Yine bağla kızıl dalgalı saçlarının üzerine kiraz oyalı yemenini.
Genç teninin beyaz sabunla yıkanmış kokusu sinsin.
Arada, dolgun bal dudaklarının kenarından akan terini silersin.
Tarlada eğilip kalkarken sıyrılsın başından. Takılsın bir pamuk fidanının dikenine, sen farkına varmadan. Bulayım sonra onu, göğsümde saklayayım.
Kızgın güneşte alev alev kızıl dalgaların. Yandıkça o geceki gibi içim, hep o bal dudaklarını hatırlayayım.
Pamuk tarlasında çalışmaya başlayınca fideleri nasıl toplayacağımızı anlattığı gün sevdim ben onu yenge. Konuşması öyle içime aktı. Uyanmışım ya bir kere. Her yerde onu görüyorum. Karanfil dalı gibi bir boy, duru yüzünün ortasında berberde yeni düzeltilmiş kaytan bıyıklar. Geceleri beni öptüğünü hayal ettim hep. Dedikodu bu ya, meğer o da beni bilir, gözlermiş. Kör talihim! Yusuf, ablamla evleneceği zaman çocuk gelin aldı demesinler, diye beni istetmemiş. Gel zaman git zaman bunun bir kardeşi var ya, Cumali, ailecek artık bu oğlanı everelim, diye konuştuklarında aklına ben gelivermişim, hiç çıkmadığıma. Şimdi ben ona enişte mi diyeceğim yenge?
Her sabah muntazaman topluyor bizi tarlada. Sözde, yapılacakları, pamuk toplarken dikkat edilecekleri anlatıyor. En önde dinliyorum. Gözleri gözlerimde. Yüreğimin yağları eriyor. He, sen geç dalganı yenge! Tepemdeki sıcak, yürek yangımın yanında hiç kalır. Anama dedim evlenmem Cumali’yle, diye. Demez olaydım. Ablama bakıp örnek alaymışım, ben de yayla gibi evde gerine gerine yaşayaymışım, dirseğime kadar bilezikler takaymışım, bu fırsat bir kere gelirmiş kaçırmayaymışım. Bık bık yedi beynimi. Sözümün hükmü var mı? De hele.
Sonra noldu? Haftasına, istemede kahveleri verirken ellerim tir tir. Tam kahve tepsisini Yusuf’a uzattım… Zeytin gözleri tenime değdi. Yandım sabaha kadar o gece. Daha önce hiç bilmediğim… Yalan yok, günahsa günah. Cumali’yi ilk defa o gece istemede gördüm. Daha önce resmini bile göstermediler. Allah var boyu abisi gibi. Çiçek bozuğu yüzünde dudakları neredeyse kulaklarına varmış, oturduğu yerden bana bakıp yılışık sırıtıyor. Bastım tabii tuzu kahvesine. Bir de kekeme. Ben kapı eşiğinde dikilirken ge- ge- gel o-o-otur yanıma, diyene kadar sözümüzü kestiler be yenge. Giderken elimi sıktı Yusuf, teri elime geçti. İlaç niyetine kalbimin üstüne sürdüm. Yıkamadım o gün, abdest almadım, namaza durmadım.
Yine gel tarlaya her zamanki gibi. Sanki hiç sözlenmemiş kız gibi.
Olgunlaşmış göğüslerine imrenen pamuk fideleri patlatsın çiçeklerini. İnce narin parmakların toplasın onları usulca. Saçlarını, sana aldığım kenarları pembe oyalı beyaz yemeninle bağla. Sonra aç, savur kızıl dalgalarını akşamüstü çıkan hafif rüzgârda. Ortalığa yayılan gül kokusu evde kalmış kızların yüreklerini yaksın tarlada.
Söğüdün altından seni izlediğimi nasıl da fark edersin. Sen eğilip kalktıkça, nefesimin hızlandığını bilmez misin?
Daha önce bırak bir erkeğin elini, erkek sineğin kanadı değmemiş bana yenge. Babam, Yusuf’u duysa şuracıkta öldürüverir beni. Bildiğin namus cinayeti. Ya benim engebeli arazi yüzlü sözlüme ne demeli? Her fırsatta beni bir şeyler alma bahanesiyle oraya buraya götürmek istiyor. O gün nişan alışverişi için tam arabaya bindik, geldi yanıma oturdu, Ve-ve-ver şu ya-ya- yanağındaki gamzeden bir buse, demez mi? Lafını bitirene kadar zaten çarşıya vardık. O kadar yani. Çektim kendimi kapıya doğru. Diyemedim, Henüz öpmese de oranın sahibi bir tek kişi, diye.
Yine düğün günü kırmızı kuşağın bağlansın, çık ortaya.
Kardeşimle evlenmek istemezsin bilirim, bari benden saklama. Sen sen ol onun yanında, sakın gül kokulu beyaz sabunla yıkanma. Gerdekte Cumali yanaşmak ister ama sızar kalır yatakta. Hem istese de… Korkma, meraklanma. Sonra da haftasına, ben onu göndertirim, vatani görev için doğunun en ücra yerindeki kışlasına.
Kocam gittikten sonra hala kız oğlan kızdım yenge. Meğer beni verdikleri Cumali hem çirkin ördek yavrusu hem de… Neyse, hiç üzülmedim elbet. Çatlak dudaklarının arasından çıkan çürük diş kokusu bedenimde dolaşsaydı beni hangi sular paklardı? Hal böyleyken evde yalnız kalamazsın, dediler. Deli misin, kaynanamlarda kalır mıyım? Bile isteye yaktılar başımı. Yakında döl tutmuyor, diye adımı da çıkarırlar. Asıl oğlunuz tutamıyor denir mi? Evim güzel, paraya da kıydılar. Dayadılar döşediler. O gün annemlere gitmeden eşyalarımı topluyorum, dolandım evin içinde. Yusuf’la hayal ettim kendimi orada. Sonra o yatakta… Bakma öyle yenge! Dedim ya, içimde hep o deli yangın. Tenimde kaytan bıyıklar.
Bütün bunlar yaşanırken koca bir kış geçti sonra da kısa bahar. Baktım evde oturunca gündüz anamla gece de babamla hır gür var. Yusuf’u da nasıl özlemişim. Düğünden sonra hiç görmedim. Yine söğüdün altındaki kilimin üzerine oturmuş, sayıyor mudur pamuk çuvallarını? Gözleri arıyor mudur beni? Sonra kalk Sultan dedim, çalış, topla, ayıkla. Saldım saçlarımı belime kadar, bağladım beyaz yemenimi başladım pamuk toplamaya. Bir yandan kızgın güneşe, bir yandan batan dikenlere aldırmadan. Canımı acıtmak iyi geldi. Tarlada evde kalmış kızlar dedikodu ediyorlar, Baldız baldan tatlıdır, diye. Sonra da hep bir ağızdan gülüşüyorlar, duydum kuytuda.
Bir ay geçmişti ki Cumali babasına haber yollamış, Karımı çok özledim, bir gelsin görüşelim, diye. O gece hiç uyumadım. Komutan isterse çarşı izni verebiliyormuş, asker de eşiyle bir otelde kalıp… Rabbim yazmasın. Kaynar kazanlara atsınlar, derimi yüzsünler ama beni Cumali’yle bir araya koymasınlar. Bir şey yapamaz ama dokunmasın. Dayanamam.
Kayınpederim, Otobüs biletini biz alalım ama tek başına gidemezsin, dedi bana. Tarlada pamuklar toplanmış, öbür senenin ekimi için hazırlıklar başlamıştı. Yusuf, Ben götürürüm Sultan’ı, deyince herkes bir rahatladı. Bir tek rahatlamayan ablamdı. Haklıydı. Lanet olası gönlüm eksik olana konmayıp kocasına konunca…
Biz çıktık yola, arabada yanında koz kabuğunda gibi oturuyorum. Hiç konuşmadan. Bir süre sonra benzincide durdu. Çay ısmarladı, su aldı bir de fıstıklı çikolata. Sıkıştıysan, deyip tuvaleti gösterdi, çıkınca baktım kapısında beni bekliyor. Bindik gidiyoruz, arabanın camları açık, süratli de kullanıyor rüzgârdan kafam sersem oldu. Yüreğim zaten çıktı çıkacak. Bir ara elbisemin üzerinden elini bacağıma koydu, nasıl titredim yenge! Anlatamam. Gülümsedi. Hadi biraz sakin ol, deyince şöyle bir arkama yaslandım, arabanın camını yarıya kadar, gözlerimi tam kapadım. Hayaller, arzular, gözümün önüne gelenler… Rahatlamışım. Vardık kışlaya, arabada bekliyorum. Yusuf gülümseyerek bana doğru geliyor, Komutanına ters cevap vermiş, bir hafta çarşı izni yasakmış, dedi ve ekledi, Otelde kalacağız bu gece. Bitlis’te çarşı içindeki otelde iki oda tuttuk sonra büryan kebabı yedirdi, çarşıyı, kaleyi gezdirdi. Akşamına yorgunluktan bayıldım bayılacağım. Yatağa uzandığımda gözümün önünde yüzü, tenimde elleri. Tam uykuya dalacakken kapının tıklatıldığını duydum. Uyudun mu Sultan? diye sesleniyordu usulca. Kim duya kim göre? deyip uydum şeytana, açtım kapıyı.
Yine dolan etrafımda tıpkı tarlada çalışır gibi.
Seyredeyim seni yataktan. Sonra sarılayım sana baldan yapışmış iki kaşık misali.
Dolgun dudaklarını gezdir çapkın bedenimde. Gamzene öpücükler kondurayım, içime çekeyim sabunla yıkanmış teninin kokusunu. İnce bir iniltiyle haykır kadınlığını. Ayın ışığı vursun üzerimize. Gevşemiş bedenlerimize uykunun en güzel halini getirsin. Kaygılardan, korkulardan uzak rüyalar görelim. Karabasanlar gelir ürperirsen eğer, yanındaymışım gibi bana sarıldığını hayal edersin.
Kirli tül perdenin arasından süzülen günün ilk ışığıyla beyaz çarşaflı bir yatağın içinde uyandım. Yorganı kaldırdığımda tek bir kırmızı leke gördüm. İrkildim önce. Kalakaldım. Ablamı düşündüm, derin bir sızı geçti yüreğimden. O gün komutanla konuşup halletmiş izin işini, gidip gördük Cumali’yi. Görüş yerinde ellerimi tutmak sonra da dudaklarına götürmek istedi, çekiverdim. Mutluydu ama yine dili bir tutuldu. Alt tarafı güzel bir söz söyleyecek onu da… Bir de anlaşılsa dedikleri. Döndük geldik memlekete sonra, sıcağa, tarlaya. Görüştük Cumali’yle, deyince evde herkes mutlu, bir tek ben değilim. Ablam yüzüme bakmıyor. Kadınlar anlar. Cumali gelince ne diyeceğim? Hiçbir şey. Kocamın saf yüreğine sığınmaktan gayri çarem mi var? Bakma öyle yüzüme pislikmişim gibi. Gidemem deseydim. Kapıyı o gece açmasaydım, iyiydi. Yapamadım. Kimselere anlatamadım, gençlik yangını bu, pişmanım, diyemedim işte yenge.
Yine bağla kızıl dalgalı saçlarının üzerine kiraz oyalı yemenini.
Artık tarlaya gelme. Mecbur kalır da çalışmaya gelirsen, bana kendini sakın gösterme.
Siz etle tırnaksınız, ablan tek kerelik hatanı affeder merak etme. Bense söğüdün altında oturmuş, Bir tek o anı düşünerek yaşanır mı? Bu sır mezara kadar bizimle, desem de…
Şimdi hep o bal dudakları düşünüyorum.
Şebnem Oral
Comments