Güveniyorlar da. Mum Rıza dedikleri zaman tanımayan yoktur babamı köyümüzde. Hala da öyledir. Bir gün ben çok hastayım. Yanıyorum ateşler içinde. Annem beni kucağına alıyor, koşarak gidiyor babamın çalıştığı tarlaya. Köyde doktor yok. Sadece bir ebe var, o da o gün başka bir köye gitmiş doğum yaptırmaya. İlçe nereden baksan elli kilometre. Babam beni öyle görünce bırakıyor elindeki her şeyi, alıyor beni kucağına, köy meydanındaki kahveye koşuyor. Arabası olan bir tek Gocuk Zülküf var. Köyün en zengini zaten. O da o gün yok. Ben yanıyorum ateşten, annem ağlıyor. O ara bize acıyan babamın arkadaşı, evinden bir şurup getiriyor babama. Bunu içsin, benim oğlanın da ateşi çıkınca bu şurup düşürdü, doktor verdi, diyor. Şurubu içiriyorlar bana. Babamla annem ardından sabaha kadar başımda bekliyorlar. Babam o gece dua ediyor. Allah’ım evladım iyileşirse fakir fukaranın her birine bir ekmek vereceğim diye. İyileşiyorum sabaha. Ateşim düşüyor. Babam verdiği sözde duracak ya. Allah’a söz vermiş ama nasıl olacak bu? O kadar ekmeği nereden bulacak? Nereden baksan elliye yakın fakir aile var bizim gibi. Her birine bir ekmek versen elli ekmek eder. O hafta sonu bizim Gocuk Zülküf’ün oğullarının sünnet düğünleri var köyde ama herkes davetli değil tabii. Hali vakti olanlar daha çok. İlçeden hatta şehirden gelenler olacakmış, öyle söyleniyormuş köyde. Bir ara şehirden Vali’nin bile geleceği söylenmiş. Hazırlıklar günler öncesinden başlıyor. Gocuk Zülküf, “ Mum Rıza’ya söyleyin yardım etsin düğün zamanı,” diye babama haber gönderiyor. Babam düğün yerine gidiyor sabah erkenden. Düğün Gocuk Zülküf’ün büyük bahçesinde olacak. Masalar kuruluyor. Çorbalar kaynatılıyor. Koçlar kesiliyor. Babam bir ara bahçenin kapısına çıkıp bir sigara yakıyor. O sırada bir pikap bahçenin kapısına geliyor ve tam babamın önünde duruyor. Kasasından buram buram ekmek kokusu geliyor. Pikabın şoförü iniyor ve arkadaki kasada ekmeklerin üstünde bulunan büyük bez parçasını açıyor. Kasada en az yüz ekmek var. Babam ekmekleri görünce anla artık. Şoför ekmekleri arabada bırakarak büyük bahçe kapısından içeri giriyor. Babam bunu görünce pikabın arkasından bulduğu bir çuvalın içine elli tane ekmek dolduruyor ve bir güzel dağıtıyor fakir fukaraya. Çok geçmeden bunu yapanın Mum Rıza olduğu duyuluyor köyde. Gocuk Zülküf, ertesi akşam bizim evin önüne geliyor bir sürü köylüyle. Döverek çıkartıyorlar babamı evimizden. Annem ağlıyor, kendini yerlere atıyor. Babama vuranlardan birkaç tanesi de dün ekmek verdiği fakir fukaralardan. “Utanmadın mı,” diye vuruyorlar babama. “Rezil ettin beni şerefsiz,” diyerek tekmeliyor Gocuk Zülküf babamı. “Utanmadın mı?” Babam, kan revan içinde: “Utanmadım,” diye bağırıyor. “Oğlum için yaptım. Utanmadım, oğlum için yaptım.” Hala vuruyorlar babama. “Senden o ekmeklerin parasını alacağım. Utanmaz şerefsiz,” diyerek bırakıyorlar babamı oracıkta. Babam kaç zaman o elli ekmeğin parasını ödedi Gocuk Zülküf’e Neriman. Bize un bile vermediler ekmek yaparız diye ama yaptığından hiçbir zaman utanmadı babam.

Şimdi düşünüyorum da çocukken yiyemediğim ekmeklerim için mi acaba bu kadar üzülüyorum Neriman? Kıymet bildiğim için mi, ne dersin? Yoksa bulamadığım ekmeklerim, oğlu için dayak yiyen babamın mı? Yoksa… Ondan mı bu kadar üzülüp utanıyorum? Öyle mi ki Neriman? Öyle mi ki? Ben seni çok özledim Neriman.


Özgür Yalnızça

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page