top of page

Armağan Can Yazdı- Melike Pehlivan İşler’in “Bölünen” Öyküsüne Yakın Okuma

  • Yazarın fotoğrafı: İshakEdebiyat
    İshakEdebiyat
  • 3 gün önce
  • 3 dakikada okunur

Melike Pehlivan İşler’in on altı öyküden oluşan “Leke” isimli kitabından “Bölünen” öyküsüne yakın okuma yapmadan önce kitaba uzaktan bir bakalım.

“Leke” adlı öykü kitabı, adını taşıdığı kelimenin çağrışımlarıyla birlikte karşımıza çıkıyor. Silinmeyen, izi kalan yaraları anlatıyor. Gündelik yaşamın içinden çıkan öyküler, bastırılan ama hep var olan duygulara odaklanıyor. Evrensel konular, kendi coğrafyamızdaki insanların hayatlarıyla aktarılıyor. Dramatize etmeden kalemini konuşturuyor yazar. Cesur ve derinlikli anlatımıyla dikkat çeken bir ilk kitap. Gerçekçi diyalogları, sahici karakterleri ve sinematografik diliyle öne çıkan öyküler, hem bireysel kırılmalarla hem de toplumsal yaralarla yüzleşmemizi sağlıyor. Özellikle kuir temalara yer veren metinlerde, yazarın dili sakınmadan kullanması ve karakterin iç sesini ustalıkla yansıtması, okuru doğrudan tanık haline getiriyor. Diyaloglara ve iç monologlara dayalı anlatımıyla teknik açıdan da güçlü bir eser olan Leke, öykücülüğümüze özgün bir katkı sunuyor.

ree

Bölünen kelimesi, Türkçede bir şeyin parçalara ayrılması, bütünlüğünü kaybetmesi anlamına gelir. Bütünlüğü bozularak parçalanan kişi, şey ya da kavramı anlatır. Öykünün ismi bile somut, soyut ve toplumsal anlamlara sahipken, metin daha az katmanlı olamazdı.

“Bölünen” günlük yaşamın sıradanlığı içinde ruhunun derinliklerine sürüklenen Çınar’ın bir gününü takip ediyor. Öykü kapıcı ve yetmiş altı yaşındaki komşunun diyaloğu ile başlıyor. Başka bir dairede yaşayanlar ile ilgili kafa karıştırıcı bir konuşma geçiyor aralarında. Çınar herkes tarafından bilinen kişiyken yaşlı komşu evden zikir sesleri geldiğini, beyaz takkeli, kahverengi şalvarlı birinin girip çıktığını söylüyor. Kapıcı, çöpteki içki şişelerinden bahsediyor. Bu durumun tezatlığını vurguluyor ama eve gidince karısı Letafet’in söyledikleri ile onun da kafası karışıyor. Letafet, Çınar’a çok benzeyen  Muttalip diye birinin temizliğe çağırdığını söylüyor ve tarif ettiği adam yaşlı komşunun sözleriyle örtüşüyor. Okuyucu merak duygusuna kapılıyor.  Letafet temizliğe gittiğinde yaşlı kadını camdan atılan sutyeni almış, onu beklerken buluyor, kapıyı Pırıl isimli bir kadın açıyor. Evde yaşayan sayısı artıyor ama hiç kimse hepsini aynı anda görmüyor. Olayın kilidi Letafet’in, Pırıl’ın söylediklerini iç monolog olarak okuyucuyla paylaşmasıyla çözülüyor. “Onda olan sende de mi var?” şaşkınlık cümlesiyle öykü çözüme doğru gidiyor. Çoklu benliklerin kavgası, çoklu kişilik bölünmesi iç monologlarla açıklanıyor. Öykü, kara mizah öğelerini bilinç akışıyla birleştirerek bu bölünmüş ruh halini okuyucuya sunuyor. Yazar, iç seslerle yaptığı anlatımla, karakterin kendisiyle ve rol yaptığı dünyayla olan uyumsuzluğunu şeffaflaştırırken, diyalog yerine monologlara yaslanarak karakterin iç çatışmasını daha çarpıcı hale getiriyor. Ama göz ardı edilemeyecek olan diyaloglar okuma zevkine süreklilik katarken, iç monologlar öyküye derinlik katıyor.  Ayrıca mizahın sürükleyiciliği, bu ağır temayı hafifleterek okura sunuyor. “Bölünen” öyküsü bireyin kimlik parçaları arasındaki çatışmayı, aileyle, toplumla eşleştirerek sunan güçlü bir psikolojik öyküdür.

Melike Pehlivan İşler’in “Bölünen” öyküsü, bir benlikte taşınan ruhların parçalara ayrılmasını dokunaklı ama akıllıca bir kurguyla anlatıyor. Çınar karakteri, sadece öykünün kahramanı değil içindeki farklı benliklerle çatışan ve biz okurlara sunulan bir iç dünya aslında. Yazar, bu farklı benlikleri öyküye öyle güzel yedirmiş ki hangisinin “gerçek” olduğu unutuluyor. Metin okuru içine çekiyor. Aslında özünde toplumsal baskı, normlar, bireyin kendini araması gibi zor ve sarsıcı konulara değinse de bunu mizahi bir anlatım ve bilindik bir dille ele alıyor. Karakterin kendisiyle olan sorununu, okuyucuyu tanık tutarak anlatıyor ve tanık sadece okuyucu olmuyor. Kapıcı, eşi ve yaşlı kadının gördükleri ile de olayı gerçeğe taşıyoruz. Öykü bize kişinin kimliğinin, benliğinin parçalanabilirliğini ve bu halde birbirinden farklı üç benliğin bir arada nasıl yaşadığını anlatan psikolojik bir çözümleme.

ree

“Bölünen” öyküsünde geçen parfüm ve sutyen imgeleri, hem karakterin bedeniyle kurduğu ilişkiyi hem de toplumsal cinsiyet rollerinin içselleştirilmiş baskılarını simgeliyor. Parfüm, hem kabul edilebilirliği hem de yasakları imgeliyor. Güzel kokunun toplum tarafından onaylanması veya bir erkeğin bu kokuya duyduğu yakınlık benliğindeki çatlakları gösteriyor. Bununla birlikte kendine duyduğu yabancılığı ve olmak istediği kişiye yaklaşma çabasını da vurguluyor. Koku, arzunun ve bastırılmış duyguların sembolü olarak parfüm şişesine giriyor. Sutyen ise bedeniyle olan çatışmasını gösteriyor. Boşuna camdan dışarıya atılıp komşusu getirdiğinde sevinçle karşılanmıyor. Bu ikilem içinde karakterimiz, olan ile olmasını istediği ve olmayan arasında bir sutyen ile kalakalıyor. Kadın ve erkek kalıpları arasındaki gerilim böyle açığa çıkıyor.

Bu iki imge birlikte düşünüldüğünde, öyküdeki en derin çatışmalardan birine ışık tutuyor.  Toplumun çizdiği bedensel ve kimliksel sınırlarla, bireyin içsel arzuları arasındaki gerginlik. Öykü, bu imgelerle bireyde bir yüzleşme yaratıyor.

“Bölünen” öyküsü insanın kendi içinde çoğalabilen, çatışabilen ve zamanla tanıyamayacağı kadar yabancılaşabilen bir varlık olduğunu hatırlatıyor. Çınar’ın sesiyle açılan bu iç dünya, aslında hepimizin susturduğu iç sesleri duyulur kılıyor.


Armağan Can

Yorumlar


bottom of page