top of page

Mustafa Bostan- Yaratıcı Öykü Okumaları 9- Ebuzer Kalender’in “Büyüklere Masallar” Öyküsü

  • Yazarın fotoğrafı: İshakEdebiyat
    İshakEdebiyat
  • 4 gün önce
  • 3 dakikada okunur

Ebuzer Kalender Düş Berberi ile öykü dünyasında sağlam bir ilk kitap olarak giriş yaptı. Onun öyküleri masalla gerçek dünya, hayal ile hakikat arasında bir noktada yer alıyor. Kitabın ilk öyküsü “Büyüklere Masallar” da bir nevi onun öykü dünyasının bir manifestosu gibi çünkü öykü içinde farklı dünyalar ile halk masallarından, Grimm kardeşler masallarına, Doğu masallarından Andersen masallarına kadar uzanan geniş bir kahraman kitlesini ağırlıyor.

Ebuzer Kalender “Büyüklere Masallar” ile aslında hem masal evrenini altüst ediyor hem de masal kahramanlarını alışılmış rollerinden çıkarıp bozuma uğratıyor. Öyküdeki masal kahramanları bir anda günümüz toplum eleştirisinin parçası haline geliyor. Masal kahramanları Ebuzer Kalender’in kaleminde artık kendi masalsı evrenlerinde değil, Türkiye’nin yozlaşmış simgelerine dönüşüyorlar. Artık Keloğlan mafyavari bir işletmeciye, Pamuk Prenses bir gece kulübü yıldızına, Alaaddin’in Cin’i ise tükenmiş bir alkoliğe dönüşür. Aslında yazarın yapmak istediği bir yıkım ve bu yıkımın artık geri dönülmez boyutlarına dikkat çekmektir: Yaşadığımız çağ masalların bile büyüsünü çalan bir çağdır.

Baştan sonra metinlerarasıkla örülmüş olan öykünün her karakteri günümüzle alakalı bir semboldür. Özellikle “Batakhol” sekansı modern toplumun gece hayatı, yozlaşmış değerler ve tüketim kültürüne ironik bir yaklaşımdır. Yazar bize öyle bir dünya sunar ki bu dünyada ahlakın yerini kurnazlık, kahramanlığın yerini çıkarcılık almıştır.

“Büyüklere Masallar” öyküsü politik alegori perspektifinden de okunabilir. Sürgünden dönen Şehzade’nin karşılaştığı masal ülkesi bir noktada Türkiye’nin geçirdiği sosyal çürüme sürecini simgelemektedir. Şehzade’nin gördüğü “yıkık saray”, “viraneye dönmüş sihirli orman” devlet yapısının çöküşünü yansıtır. Sokaklar ve kuyuların kimsesiz kalması halkın yoksullaşması, bir batakhane üzerinde yükselen “Batakhol” ise yozlaşan değerlerimizin sessiz çığlığı gibidir. Fareli Köyün Kavalcı’nın konuşamaması ise muhalefetin suskunluğu ya da susturulmasıdır. Yalancı Çoban’ın siyasete atılması, siyasetteki güven kaybına işaret etmektedir. “Yalancı Çoban nerede? Komşu ülkede siyasete atıldı efendim. Çobanlık işine orada devam ediyor.” (s. 7,8) Şehzade ile Lala arasında geçen bu konuşma çoban figürüyle siyasete yapılan bir göndermedir. Yalancı olduğu bilinen bir çobanın siyasete atılması ile halkı kandırmanın artık meşru bir meslek hâline geldiği, halkın da bu yalana alıştığı ima edilir. Hatta yalan söyleyen ısrarla seçilir. Belki de bu yüzden, iyi yalan söyleyebildiği için tercih edilmektedir. Ebuzer Kalender burada modern siyasetle masal arasındaki çizgiyi ters yüz eder ve yalanın artık bir başarı ölçütü olduğuna vurgu yapar.

Alaaddin’in Cin’i de önemli bir figürdür. Alışılagelen masal dünyasında umudun simgesiyken öyküde bir alkoliğe dönüşmüştür. Bu da günümüzde umutların bile işlevsiz kaldığına artık dilek çağının sona erdiğine bir göndermedir. Fasulye Sırığı Jack ise devler ülkesinden çala çala zengin olmuştur. Jack aslında yandaş, rantçı iş insanlarının çalarak zenginleşenlerin temsilidir. Keloğlan üzerinden ise tam bir iktidar eleştirisi yapılır. Bizden biri olan, halkın çocuğu olan ve zekâsıyla her türlü zorluğu yenip padişahın kızını alan Keloğlan bir anda sistemin bir parçasına dönüşür. Artık o yozlaşmış düzenin çarkını çeviren bir patrondur. Keloğlan’ın özellikle “ben bu sektörün adamıymışım” (s. 11) demesi artık ahlakın değil rant ve yolsuzluğun hüküm süreceğinin göstergesidir.

“Büyüklere Masallar” kadın masal kahramanları üzerinde de dikkat çekicidir. Kadınların düşüşü, günümüz kadınların umutsuzluğuyla paraleldir. Pamuk Prenses, Kırmızı Başlıklı Kız, Uyuyan Güzel aslında sistemin içinde ezilmiş, suistimal edilmiş kadınların simgesidir. Pamuk Prenses erkek şiddetine uğramış, Kırmızı Başlıklı Kız erken yaşlarda evlendirilmiş ve dünyanın yükü omuzlarına yüklenmiştir.

Öykünün başından sonuna Şehzade’nin yanında olan ve ona hiçbir zaman saygıda kusur etmeyen Lala da ilginç bir karakterdir. Her şeyi görmüş, her şeyi bilen biridir ama hiçbir zaman yaşananlara müdahale etmemiştir. Bir noktada hafıza kişidir ama görünmez olmayı tercih etmiş, görmüş ancak karşı çıkmamıştır.

Ebuzer Kalender “Büyüklere Masallar” öyküsünün sonunda gerçek dünya ile masal dünyası arasında geçişi rüya aracılığıyla yapar. Diğer öykülerinde de bu geçişler çok kullandığı bir teknik olarak dikkat çeker. Öykünün sonunda masal dünyasında yaşayamayacağını anlayan Şehzade Lala’ya “Ama yalan dünyaya gelince! Oradaki insanlar, özellikle de büyük olanları masalları çok seviyorlar. Dahası aynı masalı bıkmadan, usanmadan dinleyip her defasında kanıyorlar. Çok iyi masalcılar var orada. Benim yerim orası Lala. Yalan dünyada iyi bir masalcı olacağıma yürekten inanıyorum.” (s.15) Bu cümle Türkiye’deki siyasetin masallar üzerine kurulduğunun doğrudan bir ifadesidir aslında. Şehzade’nin dediği “yalan dünya” aslında Türkiye’dir. Masal seven hatta aynı masala bıkmadan, usanmadan inanan büyük insanlar ise halkın büyük çoğunluğudur. Burada masallar bir noktada politik vaatlerdir. Halk her seferinde aynı vaatlere kanar, aynı yalanlara inanırlar ve her defasında halkın umutları suistimal edilir. Aynı masala inanmak bu ülkede politik bir kültür haline gelmiş gibidir.

 Şehzade bir anda belediye başkanı olarak uyanır. Öykünün gerilim noktası da tam burada gizlidir. Masal aslında yalan değil yalan dünya masaldır. Masal kahramanları gerçekle yüzleşmiş ama insanlar hâlâ bir masalın içinde sürüklenmektedir. Her ne kadar Şehzade öykünün sonunda uyansa da aslında insanlık uyku haline devam etmektedir. Ebuzer Kalender burada çifte ironi yapmış ve öykü boyunca edilgen bir konumda olan okuru bir anda etken bir hale getirmiştir. Sormamız gereken şudur:

Sevgili okur. Masal mı yalan yoksa yalan mı artık masal?


Mustafa Bostan

Comments


bottom of page