“İçimde kırk kadın, kırkı da yabancı. Kırkı da öteki.”
Frida Kahlo
Bugün yüreğimdeki son mumun yanmakta olduğu kırkıncı yas günüm. Derin bir nefes alıp içime üfleyeceğim. Titreşen alev şaşkınlıkla sağa sola salınacak. Sonra geride gri bir iz bırakarak sönecek. Son kibriti kullandım. İstesem de tekrar yasımı alevlendiremem. Kaybım vasati kırk günde unutulmuş olacak.
“Bu çay soğumuş,” dediği son sabah aklıma geldi. Gazetesini göz hizasından biraz aşağıya indirerek, on dakikadır tek bir yudum almadığı çayın olduğu fincanı sertçe masaya koymuştu. İçimdeki kadınlardan biri, “İçmezsen elbette soğur,” diye bağırırken, “Isıtıp geleyim,” demiştim. Oysaki bu kadınları çok severim. Müziği, dansı sevenler var. Mesela pencereyi açıp derin bir nefes alıp iki kolunu havaya kaldırarak, “Günaydın!” diyen bir kadın var. Ev işinden hiç hoşlanmayanlar çoğunlukta. Dantel iç çamaşırlarına bayılan seksi bir kadın da var. Çayı soğuk tercih eden, sigarası hiç eksik olmayan bir kadın var, uzun kahvaltıları seven kadınla çok iyi arkadaşlar. Şiir yazan bir kadın var. Her bir mısra en fazla iki kelimeden oluşan alışveriş listesi gibi şiirler yazıyor. Ama listedeki her eksik lezzeti bozuyor. Çay kutusunda para biriktiren bir kadın var. Şair kadına sataşır sık sık. “Kelime biriktirene kadar para biriktir, bir gün ihtiyacımız olacak,” diye. Ben ise içimdeki birbirine yabancı kadınlara daha da yabancıyım.
Kime kendimi yakın kılmalıyım bilmiyorum. Sessizce, duyduğum seslere kulak kabartıyorum.
Ferhat ile edebiyat fakültesinde okurken tanışmıştık. Ben ikinci sınıftaydım, o yüksek lisans yapıyordu ve Şirin’in Ferhat’ını bulduğuna inanmıştım. Mutluluktan, aşktan başımın döndüğünü düşünmüştüm, sadece hızdan başım dönüyormuş. Edebiyat, şiirler ruhumu öyle hassaslaştırmıştı ki edebiyatla uğraşan birinin kaba olabileceğine ihtimal dahi vermiyordum. Evlenmek, onun akademik çalışmaları, ev işleri, onun kongreleri, okulu bırakmam, onun üniversiteye hoca olması ve benim yokluğum.
Soğuk çay olayından sonra içimdeki jest yapmayı seven, uzun süredir sessiz duran ve şimdi konuşan kadını dinledim. Bir termosa taze demlediğim çayı koyup, hazırladığım sandviçlerle üniversite bahçesinde romantik bir piknik yapma hayaliyle, okula yürüdüm. İçimdeki fal bakmayı seven kadın devamlı, “Falda gemi çıktı, yakın zamanda tüm sıkıntılarından kurtulacaksın,” diyordu. Evet, bir sıkıntım var ama bu sıkıntı ne? Neyden kurtulacağım? Yine içimdeki muzip kadın, “Boş ver sekretere söyleme, birden kapıyı aç,” dediğinde de dinleyeceğim tuttu. Masaya dayanmış duran kocamın boynuna kollarını sarmış bölüm hocasıyla karşılaşınca sözlerini dinlediğim içimdeki kadınlara küfür mü etsem, teşekkür mü etsem şaşırdım. Şaşkınlık, tüm duyguları yok etti.
“Ama yanlış anladın, bir anlık bir elektriklenmeydi, geçti gitti,” sözlerini çok sert karşılayan affetmeyi bilmeyen kadını dinledim ve ilk iş kapının anahtarını değiştirdim. İçimdeki kadınların şen halleri bana da bulaştı. Perdeyi sıkı sıkı kapatıp, neşemizi evin duvarlarının içine gizleyip iki koca bavula artık Şirin’ini kaybeden Ferhat’ın eşyalarını koydum. Hiçbir kıyafeti katlamadım. Gömleklerin özellikle ütüsünü bozdum. Çorapların eşlerini ayırdım. İçimdeki dağınık kadına bayıldım. Hız yine başımı döndürdü ama bu sefer boşanmadaki hız şarap içmişim de bulutların üstünde dans ederken başım dönmüş gibi bir hisle geldi.
Mutluyum. Kahvaltı masasını toplamıyor, en az üç fincana çay koyuyor soğuk soğuk içiyorum. Şiir yazıyorum. Kelimeleri alt alta sıralıyorum. İyi ki biriktirmişim dediğim paralar ile gideceğim tatilin hayalini kuruyorum. Kaybettiğim yıllarım için tuttuğum kırk günlük yasım bitiyor. Her gün kibrit kutusundan aldığım kibritle önce bir sigara, sonra da içime her kadınım için bir mum yaktım. Şimdi kibrit kutusu boş. Bir çakmak aldım. Bundan sonra yaşamın fitilini çakmağımla yakacağım.
Armağan Can
Comments