top of page

Hicret Birik Yazdı- Kırık Kalp Sendromu: Ebuzer Kalender’in ‘Ben Babamın Kırık Kalbiyim’ Öyküsüne Dair İnceleme

  • Yazarın fotoğrafı: İshakEdebiyat
    İshakEdebiyat
  • 17 Ağu
  • 4 dakikada okunur

Ebuzer Kalender’in Düş Berberi isimli kitabındaki ‘Ben Babamın Kırık Kalbiyim’ adlı öyküsünün, bir çocuğun belleğindeki baba imgesi üzerinden, hem bireysel bir yas sürecini hem de toplumsal hafızanın trajikomik suretlerini iç içe geçiren güçlü bir anlatı olduğunu söylemek mümkündür. Dramatik olaylarla ironiyi, ölümle oyunu, geçmişle bugünü ‘yazar diliyle’ değil ‘insan diliyle’ anlatarak buluşturan bu öykünün hem biçimsel hem de tematik düzeyde dikkate değer bir hikâye olduğunu söyleyebiliriz.

Öykü çok vurucu olan şu cümleyle açılır:

“Bir çocuğun düşük omzu gibiydi babam.”(Düş Berberi, syf 35.)

ree

Kalender, bu cümlesiyle okuyucuyu ilk etapta duygusal bir zemine çağırmaktadır. Bir çocuğun düşük omzu hem suç hem de suçtan kaynaklı utanç duygusunu hissettirir okurda. Zira çocukluk insanın hataya eğilim konusunda henüz ham olduğu bir dönemdir. Dolayısıyla bu dönemde yapılan hatalar kasıtsız olup çoğunlukla gelişmemiş kişilikten ötürü gerçekleşmektedir. Yetişkinler tarafından alacağı tepkiden kaynaklı utanç duygusuna neden olan bu hâl pişmemiş bir hâldir ve ortadaki suç ne olursa olsun karşı kişide merhamet hissi uyandırır. Bu nedenle, Kalender’in baba karakteri ile ilgili kurduğu ilk cümleyle okur, babaya karşı bir merhamet ve empati duygusuyla yakınlaşır.

Daha sonra baba karakterinin yaşamla olan kavgasından söz eden anlatıcı, bu kavga sürecinde hızla akan zamana yenilen babasının ihtiyarlığını anlatır. Kısa bir paragrafla anlattığı ihtiyarlık süreciyle ilgili kullandığı şu cümle oldukça çarpıcıdır:

“Sonra her yaşlı gibi hastane köşelerinde insan olmaktan çıkıp biraz katarakta, biraz yüksek tansiyona, çokça kireçlenmeye, azıcık da büyümüş prostata dönüştü.”(Düş Berberi, syf 35)

Ardından, babasının öldüğünü ve bunu doktorların ‘damar tıkanıklığı’ ile ilişkilendirdiğini söyleyen anlatıcı, aslında babasını öldüren şeyin ‘kalp kırıklığı’ olduğunu ifade eder. Bu ifade ile ölen baba karakterinin hayata karşı kırgınlığı vurgulanmış olur. Bunu bir sonraki paragrafta biraz daha açan anlatıcı, ‘baba’ karakterinin suçluluk duygusuna da işaret eder. Paragraftaki suçluluk duygusu ‘işe yaramayı istemek’ hissiyle verilmeye çalışılmıştır. Buradaki suçluluk duygusu da bir çocuk psikolojisine benzemektedir. Çünkü çocuklar çoğu zaman işledikleri suçların ağırlığını, işe yarar bir şeyler yaparak bertaraf etmeye çalışırlar. Kalender, bu işe yarama isteğini şiirsel bir anlatım biçimi kullanarak şu cümlelerle anlatır:

“İşe yaramak istiyordu. Az da olsa. Mesela yağmurlu bir günde bir çocuğa şemsiye, sıvası dökülmüş bir duvara badana, sallanan masanın ayağının altına konulan küçük bir tahta, uzun yol kaptanına güneş gözlüğü, hoşafın içindeki bir kayısı, simit üzerindeki susam, sigara tiryakisinin çakmağı, bir sobanın borusu, bahçe duvarındaki gediği kapatacak bir taş…”( Düş Berberi, syf 35-36)

ree

Ancak bu duygusal zemin, ilerleyen paragraflarda absürt detaylarla örülmüş kara mizah unsurlarıyla yeni bir biçime bürünür. Bu bölümde babasının evvela arkadaşlarını kaybettiğinden söz eden anlatıcı, bu ölü arkadaşların ilginç taraflarını anlatmaya başlar. İlk anlattığı karakter ‘Hasan Abi’ karakteridir. Bu adamın enteresan hikâyesi, çok sevdiği koltuğuna cenaze namazı kıldırması olayıdır. Burada insan ve nesne ilişkisi üzerinde duran yazar, Hasan Abi için çok kıymetli olan koltuğuyla belki de evindeki huzurlu yaşamına gönderme yapmaktadır. Okuru, Hasan Abi’nin koltuğu artık öldüğüne göre huzuru da kalmamış olabilir, biçiminde düşünmeye sevk eden bu paragraf içerisindeki şu cümle, bu düşünceyi destekler niteliktedir:

“Meğer bu adamlar, Hasan Abi’nin karısının dostlarıymış da üzerinde çokça zina ettikleri, bir o kadar da sevdikleri o koltuğa son görevlerini yerine getirmek istemişlerdi.”(Düş Berberi, syf 36)

Daha sonra babasının diğer arkadaşı ‘Mustafa Amca’dan söz eden anlatıcı, Mustafa Amca’nın bütün servetini ‘Muktedir’ adında bir kuş için harcayıp kuşunun zamanla kötü yola düşerek onu terk ettiğini söyler. Burada yazarın kurduğu şu cümleden yola çıkarak Muktedir adındaki kuşun Mustafa Amca’nın çocuğu olabileceği düşünülmektedir:

“Benim Muktedir’im çok zekiydi, onu arkadaş çevresi yaktı, yoksa doktor, hâkim hatta başbakan olacak kuştu.”(Düş Berberi, syf 37)

Mustafa Amca’nın da kahrından öldüğünü belirten anlatıcı daha sonra babasının üçüncü arkadaşı olan mahalle imamı Tahir Hoca’yı anlatır. Tahir hocanın işi ve zamanla değişen kişiliği arasındaki uçurumu dilen getiren anlatıcı, bu bölümde toplum ve birey arasındaki çatışmaya vurgu yapmaktadır.

Son olarak Kasap Hayri adlı karakterin herkesten çok güvendiği ‘satır’ından söz ederek, güvensizlik ve yalnızlık duygusuna vurgu yapan anlatıcı aslında ölmüş olan tüm bu kişilerin farklı farklı kalp kırıklıklarını dile getirmiş olur.  

Mizahi bir biçimde örülmüş bu figürler, ilk bakışta marjinal ya da karikatürize gözükse de, her biri babanın kaybı etrafında dönen yasın parçalarıdır aslında. Anlatıcı, onları hatırladıkça babasını da hatırlar. Babası da aslında diğer arkadaşları gibi bir kırık kalpten ötürü ölmüştür. Zira hikâyenin sonunda zaten çocuğuna sarılıp “Seni çok seviyorum oğlum,” diyen babanın öykünün başında verilen vicdan muhasebatından yola çıkarak çocuğuna karşı eksiklik duygusu içerisinde olduğu düşünülebilir. Zaten anlatıcı hikâyenin sonunda kurduğu şu cümle ile bu durumu destekler:

“Ben onun kırık kalbine dönüşürken…”(Düş Berberi, syf 40)

Kalender’in öyküsü, klasik öykü yapısının sınırlarında gezinir. Belirgin bir olay örgüsü yoktur denilebilir. Anlatı, hafızadan akan anılara dayalı bir iç monologla ilerler. Her karakterin olayı, hikâye içerisinde birer epizot biçiminde verilmiştir.

Öyküde kullanılan dil sade ancak anlatı çok katmanlıdır.  Aynı zamanda, metnin bütününe sinmiş bir yazar anlatıcı hâkimdir. Anlatıcının, karakterleri öldürdüğünü itiraf ettiği bölüm okura, klasik hikâye anlatıcılığının ötesine geçerek öykünün postmodern bir karakteri olduğunu da göstermiş olur.

Final sahnesi ile dramatik bir zirve yaratan yazar bu öykü de sadece bir baba-oğul hikâyesi değil, aynı zamanda toplum ve birey, ahlak ve vicdan, suç ve merhamet ilişkisini de sorgulamıştır. Mizahla örülmüş imgelerin ardında çok derin bir hüznün yatmakta olduğunu gören okur, hikâyenin finalinde acı bir biçimde tebessüm ederken bulur kendisini. Zira herkes birilerinin kırık kalbidir aslında.


Hicret Birik

Yorumlar


bottom of page