"Us and them
we're only ordinary men."*
Pink Floyd
Karanlık içinde koşuşturmacalar duyuyorum. Gözlerim kapalı, yalnız kulak ve tenden ibaretim şu anda. Sokağın soğuk asfaltında sıcak kanımın yayıldığını hissediyorum. Mümtaz bağırıyor, koş abi, koş.
Mümtaz bizim dükkânın karşısındaki kahvenin sahibi. Bağırışı duydu da geldi herhalde. Evi kahvenin üstünde çünkü. Eski zaman mahallelerinden bir mahalle bizimkisi. Fırını, manifaturacısı, nalburu, kahvesi… Bakkalı da diyeceğim de bakkal yok market var. Olsun o da iyidir. O da bizden sonuçta. Mahalleden oldukça mahallemizde herkese yer vardır. Sonuçta mahalle bizim. Bizim oldukça da korunaklıdır mahallemiz, yardımseverdir, düşüncelidir, kendinden olana karşı hakkı gözetir, adildir. İmanlı bir mahalledir, iman ettiğine sadıktır. İman ettiğine iman etmeyene karşı gözü pektir, korkusuzdur. Düşene el uzatır mahallemiz. Ama bana pek el uzatmadı. Onları da sevmedi hiç mahallemiz. Artık beni de sevmez oldu herhalde. Ama Mümtaz babamı sever.
Babamın sesi geliyor. Koşmaktan nefes nefese kalmış bir sesle oğlum, diyor kalk. Yüzüme su serpiyor alelacele. Ambulans çağırın, polis çağırın diye bağırıyor.
Babam beni sever mi bilmiyorum ama babam mahallesini sever, iman ettiğini sandığı şeyleri sever. Yine de ben babamı severim. İnsan babaya kızmaz, darılmazmış neticede, ben de kızmam, darılmam. O zaman devlete de darılmamalıymış insan, çünkü devlet de babamızmış. Babam öyle diyor. Daha birçok şey söylüyor. Ama ben dinlemiyorum. Asi çıktı bu oğlan diyor anneme arada. Küçük olsam belki döverdi. Ama eşek kadar adamım. Okudum, koca üniversiteyi bitirdim mesela. Sonra yetmedi yüksek lisans yaptım. Bana göre yetmemişti daha doktora yapacaktım ki büyük babam, yani devlet yettiğini düşündü. Bonservisimi elime verdi. Ama üstüne bir de not iliştirdi. Babam dövemedi tabi. Gel dükkânda dur dedi.
Dükkâna koşacak oluyor babam, beni bırakmıyor ama. Soluğunu hissediyorum. Serkan’ı çağır diyor Mümtaz’a. Abi bir şey yok kapı zorlanmış sadece diyor, girememişler.
Ama ben girdim. Kapıyı da zorlamadım. Kapı bana hep açıktı. Devlet kapısı kapanırsa, baba kapısı açılırdı. Ben de gittim dükkâna, durdum öyle. Sadece durdum, günlerce durdum. Sonra babam sen biraz da evde dur dedi. Bu sefer de evde durdum. Ama canım sıkıldı. Dışarı çıktım. Dışarı çıkınca da Civan’la tanıştım. Civan onlardandı. Hani bizim mahallenin sevmedikleri var ya, işte onlardan.
İyice zıvanadan çıktılar diye bağırıyor babam. Kim zıvanadan çıktı abi diyor Mümtaz. Onlar diyor. Haaa, diyor Mümtaz. Takılma dedim söz dinletemedim, al işte diyor babam. Bir yandan yüzüme tokat atıyor. Bu sefer çok çok ama okşar gibi atıyor.
Bir gün sahilde oturmuş denizle muhabbet ediyordum. Babama ve devlete diyemediklerimi ona diyordum. O sıra birkaç kişi geldi kayalıklara oturdu. Güldüler, eğlendiler, biralarını içtiler. Sonra türkü söylediler, söyleyen söylediğinin ne olduğunu biliyordu ama ben bilmiyordum. Çünkü onlarcaydı, hani şu onların konuştukları bir dil var ya, ondan. Ama çok içliydi, ben de oturdum dinledim. Önce hafiften bir sinir oldum. Çünkü anlamıyordum. Bu türküye ağlamak için Onlarca bilmek mi gerekir abi, diyordu ya filmde onu hatırladım sonra. Anlayamıyor olmamın kederlenmeme mâni olmadığını anlayınca rahatladım, saldım kendimi. Sonra selam verdim yanlarına çöktüm, Eren ben dedim. Erenler şahtan gelirler Ali derler pirimize, Civan ben de, dedi türküyü söyleyen. Oturdum kaldım bir süre yanlarında. Benim onlardan arkadaşlarım da var dedim eve gidince. Babam dövebilse yine döverdi ama dövmedi. Çok bulaşma dedi. Ama ben bulaşmıştım, katmerli hain mi olacaktım acaba ben? Kendimde artık o potansiyeli görüyordum. Arkadaşım yok dedim. Serkan var ya onla gez dolaş dedi babam. Serkan, eniştem. O çok sever enişte dememi ama ben genelde Serkan abi derim, arkasından da Serkan.
Serkan koşa koşa geliyor, kocaman ayaklarının çıkardığı seslerden tanıyorum. Baba diye bağırıyor, n’olmuş böyle. Şerefsizler saldırmışlar arkadan kafasına vurmuşlar. Yanlarına bırakmayalım baba, diyor Serkan. Dur fevri hareket etme diyor babam. Polis gelince anlatalım. Baba bana bırak, diyor Serkan, onun da işini çözeriz belki.
Babamın yanında çalışırdı Serkan. O da mahalledendi. Mahallenin helal süt emmiş temiz çocuklarından. Ama zaten mahallemizde anasından haram süt emmiş adam var mıydı ki? Evet vardı, malum artık onlar da buradaydı. Ama ben de vardım mesela. Anne benim emdiğim süt helal değil mi diye sordum bir gün anneme. Babam duysa döver miydi acaba? Bence yine dövmezdi, ya sabır falan derdi en fazla. Ama annem gibi ağlamazdı kesin. Baktım ki evde anam ağlıyor, ben de evde daha az durur oldum artık. Sabah çıkıyordum, akşama kadar mahallenin dışında dolaşıyordum. Akşam Civan işten gelince, onla sahilde oturuyorduk. Civan’ı görseniz serseri dersiniz biliyorum. Mahalledekiler de öyle diyordu zaten.
Serseriler diyor babam, alçaklar diyor Serkan. Abi durun, bilmeden etmeden diyor Mümtaz. Lafı ağzına tıkıyorlar. Sahip çıkmadınız koca mahalle bir oğlana diyor babam. İte kopuğa yem ettiniz. İşsiz güçsüz çakallarla bir tuttunuz oğlumu.
Ama Taksim’de bir kahvede çalışıyordu Civan. Çoğu bilmiyordu. Onların kahvesiymiş, onlardan olan insanlar gelirmiş genelde. Civan öyle dedi. Sen neden buradasın peki dedim bugün Civan’a, sizin Oralar yok mu? Vardı da yandı dedi. Nasıl dedim. Öyle baya dumanlı falan işte, basbayağı yandı. E sizden olanlar dedim. Onlar da göçtü, ama biz daha önceden göçmüştük. Te yirmi beş sene önce falan. Abim kayıptı da dedi. Hangi abin dedim. Baran abim dedi. Nasıl kayıp dedim. Uzun hikâye dedi. Anlat zamanım var dedim. Bira alayım ben o zaman, sen içecek misin dedi. Yok ben içmem biliyorsun dedim. İçme ama ben anlattıkça canın çekerse vermem dedi, güldü. Verme sen anlat da hele dedim. O anlattı, sigaramla ben ağlaştık.
Babam yanımda sigara yakıyor kokusu geliyor inceden. Sonra bir araba sesi yaklaşıyor. Polis diyor Serkan. Ben anlatacağım sen dur baba diyor. Yalan yanlış anlatma diyor babam. Sen merak etme diyor babamın biricik damadı.
Baran varmış eskiden. Doğmuş, büyümüş, okumuş, üniversite kazanmış. Te Manisa’ya gitmiş. Sonra bir yıl okumuş, iki yıl okumuş, üçüncü yılında yok olmuş. Telefonlar çalmamış, mektup gelmemiş. Anası durmamış Manisa’ya gitmiş. Mektupta yazan adresi bulmuş. Bir oğlan açmış kapıyı, Baran’ın sevdiği kıza götürmüş anasını. Anasıyla sevdiceği beraber ağlamışlar. Ama Baran gelmemiş. Sonra o oğlan biz peşindeyiz ana sen meraklanma, dön köyüne demiş. Köye dönmüşler ama duramamış ana. Almış iki yaşındaki Civan’ı, ablalarını, abilerini çıkmışlar köyden. Sonra gezmiş durmuşlar. Ankara’ya gitmişler olmamış. İstanbul’a gelmişler olmamış. Sonra hiçbir yere gitmez olmuşlar. Kalmışlar burada. Her Cumartesi diğer anaların yanına gitmiş Baran’ın anası, oğlunu istemiş. Diğer günler de cumartesi olmuş gönlünde. Bir gün gençten bir polise sormuş Baran nerede diye. Yok, ne bileyim nerede, dağda mı, öldü mü, kaldı mı, sahip çıkaydın oğluna demiş. İlenmiş anası yalnız, her gün beş vakit bedduaya durmuş. Yirmi beş senedir haber bekliyormuş Baran’dan. Bir de o polisten.
Neydi o çocuğun adı Civan mı diyor Serkan? Ben inliyorum. Babam, oğlum diyor. Onun adını veririz diyor. Azıttılar deriz diyor. Babam ses çıkarmıyor, elini alnımda tutuyor.
Civan gözlerini sildi, birasından bir yudum aldı. Ben bira istemedim, yine sigaraya abandım. Civan’a dedim ki sadece, aynı şeyi bekliyoruz Civan. Kafa salladı o da. Dükkâna gittim sonra, bekliyorum ben baba dedim. Neyi bekliyorsun lan dedi. Beklenmesi gerekeni dedim. Öyle deyince bir yumuşadı, sabrediyorum sandı. Sabret oğlum dedi iyidir. İmtihanlara karşı sabretmek lazım dedi. Serkan da vardı yanımızda. Babam haklı dedi. Koca devlet dedi hatalar olur ama muhakkak düzeltilir, sen az bekle. Meseleyi anlattım ben zaten arkadaşlara, ilçe başkanına söylediler sen meraklanma dedi. Kasıldı, babama baktı. Güldüm. He şöyle gülsün yüzün dedi babam. Bu sefer kahkaha attım. Yüzleri attı ikisinin de dükkândan çıktım gittim.
Serkan hoş geldiniz memur bey ben eniştesiyim diyor, dükkâna giriyorlarmış, bizim Eren yetişmiş. Durun etmeyin derken basmışlar sopayı kafasına yığmışlar yere. Ama biz biliyoruz kim olduklarını. Bayadır buralara fena dadandılar. Birkaç kere dükkâna da girip çıktılar. Hatta bizim oğlana da yanaştılar. Sesini kısıyor, affedersiniz bizim oğlanı attılar da malum şeylerden ötürü üniversiteden. Hata tabi, ne alakası olur yoksa. Kendilerinden mi sandılar ne yaptılar, yapıştılar çocuğa. Şimdi de işte bugün bu haltı yemişler.
N’apıyorsun lan sen dedi babam akşam eve gelince. N’apıyorum dedim. Neydi bugün öyle kahkaha falan atmalar dükkânda, eşek mi anırıyor ulan senin karşında. Yok estağfurullah dedim. Kimden öç alıyorsun oğlum sen dedi. Kimseden dedim. Sorduğu basit sorulara verdiğim basit cevaplar babamı kesmiyordu. Kime kafa tutuyorsun, uslu duraydın azıcık, ağzını tutaydın ya dedi. Ağzım kapalı, dilim lal dedim, boynumu eğdim numaradan. Cevaplarımı duymuyordu. Demedim mi ben sana biz düz adamız işimiz olmaz böyle şeylerle diye. Böyle şeyler dedim soru sorduğumu belli ederek. Ne olduğunu biliyorsun dedi. Ne olduğunu bilmiyordum. Ne olduğunu bilmiyorum dedim. Ne olduğunu bal gibi biliyorsun. Takılma itle kopukla dedi. Serkan’la kahveye mi gideyim dedim. Git dedi. Sonra da dükkânda çalışayım dedim. Çalış dedi. Güldüm. Sonra babamın gözünde o kadar da büyümediğimi anladım. Evden çıktım.
Babam bağırıyor polise, memur bey nedir çektiğimiz diyor. Sesi içli, yalvarır gibi. Serkan’ın yediği boku düzeltmek istiyor belli ki. Benim oğlumun hiçbir şeyle alakası yok. Vatanına milletine bağlıdır oğlum. Olmasa bu it sürüsünün saldırısına uğrar mı?
Evden çıkınca Civan’ı aradım. Sahile gel dedim. Bira da al lan ben de içeceğim dedim. N’oluyor lan dedi. Anlatırım dedim, ama anlatamadım.
Gözlerimi açmaya zorluyorum. Hafif aralanıyorlar. Yaşlıca bir polis başımda. Zorlamayın çocuğu diyor. Ağzımı açmaya çalışıyorum. Babam su içiriyor hemen. Kurumuş boğazım ıslanıyor. Sonra kalabalığın arasında Civan’ı görüyorum. Eren diye bağırıyor. İşte bunlar memur bey diyor Serkan, yaklaşma ulan şerefsiz. Gözlerim tekrar kapanacak gibi oluyor, zorla açıyorum ağzımı. Polise dönüyorum, kısık sesimle soruyorum: Baran’ı buldunuz mu, diyorum. Anlamıyorlar. Mahalle sessizliğe gömülüyor.
* "Biz ve onlar
ve sonuçta bizler sadece sıradan adamlarız."
Ahmet Erkam Saraç
Comments