"Ansızın gidiverdin haber bile vermedin
Hem kendin harap oldun hem beni benden ettin.
Gönlüm söz dinlemiyor, sevdiğimi ver diyor.
Kim görse şu halimi, bir daha sevme diyor
Of aşk yüzünden."
Erkin Koray, Arap Saçı
Aysel'i gece gece hastanede karşımda görünce ne yapacağımı bilemedim. Ne için geldiğini öğrenince şaşkınlığım daha da arttı. Ağzımı bile açtırmadı. Bilâkis, öyle bir kapattı ki elimi kolumu bağladı. Ökseye tutulmuş kuş gibi çırpındım ama nafile. Hâlimi görüyorsunuz işte.
Abla dedik bağrımıza bastık. Çenesi çekilesice. Kim bilir neler atıp tuttu benim için ifade tutanağında. Susmak bilmedi hâlâ anlatıyor. Anlatsın bakalım. Benim de söyleyecek bir iki çift lâfım var. Çıngıraklı yılan yapmaz onun yaptığını. Katıp karıştırmadan onu da söylese ya.
Herkes sütten çıkma ak kaşık. Kirli, paslı olan benim öyle mi? Görün şu düştüğüm durumu. Biliyorum siz de suratıma bakıp içinizden kahkahalar atıyorsunuz. Kayıtlara geçecek madem, işin doğrusunu, noktası virgülüne kadar benim ağzımdan çıktığı gibi yazın.
Bu sabahtan evi sildim süpürdüm. Öğleden sonra midem guruldamaya durdu. Önce anlamadım tabii. Ayıptır söylemesi öğlen tavuklu mantar yemiştim. Mantarlar da pek güzeldi. Sevim evine toplar ara sıra. "Bu sefer fazla olunca sana da getirdim" dedi. "Şapkasının altı biraz koyu değil mi?" dediğimde dudak büktü. "Gelene kadar anca... O kadarcık koyulaşmadan bir şey olmaz. Gönül rahatlığıyla ye sen." Madem öyle. Sevim'den iyi bilecek değilim ya diyerek bir güzel soteledim. Yemez olaydım!
Daha çok bekler miyiz acaba? Estağfurullah işinize karıştığımdan değil de herkesin işi gücü var. Neredeyse sabah olacak, hâlâ karakol köşelerinde... Tabii, onu demek istemedim. Elbette siz de bize bayılmıyorsunuz. Kadın kalu belâdan başladı herhalde anlatmaya. Uzayınca... Doğru, sizin de işiniz zor. Baksanıza kadın nefes almadan konuşuyor. Hangi kulak dayanır buna. Erkan bir günden bir güne dinlemedi beni. Derdimi söyleyecek oldum kapı duvar kesildi. Zoru benimleymiş demek ki.
Evden çıkmadan holdeki boy aynasıyla göz göze geldim. Gün geçtikçe mantar gibi türeyen saçımdaki aklardan çok sıkılmıştım. Dur dedim, dinsizin hakkından imansız, saçımın hakkından da Asu gelir dedim. Hafakanlar bastı evde. Hem havam da değişir deyip vurdum kendimi dışarıya. Yolda Arap Esme'ye rastladım. Arap dediysem vakti zamanında Kenya'dan mı ne getirilmiş dedeleri köle olarak. Baktım pek telaşlıydı. Otelde kat görevlisi olarak çalışıyor. Hal hatır faslından sonra kızını sordum.
"Bıcırık n'apıyor?"
"İyi n'apsın. Parkta oynuyor. Sen nereye?"
"Asu'ya bir uğrayayım dedim."
"Uğra bakalım. Müsaadenle ben de işe yetişeyim. Zaten çok geç kaldım."
İnsan biraz anlayışlı olur canım. İşe geç kaldığımı söylemesem lâfı uzattıkça uzatacaktı. Yalan yok, kendisini az buçuk severdim. Ama bu olay duyulduğundan beri... Hiç yakıştıramadım, hiç.
Herkes kendine baksın önce. O da eşini kaybettiğinde neler dediler. Bir kadın olarak herkesi susturdum, kapı gibi arkasında durdum. Nankörlük onun yaptığı. Affedersiniz, hani lâf lâfı açınca... Tabii, mahalle dedikodusuna çevirmeye gerek yok. Haklısınız. Ne diyordum? Esme işe yollandı ben de Asu'nun kuaför dükkânına. Şıngırdaklı kapıdan içeriye girdim. Asu'nun çırağı Aysel karşıladı. Elindeki süpürgeyi bir kenara bıraktı. Yanında kızı Betül vardı. Sekiz yaşında bıcır bıcır bir şey. Zaten işler de onun yüzünden arapsaçına dönmedi mi?
"Hoş geldin abla."
"Hoş bulduk Aysel. Nasıl gidiyor?"
"Nasıl olsun. İşler iyi de... Esas…” Kısa süren bir tereddütten sonra devam etti. "Gene aradı, tehdit etti kör olası. Ayrılırsam çocuğun yüzünü zor görürmüşüm. Bir şey oluverecek diye ödüm kopuyor. Ne boşanmaya yanaşıyor ne kocalık ediyor. Anca ben kazanayım o yesin. Olan şu sabiye oluyor işte, böyle dükkân köşelerinde..."
"Dibim geldi de. Çıkmışken saçımı da boyatıvereyim dedim."
Yüzü düştü sözünü kestim diye. Kadın da başladı mı susmak bilmiyor. Benim de kafam götürmüyor. Ne yapaydım. Hem kocasını da dinlemek, onun tarafından da bakmak icap etmez mi?
"İyi yapmışsın abla. Aynı renkten mi istiyorsun?"
"Evet evet, bakır kızılı."
"Sen otur, ben hazırlayadurayım."
Betül'e tüplü televizyondan çizgi film açtı.
"Asuman, hay dilimi eşek arısı... Asu yok mu?"
"Bugün geç uğrayacakmış. Biraz işi varmış. Sen idare ediver" dedi.
Saçımın tülermiş uçlarını tutarak sordu Aysel.
"Kırıkları da alalım mı?"
Hazırlıksız yakalandım. Bir süre düşündüm.
"Kırıkları mı? Yok ya kalsın bakalım şimdilik. Tavuskuşu gibi kabarıyor sonra."
Baktı kesimle ikna edemeyecek bu kez yüzümü işaret etti.
"Tamam, kaş-bıyık bir el atarsın artık. Gözünü seveyim fazla inceltme. Adile Naşit gibi dolaştırma beni el âlemin içinde."
Hafifçe güldü. Başıyla onayladı.
"Anne, çizgi film bitti. Dışarıda oynayayım mı?"
Betül ayaklandı. Aysel elinde boya fırçası bir süre donup kaldı. Kapının önüne baktı. Aynada kendine takılı kalmış bakışlarımı fark edince kızına dönerek, "Tamam ama çok uzaklaşma. Aklım sende kalmasın sonra," diye tembihledi.
Betül başını salladı.
"Uzaklaşmam."
Aysel, saçımı boyarken ara ara Betül'e baktı. Boyanın girmesini beklerken birkaç müşteri daha girdi. Kızına bakmaya yeltendi.
"Bu kadar takıntılı olmak iyi değil," deyip vazgeçirdim. Hay çenem çekileydi. İşi biten kadınları bir bir uğurladı.
Her gün sinek avlayan dükkânın o gün yoğunlaşacağı tuttu. Neyse müşterileri gönderdim. Aklım da Betül'de. Keşke o kadını dinlemeseydim. Belki de tüm bunlar yaşanmayacaktı.
Biraz detaylı mı anlatıyorum? Ayrıntıya girmezsem beni yanlış anlayacağınızdan korkuyorum. Derdim o yani. Tamam, asıl olaya geliyorum. Haklısınız. Herkesin işi gücü var. Ne diyordum. Boya saçımda epey bekledi. Sıra bana gelince saçımı güzelce şampuanladı, yıkadı. Sarı havluyu boynuma serdi. Saçımın uçlarından şıp şıp diye damlayan kızıl, ıslak suları havluya bir güzel emdirdi. Aysel fön makinesini fişe taktı. Diğer eline de fön fırçasını aldı. Kuru sıcak hava boynumu hafifçe yaktı. Aynı zamanda gıdıkladı da. Sıcaktan mı bilmiyorum midem hem buruldu hem bulandı. Kramp şeklinde. Geçer diye düşündüm. Dikkatimi başka şeylere vereyim dedim. Başımı hafifçe yukarıya doğru kaldırınca baktım televizyonda Erkin Koray var. Sesini az daha açtırdım.
"Arapsaçına döndüm.
Çöz beni arapsaçı.
Çivi çiviyi söker
Budur bunun ilacı."
Ağzıma bir anda acı su geldi. Bağırsaklarım zaten kazan kaldıran yeniçeri gibi kımıl kımıl. Sabretmek ne mümkün. Erkin Koray'ı ve saçımı fönleyen Aysel'i orada sap gibi bırakıp tuvalete koşturdum. Affedersiniz hem alttan hem üstten çıkardım. Öğürmekten içim dışıma çıktı. Gözlerim kan çanağına döndü. Başım zaten fıldır fıldır. Kulaklarım desen dibinde çalar saat zırlıyormuş gibi çınlıyor. Ağzımda gitmeyen kekremsi tat. Habire içim bulandı. O sırada telefonum çaldı. Epey zırıldadı. Ona bile bakamadım. Oracıkta yığılayazdım. Sonrası malûm... Gözünüzü seveyim benim ne ilgim olabilir yaşanan vukuatla.
Bugün biraz işim vardı. Ne işim mi? Canım kadınsal mevzular işte. Anlayıverin. Dükkânı, yani güzellik merkezini, "Sen açıver," dedim Aysel'e. Sağ olsun hiç ikiletmedi. Elim ayağım gibidir. Çalışkandır da. Ama kocadan yana bahtsız çıktı garibim. Hayırsızın, ipsiz sapsızın tekine kaptırmış gönlünü. Babasını, annesini ezip geçmiş. Şimdi de yüzü yok af dilemeye. Ne olursa olsun onlar ana- ata. Büyüklük etseler olmaz mıydı? Böyle daha mı iyi. Adam aldatıyormuş galiba bir de. Kim olduğunu bilmiyor Aysel. Herif sinsi, karda yürüyüp izini belli etmeyen cinsten. Nasıl öğrensin. Ayrılalım deyince ona da yanaşmıyor. Kadıncağız ne yapacağını şaşırdı. Adamın iki lâfından biri, "Yok Betül'ü kaçırırım, yok yüzünü hayatta göstermem." Aysel telâşla beni arayınca elim ayağım boşaldı. Nasıl gittiğimi bilemedim. Sonunda dediğini yaptı herhalde dedik. Sağa bakmış, sola bakmış, parka gitmiş Betül yok. Sormuş, soruşturmuş ama kamera yok bir şey yok parkta. Hem kim kime dum duma. Kocasını aramaz olur mu aramış tabii. Ama inkâr etmiş, ben kaçırdım der mi hiç. Benim bildiklerim bu kadar memur bey. Şurayı mı imzalıyoruz?
Ah ben nasıl bıraktım. Akılsız kafam. İzlemiyor mu çizgi filmi. Oturt dizinin dibine. Bağır, çağır, dışarıya salma. Kızımın babasıyla atıştık bugün. Gene tehditler savurdu. Öyle olunca direkt ondan şüphelendim. Hep o kadının yüzünden oldu. Asu Abla'nın arkadaşı. Kenafir gözlü kadın. Pis. Üstelik de kibirli. Hâl hatır sorunca bana, ben de boş bulundum. Kocam olacak hayırsızdan azıcık acızlandım. Lâfı ağzıma tıkayıverdi. Ah Betül'üm. Canım yavrum. Anacığın üç kuruş için böylelerinin ağız kokusunu çekiyor işte. Tuvalete de kusmuş, büyük abdestini yapmış. Leş gibi kokuyordu. Elimi yüzümü yıkayım diye gittim. Ağlamaktan hışırım çıktı. Betül'üm bulunsa, ah bir bulunsa. Ahtım olsun mahallenin bütün kadınlarının ağdasını üç kuruş almadan yapacağım. Aha onu da yazın buraya. Kayıtlara geçmez diyorsunuz. Olsun. Siz şahitsiniz. Yeter ki kızım bulunsun. Kocam olacak o adam olmadığı da nezarete atın aklı başına gelsin.
Suçum neymiş benim. Kızımı kaçırmışım. Kaçırdıysam bulurdunuz değil mi? Didik didik ettiniz evimi. Yalan. Hayatı yalan o karının. El kadar sabiye sahip çıkamadı. Üç beş kuruş para kazanıyor ya horozlanıyor haspa. Çocuğunu ölse de vermezmiş. Si...Seve seve verecek, nasıl vermezmiş. İnşallah bir an önce bulunur Betül yoksa ben yapacağımı bilirim. Aldatma yok. Dedim ya. İşi gücü iftira. Yalan yuva yapmış ağzına. O Asu karısının yanında işe başlayalı beri biti kanlandı. Boşayayım da onla bunla rahat rahat fingirdeşsin öyle mi. Yok öyle yağma. Erkekliğin kitabında yazmaz öyle terso mevzular. Bizi bozar. Kendimi de onu da vururum, gene de boşamam. Vururum dediysem lâfın gelişi. Aleyhime delil olarak kullanmayacaksınız değil mi?
Gece yarısına doğru eve gittiğimde kapının önünde ekip otosunu görünce Hesna'ya bir şey mi oldu diye endişelendim Allah var. Babası iş kazasında öldüğünden beri evi ben geçindiriyorum. Tazminat da ödemedi iş yeri. Utanmasalar kocamı öldüğü için suçlu çıkaracaklar. Paranız da sigortanız da yerin dibine batsın dedim, buraya işe girdim. Senin evde çocuğun mu var, aç mı susuz mu kimin umurunda. Herkes işinin görüldüğüne bakar. Çalışan annelerin çocukları erken büyür. Neden derseniz nazlanacakları annelerini zor görürler de ondan. Benim Hesna’m da tez büyüdü. Ama aklı çocuk tabii. Düşünememiş Betül'ün annesinin kızını arayacağını, bulamayınca ortalığı -haklı olarak- ayağa kaldıracağını. Ben kızım adına binlerce kez özür diliyorum Aysel Hanım'dan. Lütfen affetsin bizi.
...
"Yediğin haltların emniyette çıkmayacağını mı sandın Erkan Efendi. Demek o sinsi karıyla görüşüyordun öyle mi?"
"Ben yazmadım o mesajları. Arkadaşım yazmış. Kafam güzelken. Şaka olsun diye. Harbiden."
"Sen anca kendini kandırırsın bundan sonra. Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde..."
"Aysel, inanmıyor musun bana. Benim suçum yok. Yuvamızı yıkma n'olursun!"
"Yuvaymış. Yıkıl karşımdan. Git de o kenafir gözlünün evine tüne bundan sonra. Seninle mahkemede görüşeceğiz!"
Burnuma hortum sokup midemi yıkadılar. Aman ne zormuş! Yutkunamadım, nefes alamadım. Boğuluyorum sandım. Geldi geçti de bana sorun bir de! Hastaneden taburcu olurken ne Erkan geldi yanıma ne Sevim. Asu da hiç arayıp sormadı. Bir tek Aysel geldi. Onun da niyeti başkaymış. Nereden bileyim. Olayların ortalığa döküldüğünü, benim cümle âleme rezil olduğumu yattığım özel odada Aysel'in ağzımı ve ellerimi zorla bağlayıp iki kaşımı ağdayla yolduktan sonra, "Ahtım vardı, Betül bulunursa mahallenin karılarına ağda yapacağım demiştim. Seni de es geçemedim. Kalemle çizgi çekersen tıpkı Adile Naşit gibi dolaşırsın ortalıkta. Tabii insan içine çıkmaya yüzün kalırsa," dediği o uzun cümleyle öğrenmiş oldum. Ha bir de intikam aşının soğuk yendiğini ve mantara hiç benzemediğini de. İnsan bir kere tatmaya görsün burnundan getiriyormuş hayat, aşk zannettiği ne varsa.
Elmas Tunç
Comments