Sadece on beş dakikam var. Okuduğum roman bitti, aklımdaki kitabı alıp çıkmam gerekiyor. Yeni bir kriz yaşamaya niyetim yok. Müdürün o melun suratını hiç çekemem valla.
Kitapçıdan içeri girer girmez aceleyle etrafıma bakındım. Kitapla yığılı masanın başında duran uzun boylu, zayıf genç burada çalışıyor olmalıydı. “Affedersiniz. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanını arıyordum,” diye sordum.
“Hemen bakıyorum. Biraz bekleteceğim sizi,” diyerek rafların arasında kayboldu.
Gencin dönmesini beklerken sağlı sollu kitaplarla dolu raflara bakınarak yürümeye başladım. İçerisi kitapların o tanıdık kokusuyla doluydu. Kendimi en çok kitapçılarda mutlu hissetmemin nedeni işte bu kokuydu.
“Bayım bir saniye bakar mısınız?” Başta bana dediğini anlamadım ama aynı ses tekrarlandı. “Hey sana diyorum, duymuyor musun?” Arkamı döndüm ama kimse yoktu ortalıkta.
“Buradayım. Arkadaş sizin kitabınıza bakarken biraz sohbet edelim mi?”
Görünürde kimse yoktu. Belki göremiyorum diye etrafa dikkatlice baktım ama ses uzaktan değil çok yakınımdan geliyordu. Delirmiş miydim? Gaipten sesler duymaya başlamıştım sanırım. Rafların arasında hızlı adımlarla birkaç tur attım ama ses bir türlü kesilmiyordu. Genç de nerede kalmıştı böyle? Acelem var zaten, bir de şu tuhaf ses çıktı başıma.
“Aramayı bırak, beni göremezsin. Çok da önemli değil zaten. Dinle sadece.”
Görmediğim birini nasıl dinleyebilirdim?
“Aklındakileri de duyabiliyorum.”
Sesten kaçış olmadığını fark edince dediğini yapmaya karar verdim. Dinlemeye başladım.
“Sen ne ara okuyacaksın o kadar kalın ve zor bir kitabı. Gel buraya, ben sana daha kolay ve eğlenceli bir kitap göstereyim. Hem ne yapacaksın şu ölümlü dünyada kafa yakmayı? Yok bilinç akışıymış, yok üstkurmacaymış, uğraş dur.”
“Hayatım boyunca hep iyi kitaplar okumaya çalıştım. Başka ne yapabilirdim ki?”
“Bak şuraya? Oraya değil, tam karşına. Ne yazıyor? Bestseller. İşte aradığın kitaplar orada.”
Dediği rafa baktım. Ağzına kadar süslü kitaplarla doluydu. Daha önce okuduğum kitaplar gibi değildi hiçbiri.
“Neden böyle anlaşılmaz eserleri okumak ister ki bir insan? Havalı olduğunu mu falan mı düşünüyorsun acaba? Havan batsın. Kime hava atmaya çalışıyorsun? Hadi genç olsan neyse, kızlar için diyeceğim. Biraz daha entel dantel görünsen ne olacak? Genç de değilsin artık.”
Doğru söylüyordu aslında. Neden kendimi böyle eserler için yıpratıyorum ki?
“Kıyafetin de eh işte, idare eder. Gerçi gri kumaş pantolonun üzerine siyah ceket yerine lacivert kaşmir giyseydin daha bir gıcır olurdun ama ne yapalım. Bu kadarıyla idare edeceğiz. Saçlara aklar düşmüş. İyi böyle, sakın boyatayım falan deme. George Clooney havası veriyor biraz.”
Gösterdiği rafın önüne gittim hızla, elimi kitapların üstünde gezdirmeye başladım. Öyle güzel göründüler ki gözüme…
“Hah şöyle. Neşem yerine geldi vallahi. Uzun zamandır sesimi duyan olmamıştı, keyfini çıkartayım biraz. Acelem var diyorsun ama boş ver! Patronu sen mi kurtaracaksın? Günde kaç kişi gelir buraya senin gibi, hepsinin acelesi var. Yetişmek istediği ya işi ya eşi ya da arkadaşı. İlk önce benim işim görülsün isterler. Beklemeye hiçbirinin tahammülü yok. Hemen aradığı kitabı alır giderler, sesimi duyuramam. Kafalarına koymuşlar bir kere, alternatifleri yok. Bazı akşamüstleri okul çıkışları gençler gelir. Arkadaşları olur yanlarında. Rafların arasında dolaşırlar, gülüşürler, bağrışırlar, birbirlerine sataşırlar. Ben yokmuşum gibi davranırlar. Kaç defa onlarla da konuşmak istedim, sesimi bir türlü duyuramadım. Kendi istedikleri kitapların olduğu rafları karıştırıp beğendiklerini arkadaşlarına da tavsiye edip gittiler. Gerçi günahlarına girmeyeyim, her genç böyle değil. Daha ben onlara bir şey demeden bestseller rafındaki kitaplardan alanlar da olur.
Bak bir anımı anlatayım sana. Geçen sene ne geldi başıma? Eylül ayının sonları iki kız öğrenci girdi içeriye. Biri diğerinden büyük belli, ufaklığa emrivaki konuşup duruyor. Boş ver o kitapları, bak bunları oku diyerek sözde edebi değeri yüksek çocuk kitaplarını gösteriyor. Ben ablayım, her şeyi bilirim havalarında. Küçük olan hiç cevap vermiyor ama ablası yürüyüp öne geçince arkadan onun konuşmasının taklidini yapıyor. Kendi kendine gülüyor. Çok sevdim kızı. Durur muyum, hemen yanlarına gittim. Ablaya sesimi duyuramadım ama küçük kız beni hemen duydu. Başladım güzel güzel konuşmaya, okulundan, ailesinden, arkadaşlarından sorular sordum. Ne kadar güzel ve akıllı bir kızdı. Hemen bestseller bölümünü işaret ettim. Sonra da kapağı yaldızlı, üstündeki figürleri kanlı canlı kitapların olduğu rafı gösterdim. Yaşı küçük deme bu yaştan başlarsak ilerde iyi bir okuyucu kazanırız. Ne demişler, ağaç yaşken eğilir.
Bak şimdi sana da güzel tavsiyelerde bulunacağım. Gel şöyle, gel, gel. Korkma. Bak hâlâ tereddüt ediyorsun. Seni mutlu edecek kitapları göstereceğim. Okunması da unutulması da bir çırpıda. Oku sonra başka bir tane oku, düşünmene gerek yok. Kafayı yormaya hele hiç gerek yok. Ya bir dene. Beğenmezsen gel. Ben buradayım, gene konuşuruz, başka bir tane deneriz. Al şu allı pullu bol satanlardan. Bunca insan şaşırmış olamaz ya. Hatta iki tane al, üç tane al. Bir çırpıda okuyacaksın hepsini. Bak bakalım senin şu istediğin kitaba benziyor mu? Cümleleri tekrar tekrar okutturuyor, altını çizip not alma gereği duyduruyor mu? Yıllar geçse de kitabı hatırladığında eski bir dostunu hatırlamış gibi mutlu ediyor mu. Ay ne diyorum ya. Yoruldum valla. Şaşırtıyorsun adamı. Sana en gündemde olanını göstereyim. Renkleri, baskısı, cildi bir numara. Hadi ama.”
Bir deneyeyim. Ne kaybederim. Belki eğlenceli olur. Ne yapsam bir türlü bilemiyordum. Arkamdan delikanlının, “Beyefendi, buyrun. İstediğiniz kitap,” demesiyle irkildim.
Tutunamayanlar, Oğuz Atay!
Elime kitabı alınca sanki bir rüyadan uyanmışçasına irkildim. Ne yapıyordum ben? Kısa süre içinde toparlanıp Oğuzcuğumun koluna girdim. Bir an önce işlerimizi bitirip eve gitmek için adımlarımızı hızlandırdık.
Gonca Bayrakçı Dut
Ellerinize sağlık. Akıcı ve kendini okutan bir öykü. Devamını bekliyorum.🐞
Hikaye akıcı ve sade bi anlatımla okuyucuyu hemen içine çekiyor. Tasvir ve betimlememelerle kendimi orada hissettim. Ayrıca verdiği mesaj da çok kıymetli... Devamını dilerim 👓📚
Okuyucuyu hikayenin içine alan,kendinizi direk hikayenin geçtiği anda ve mekanda ,hikayeyi yaşayan kendimizmiş gibi hissettiren ,sade ve derinlikli bir öykü.Kitapçı ve kitap kokusu en çok sevdiği mekanlardan olan biri olarak ,o kokuyu okurken burnumda hissettirmesi de ayrıca anlamlı benim için.
İlk satırlardan itibaren okuyucuyu içine alan , sade ; bir o kadar da düşündüren, karakterle bütünleştiğini hissettiren bir öykü olmuş. 📚☕️
İlk yavaş başlıyorsunuz okumaya.
Sonrasında hızlanıyor ve hızlanıyorsunuz.
Bir bakmışsınız ki öykü bitmiş.
Çok akıcı olmuş gerçekten. Kendinizi kitap kokusunu hissederken buluyorsunuz. Kitapçı dükkanını hayalimde gördüğümü söylemeden edemeyeceğim. Harika olmuş.💙
#gençyorumcu