top of page
  • Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

İshak İlk Kitap Soruşturması- Ahmet Erkam Saraç

1- Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız?

Birçok yazar için yazmak erken yaşlarda ortaya çıkan bir tutku olsa da benim hikayem biraz daha farklı. Çocukluğum babamın işi vesilesiyle her ne kadar kitaplar arasında geçmiş olsa da yazmaktan ziyade okumaya meyilliydim. Fakat bir süre sonra kitaplarla aramdaki o bağ da zayıfladı. Ne zamanki üniversitede kendimi ve dünyayı tanımaya başladım işte o zaman edebiyatın büyüsüne kapıldım. Önce romanlar girdi hayatıma, sonra öyküler. O yıllarda edebiyata artan ilgim sonrasında “daha kolay yazılabileceği” gibi yanlış bir inançla öykü yazma girişimlerim olduysa da bu yanlış düşüncenin etkisiyle pek de başarılı şeyler ortaya koyamadım ve bir süre sonra da zaten vazgeçtim bu sevdadan. Fakat 2015 yılında Buzzati’nin Tanrıyı Gören Köpek kitabını okuduktan sonra öyküye ilişkin hatalı bakış açımdan sıyrılarak, gerçekten öykü yazmak istediğim için çalışmaya başladım. Bu konuda Necati Mert’in katkısını yadsıyamam. Onun Öykü Yazmak isimli kitabını okuduğumda, öykü yazmaya görece geç bir yaşta başladığını görmüş ve kendisine geç kalıp kalmadığımı sorduğum bir e-posta yazmıştım. Hiçbir tanışıklığımız olmamasına rağmen biraz da iç dökme olarak görülebilecek o uzun e-postamı cevaplama zahmetine katlanmış ve şöyle yazmıştı: “Eğer başlamasaydım yazmaya, asıl gecikme o zaman olurdu.” Bu e-postanın da etkisiyle en azından etrafımdaki insanlara okutabileceğime inandığım ilk öykümü 2016 yılında yazdım.



2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?

Aslında ilk soruda bunun ipucunu vermiş bulundum. Evet, ilk başta öykü yazmanın kolay olduğu gibi yanlış bir düşünceye kapılmıştım fakat sonrasında öykü yazmaya çalıştıkça işin içyüzünün hiç de öyle kolay olmadığını gördüm. Hayranlıkla okuduğum yazarların (o dönem için Çehov, Sait Faik, Sabahattin Ali, Cemil Kavukçu, Yusuf Atılgan, Necati Tosuner, Ayfer Tunç) ne kadar zor bir işin altından kalktıklarını anlamam uzun sürmedi. Bu aydınlanma bir mücadeleyi de beraberinde getirdi diyebilirim. Bunun da etkisiyle en azından bir tane de olsa iyi bir öykü yazabilmek fikrine takılı kaldım. Kurmacaya ilişkin yapmış olduğum teorik okumaların da etkisiyle olacak öykü yazmanın zorluğu ve güzelliği benim için kışkırtıcı bir hal almış oldu.

3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?

İlk öykümü kızımın doğumunun ardından 2016 yılında yazdım, kitapta da yer alan bir öykü ve odağında kızımı kaybetme korkusu yer alıyordu. Uzunca bir süre kimseye okutacak cesaretim yoktu. Fakat günün birinde İsmail Pelit ve Bülent Ayyıldız’a öyküyü okutma fırsatı yakaladım. Aldığım olumlu yorumların etkisiyle öykümü Can Yayınları’nın altında yayına başlayan Trendeki Yabancı isimli öykü uygulaması/dergisine gönderdim. Öykünün yayınlanacağını duyduğumda kısa bir şaşkınlık yaşasam da asıl yoğun duygular öykü yayınlandığında ortaya çıktı. Sanırım o anda gerçekten öykü yazabileceğimi ve bunların birilerine dokunabileceğini hissettim.

4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?

İlk öyküm yayınlandıktan sonra senelerdir zihnimde dönüp duran, kenarda köşede kalmış defterlerde taslak halinde yer alan hikayeleri artık kâğıda döküp öykü haline getirmeye karar verdim. Belki salgın nedeniyle kapanmaların da etkisiyle o dönem yoğun bir şekilde öykü yazmaya başladım ve çeşitli mecralarda öykülerimi yayınlatma fırsatı yakaladım, İshak Edebiyat da bu platformlardan birisiydi. Her ne kadar öykülerin temasını “illa bu konulardan bahsetmem gerek” şeklinde belirlememiş olsam da son beş yılda zihnimi kurcalayan şeylerin beni belirli temalara doğru sürüklediğini söylemem gerekiyor. Bu nedenle yazdığım öyküler genel olarak, aile arasındaki ilişkiler ve adalet kavramı etrafında dönmüş oldu. Her ne kadar özellikle bu temaların baskın olması yönünde bir arzum olmasa da bu konular üzerine yazmaktan dolayı yazma sürecinde tatmin duygusu yaşadığımı söylemem gerekiyor. Bir noktada yazdığım öykülerin dosya boyutuna ulaştığını düşündüğümde ise artık sonraki adıma geçebileceğimi hissedip şansımı denemeye karar verdim diyebilirim.

5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?

Henüz kitabı yayınlanmamış öykü yazarlarının yaşadığı en büyük zorluk sanırım yayınlatmak amacıyla öykülerini gönderdikleri dergilerden dönüş alamamaları. Ben de bu problemi oldukça fazla yaşadım bu nedenle sorunuzda belirttiğiniz zorluklara az buçuk aşinaydım aslında. Elbette söz konusu kitap olunca beklentiler gibi endişeler de büyüyor. Bu nedenle gözüm korkmadı desem yalan olur. Özellikle dosyayı aklımdaki yayınevlerine gönderdikten sonra çok gergin bir bekleme süreci yaşadım. Hatta bir yayınevinden dosyanın okunmadığını anladığım çok kısa bir yanıt da aldım. Üstüne dosyamın kabul almasından sonra ülke ekonomisinin içinden geçtiği süreç, yayıncılık sektöründe ortaya çıkan büyük sorunlar nedeniyle belirsizlik bir süre daha devam etti ne yazık ki. Ama bu gergin bekleyişin de kendi içinde öğretici bir tarafı olduğunu düşünüyorum artık.


6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?

Öncelikle listemin başında elbette severek okuduğum kitapların yayıncısı olan ve öykü tarzımın uyduğunu düşündüğüm yayınevleri vardı. Tabii bu yayınevleri özellikle ilk sebepten ötürü aynı zamanda en çok dosya gönderilen yayınevleri. Fakat kitabım yayınlansın da nasıl olursa olsun düşüncesinde olmadığım için öncelikle o yayınevlerinin cevaplarını bekledim. Bu süreçte birkaç yayınevi dışında dosyamı hiçbir yere göndermedim. Şükür ki çok uzun bir süre beklememe gerek kalmadan aslında en çok arzuladığım yerden de olumlu bir cevap almış oldum. Bu konuda biraz şanslı olduğumu söylemem gerekiyor sanırım.

7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?

Kendimi öneri verebilecek konumda hissetmesem de belki kısaca şunları söyleyebilirim, kurmaca üzerine teorik okumaları hafife almamak gerekiyor. Her ne kadar atölyeler bu işin okulu olma iddiası taşır hale gelmiş olsa da işin teknik kısmı en iyi şekilde bu kitaplardan öğrenilebiliyor diye düşünüyorum. Elbette bunlarla birlikte dünya ve Türk edebiyatının ustaları ile çağdaş yazarları dikkatli bir şekilde okuma gerekliliğini özellikle belirtmeye gerek olmadığını söylemem gerek.

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page