Mustafa Bostan- Yaratıcı Öykü Okumaları 10- Esra Kahya’nın “Mercan’ın Saçları” Öyküsü
- İshakEdebiyat
- 3 gün önce
- 4 dakikada okunur
Sevginin ve kelimenin gücüne inanan Esra Kahya Benim Rüyalarım Hep Çıkar ile öykü dünyasına sağlam bir giriş yaptı ve adından sıkça bahsettirdi. Şimdilerde ise bir ilk roman olan Tepsideki Melek ile gündemde.
Benim Rüyalarım Hep Çıkar “Mercan’ın Saçları” ile karşılıyor okuru. Annesinin öldüğü, babasının da isminin dahi geçmediği küçük bir kız Mercan. Üç kocakarı ile bahçeli, bahçesinde kuyulu bir evde yaşıyor. Mercan’ın ruh dünyasının dehlizleri bu ev ve evde yaşayan üç kocakarı: Ebe nine, büyük hala ve kız hoca. Bu üç kocakarı ayrı ayrı Mercan’ı suçluyor kaderinden dolayı ve kimi psikolojik kimi fiziksel şiddete dönüşüyor bu suçlama. Öyküde bu üç kadının evliliklerine ya da çocuklarına dair hiçbir iz yok. Bu da onların hiç evlenmemiş olma ihtimaline yoğunlaşmamıza kolaylık sağlıyor. Yaşlı, evlenmemiş, çirkin ve huysuz olan bu kadınlar Mercan’ın güzelliğini, diriliğini ve masumluğunu içten içe kıskanmakta ve Mercan’a kötü davranarak bir noktada intikam almaktadırlar.

Esra Kahya öykünün zamanını bilinçli olarak doğrusal vermiyor. Mercan'ın çocukluk ile şimdiki zamanı dağınık bir şekilde bilinç akışı tarzında bir anlatımla ilerliyor. Zamanın doğrusal olmayışı ve kırılmalarla geriye dönüşleri bir noktada travma mantığıyla paralellik gösteriyor. Travmalarda da anlık hatırlamalar ve nevrozlar bazı olayları tetikliyor. Mercan'da ara ara çocukluğunun travmalarını hatırlıyor. Hafıza tetikleniyor ve Mercan çocuklukta mı yoksa şimdiki zamanda mı olduğunun ayrımına varmakta zorlanıyor. Mercan'ın çocukluğu travmalar, bastırılmış öfke ve sevgi beklentisi içinde geçip gidiyor. Mercan sevilecek sandığı bir anda büyülü bebekler ile makas benliğinde iyileşmez yaralar açıyor.
Öykünün başı ve sonu aynı telefon çalma anını içerir. Öykünün girişinde telefon çalar ve bu ses bazı hatıraları ve yüzleşme sürecini tetikler. “İçimde yine üç kocakarı oturuyor” diyen Mercan’ın çocukluktaki baskıcı kadın figürlerinin hâlâ iç benliğinde yaşadığını ve ara ara bu parçaların dışa vurduğunu gösterir. Mercan’ın çocukluk döneminde yaşadığı psikolojik ve fiziksel şiddetin sebebi üç kocakarıdır.
Büyük Hala
Büyük hala tam bir ahlak bekçisi konumundadır ve Mercan’da bedeninden utanma, cinselliğinden utanma tohumlarını ekmiştir. “Etek belimden sürekli düşer. Büyük hala öfkelenirdi her seferinde... Ne boka yaradığını sayar dökerdi” sözleri Mercan’ın bedenine, bedeninin diriliğine ve güzelliğine duyulan öfkenin yıkıcı yansımasıdır. Mercan bilinçaltında bedeni ayıp ve günah olarak algılamaya başlar.
Kız Hoca
Kız hocanın yaptığı büyülü bebekler ve bu bebeklerin tam kalbine Mercan’ın sarı saçlarından koyması Mercan’ın parça parça kurban edilmesi şekliden okunabilir. Evden ayrılan her bebekle aslında Mercan’ın benliği parça parça silinir. Bundan dolayı büyülü bez bebekler öyküde folklorik bir motif veya sıradan bir büyü nesnesi değil Mercan’ın bedensel bütünlüğünün parçalandığı bir simgedir. Bu bez bebeklerin tam kalbine yerleştirilen saç tutamları Mercan’ın benliğinin ve mahremiyetinin bir tür istismarıdır. “Beni içimin karanlığına iten, deli çığlıklar attıran, saç baş yolduran bir acı” Mercan’ın çocuklukta yaşadığı travmanın ne derece derin izler bıraktığını gösterir. Bu bez bebeklerin iğnelenmesi Mercan’ın ruhunun tekrar tekrar yaralanmasıdır.
Ebe Nine
Ebe nine bu üç kocakarıdan belki de en zararsızıdır çünkü onun yaptığı baskı daha çok fizikseldir. Mercan'a taşlığı yıkatır, temizlik yaptırır, yorganları indirtir. Bu tarz fiziksel işler Mercan’ı o an yorar ama ileriye dönük pek bir zarar vermez.
Öyküdeki en belirgin ve özellikle yakın okuma yapılması gereken figür şüphesiz saçtır. Çünkü saçlar bir kadının en büyük güzellik simgesidir. Bu güzellik nesnesi olan saçlar bir anda şiddet nesnesine dönüşür. Mercan'ın altın sarısı saçları önce kesilir ve büyü malzemesine dönüştürülür. Saçın kesilmesi bir noktada kadını güçsüzleştirmek, iradesizleştirmek ve hatta kontrol altında tutmak anlamına gelir. İşte tam da burada öykü toplumsal cinsiyet bağlamında da okunabilir. Kadınlığını yaşayamamış bu kocakarı Mercan’ın da kadınlığını yaşamasına izin vermez. “Sanmak ne fena bir hal imiş. Hele sevecek sanmak” cümlesiyle Mercan saçlarının sevileceğini sandığı bir anda makasın keskinliğiyle umudu da yırtılır. Kesilen saçlar yolunan saçlara dönüşür. Mercan sırf bez bebeklerin içine konulmasın diye kendi saçlarını kökünden yolar ve o yolunan yerlerde bir daha saç çıkmaz.

Öykünün sonunda pazar ve Hakan, Mercan’da bir umut penceresini aralar. Ancak bu umutlu hülyalar çok uzun sürmez ve Mercan’ın evlilik teklifini keskin bir şekilde reddeden Hakan sebebini de belirtir: “Saçları olsa alırdım onu.” burada Mercan’ın geçmişindeki travmalarla özdeşleşen saçlar şimdiyi de şekillendirir ve saçsızlık Mercan’a yeni bir darbe olur. Hakan'ın dediklerini öğrendiğinde Mercan’ın iç sesi devreye girer. “Hep birden gülüyoruz. Benim elimde makas.” Tam burada Mercan’ın gerçekle bağının tamamen koptuğunu görüyoruz. Üç kocakarı Mercan’la yaşamaya devam ediyor ölmüş olmalarına rağmen. Aslında üç kocakarının içinde yaşıyor olması bir Mercan’ın dissosiyatif bir savunma mekanizması geliştirdiğini gösterir. Üç kocakarı her hareketinde Mercan’ı yargılamaya devam eder.
Öykünün sonunda Mercan’ın bu kadınlara dördüncü olarak katılması metnin en trajik doruk noktasıdır. “Dört kocakarı oturuyoruz taşlıkta” Mercan artık kendisini kontrol eden iç seslere dönüşür. Onlar gibi olur. Bu durum ise aslında Mercan’ın deli olduğu ya da delirdiğini düşünmemize sebep olur. Mercan'ın her bez bebeğin içinde parçalanıp kopan benliği artık tamamen silinmiş ve kendisi de bir ömür boyu kaçtığı o üç kocakarıya dönüşmüştür.
Esra Kahya “Mercan’ın Saçları” öyküsüyle bireysel bir travmayla evrensel bir kadınlık deneyimini çarpıcı bir anlatımla gözler önüne sermiştir. Öyküdeki Mercan Türkiye’deki tüm kadınların simgesidir ve Mercan’ın saçları tüm kadınların saçlarıdır. Mercan özelinde aslında tüm kadınların bedensel, ruhsal ve toplumsal baskılar altında nasıl içsel bir çöküş yaşadıklarını ve bu yaşanmışlıkların unutulmasının ne kadar zor ve sarsıcı olduğunu göstermektedir. Bu öyküyü özel yapan en büyük etken ise bir bireyin deliliğe sürüklenişinin kadınlar eliyle bir kadına yapılmasıdır. Kadınlığın bastırıldığı, denetlendiği ve şekillendirildiği günümüzde nice Mercanlar deliliğe ve daha da kötüsü intihara sürüklenmektedir.
Umarım hiçbir kadın eline o makası almaz. Kapkara, kocaman ve o kör makası.
Mustafa Bostan
Comments