top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Tarık Çelik- Tablo

Biraz önce bir parça kek yiyip birkaç yudum şarap içmişti. Şimdiyse zoraki, some of these days'i dinlemeye çalışıyordu.

"Aptalca," dedi, "oysa son kez tatmalıyım bunları diye düşünmüştüm. Son kez. Aptal. Öğretilmiş bir davranış bu. Seni budala. Son kez tadacaktın demek tüm bunları."

Kapattı şarkıyı. Çantasında son bir kozu, bir şiir antolojisi de vardı ama Baudelaire ya da Rimbaud da yardım edemezdi artık ona.

Büyük bir orman parkın gölet kıyısında, çimlerin üzerindeydi. Upuzun ağaçlar vardı burada. Akşamüzeri gök turuncu olmuştu. Köpük köpük bulutlar vardı tepede. Etrafına bakındı. Hiçbir kimse, hiçbir kıpırtı yoktu. "Keşke ağaçlarda kuşlar olsaydı," diye düşündü, "bir anda çırpınıp kaçışıverirlerdi." İçi burkuldu. Şarap şişesine, kek kırıntılarına, kadehine baktı. "Aslında tüm bunlar güzel, ama lezzetli değil," dedi, "acı hepsi." Buradaki hareketsizlik mahvetti onu. Gölet donmuş gibiydi, rüzgâr esmiyor, hiçbir canlı görünmüyor, tek yaprak kıpırdamıyordu. Sessizlik... Zamanın dışına sızdığını düşündü. Burada zaman yoktu artık. Her şey bir tablo tuvalinin üzerine raptiyelenmiş gibi geldi ona. İçini bomboş, hafiflemiş hissetti. Sanki derisinin altında kemik, damar, kan… Hiçbir şey yoktu.

"Ah," dedi, "ne acı. Oysa burada, tam şu anda her şeyi, tüm yaşamımı yeniden özlerim, korkarım, ona koşup sarılmak isterim sanmıştım." Buraya gelirken zihninde taşıdığı kırıntılar da uçup gitti. Hiçbir şey hatırlamıyordu şimdi. Varlığı boyunca hep zamanın donduğu şu anın içerisindeymiş gibi geldi ona. "Pekâlâ o halde," dedi, "sonsuz kez denedim." Çantasına elini atıp bir silah çıkardı ve şakağında patlatıverdi. Kafası geriye doğru düştü. Sızan kan, bir parmak uzunluğunu geçmedi ve çabucak pıhtılaşıp koyu bir hâl aldı yüzünün üzerinde, çimlere bir damla dahi düşmeden dondu. Bu sırada etraftaki sonsuz durgunluk devam etti. Ağaçlardan uçup giden hiçbir kuşun patırtısı duyulmadı. Sadece yanağında ufacık bir sinir titreşti. Zihni tamamen karanlığa gömülmeden önce silahın gürültü çıkarmadığını sandı ve öldü.

Şehir merkezinde her akşam gerçekleşen rutin bir devinim oldu. İnsanlar iş yerlerinden ayrılıp evlerine döndüler. Gök turuncudan mora, sonra koyu laciverte evirildi ve nihayet tamamen karardı. Akşam yemekleri yenildi. Kimileri sevişti, kimileri küsüştü. Yürüyüşe çıkanlar oldu. Ne tuhaf, o akşamın gecesinde hiçbir kadın doğurmadı.


Tarık Çelik

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page